Bazen bir lokma yemek yeme çabası, bazen neşeyle oyun oynama hevesi, bazen de hayatta kalabilme savaşı... Hepsinin toplamı onların hikayesini oluşturuyor. Onlar bizim dünyamımızın ortakları... Ve işte onların 'o' anları...
Evet, meselâ hayvanâtın zayıflarının ve yavrularının rızık ve terbiyeleri hususunda görünen lütuf ve sühûleti gösteriyor ki, şu kâinatın Mâliki, nihayetsiz bir rahmetle Rubûbiyet eder. Rubûbiyetinde bu derece rahîmâne bir şefkat, hiç kâbil midir ki, mahlûkatın en efdalinin en güzel duâsını kabul etmesin? (Sözler | Onuncu Söz)
Evet, "Size ve hayvanlarınıza rızık olsun diye. (Abese Sûresi: 32.)" tâbiriyle bütün esbâbı icad kabiliyetinden azl eder. Mânen der: "Size ve hayvanâtınıza rızkı yetiştirmek için su semâdan geliyor. O suda, size ve hayvanâtınıza acıyıp, şefkat edip rızık yetiştirmek kabiliyeti olmadığından, su gelmiyor, gönderiliyor demektir. Hem toprak nebâtâtıyla açılıp, rızkınız oradan geliyor. Hissiz, şuursuz toprak sizin rızkınızı düşünüp şefkat etmek kabiliyetinden pek uzak olduğundan, toprak kendi kendine açılmıyor; Birisi o kapıyı açıyor, nimetleri ellerinize veriyor. Hem otlar, ağaçlar sizin rızkınızı düşünüp merhameten size meyveleri, hubûbâtı yetiştirmekten pekçok uzak olduğundan, âyet gösteriyor ki, onlar bir Hakîm-i Rahîmin perde arkasından uzattığı ipler ve şeritlerdir ki, nimetlerini onlara takmış, zîhayatlara uzatıyor. (Sözler | Yirmi Beşinci Söz)
İnsan, yediklerine bir baksın. Biz suyu bol bol indirdik. Toprağı yardıkça yardık. Ondan dâneler, Üzümler ve sebzeler, zeytinlikler ve hurmalıklar, bol ağaçlı bahçeler, çeşit çeşit meyveler ve otlar bitirdik. Size ve hayvanlarınıza rızık olsun diye. (Abese Sûresi: 24-32.)
Sâni-i Hakîm anâsırı tahrik edip tavzif ederek (onlara bir ücret-i kemâl hükmünde) mâdeniyât derecesine çıkarmasıyla ve mâdeniyâta mahsus tesbihâtları onlara bildirmesiyle; ve mâdeniyâtı tahrik ve tavzif edip nebâtât mertebe-i hayatiyesinin makamını vermesiyle; ve nebâtâtı rızık ederek tahrik ve tavzif ile hayvanât mertebe-i letâfetini onlara ihsan etmesiyle; ve hayvanâttaki zerrâtı tavzif edip rızık yoluyla hayat-ı insaniye derecesine çıkarmasıyla; ve insanın vücudundaki zerrâtı süze süze tasfiye ve taltif ederek tâ dimâğın ve kalbin en nâzik ve latîf yerinde makam vermesiyle bilinir ki, harekât-ı zerrât hikmetsiz değil, belki kendine lâyık bir nevi kemâlâta koşturuluyor. (Sözler | Otuzuncu Söz)