Ruh mahiyeti bizce bilinmeyen bir muammadır. Sadece ayet-i kerimeden bildiğimiz şekliyle ruh Allah’ın bir emridir; dolayısıyla mahiyeti tam olarak bilinemez. Ama bilinmemesi ruhun olmamasına delil değildir. Zira insan öldüğünde ondan çıkan bir şey vardır ki, işte o ruhtur. Bazıları buna “can” da derler. Adı ne olursa olsun, insanın ve diğer canlıların ölümü, ruh ile bedenin ayrışması ile gerçekleşmektedir. Yani ruh, geçici ve sırf dünya imtihanındaki görevlerin yapılması için verilen vücut yuvasından çıkmakta ve kendisine has bir kılıfla ebedi bir âleme yolculuğa başlamaktadır. Yani ruh ölümsüz bir varlıktır. Bu yüzden biz ölmüyor ve mekân değiştiriyoruz.
Ruh, hayatın ışığıdır. Ruh olmazsa hayatın bir kıymeti kalmaz. Zira ruhsuz hayat sahibi olan bitkiler de ruh sahibi olanlarla değer kazanır. Bütün hayvanî ve insanî canlıların hayatta kalmaları ruh ile mümkündür. Zaten ruh çıkınca dünyevî hayat söner ve geriye boş bir çuval gibi ceset kalır. Ancak insanın ölmesiyle hayatı bitmiş olmaz. Zira ruh bakidir ve fani dünyevî bir hayattan baki bir hayata geçiş yapmış olur. Dar bir vücuttan çıkan ruh, karanlık bir hapisten çıkıp geniş bir mekâna giren adamın durumuyla aynıdır. Yani ruh bu surette dar bir alandan geniş ve ebedi bir âleme geçiş yapmış olur.
Hayatı çalıştıran ruh olduğuna göre, insanın bütün özelliklerini çalıştıran da ruhtur. Yani ruh bir elektrik gibidir. Nasıl ki elektrik olmazsa, örneğin bilgisayar çalışamaz. Bilgisayarın çalışması için elektrik şarttır. Ancak elektriğin olması bilgisayarı çalıştırmak için yeterli olmakla birlikte, bilgisayarın özelliklerine göre çalıştırma gücü ve kalitesi değişmektedir. Bilgisayar, kasasında bulunan hard disk, ram gibi özelliklerin ve parçaların kapasitesine göre farklılık arz etmektedir. İlkel bir kasa ve muhtevası ile son model geliştirilmiş bir kasa ve muhtevası elbette bir değildir. İşte elektrik, bilgisayarların bu özelliklerine göre onları çalıştırır ve güç kaynağı olur. Yoksa onların bu özelliklerini belirleyen elektrik değildir.
Ruh da aynı şekilde insana verilen fiziki, zihinsel ve duygusal hasseleri ve özellikleri çalıştırır onlara hayat verir. Ancak ruhun görevi bu hasseleri çalıştırmaktır ve onlara canlılık kazandırmaktır. İnsanın ruhu da, fiziksel, zihinsel ve duygusal hasselerle beslenir ve koordineli bir şekilde etkileşime uğrar. Yani insanın fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal yönleri birbirinin mütemmim cüzleridir; yani tamamlayıcı parçalarıdır. Bunların, İlâhi bir güç tarafından bir araya getirilmesi insan denen varlığı oluşturmaktadır. Fakat burada vurgulanması gereken önemli bir şey vardır ki, o da diğer bütün hasseler ruha bağlıdır; yoksa ruh onlara bağlı değildir. Onların yok olmasıyla ruh yok olmaz. İnsan öldüğünde cesedi çürür; ancak ruhu baki kalır.
Ruh, kaynağını İlâhi bir güçten alır ve O’nunla irtibatlıdır. Tıpkı bir uydunun cihazlara yansıyarak onları çalıştırması gibidir. Yayın uydu kanalıyla yapıldığında, cihazda görüntü elde etmek mümkün olur. Yoksa uydu yayını kesildiğinde cihazın hiç bir özelliği kalmaz; yayın kesilir. Şimdi uydu ile irtibatlı olan mahallerde, televizyon cihazını nereye koyarsanız koyunuz, ilgili şartları yerine getirdiğinizde o televizyon uydu ile bağlantı kurulduğunda çalışır. İrtibatı kestiğinizde asla çalışmaz. Yani televizyondaki görüntüler televizyon kutusunda değildir. Uydu aracılığıyla belli bir merkezden yapılan yayından elde edilen görüntülerdir. Eğer bu kanunu kabul etmezseniz, görüntülerin televizyon kutusu içinde cereyan ettiğini kabul etmek zorunda kalırsınız.
İşte insanın cesedi bir kutudur. Bu kutuda bulunan tüm cihazları çalıştıran ruhtur; ruh ise İlâhi bir güç kaynağından beslenmektedir. Siz eğer irtibatı İlâhi bir güç kaynağından keserseniz, insanın vücudundaki el, ayak, kalp, ciğer vs cihazları çalıştıran motorları da kabul etmek zorunda kalırsınız. Öyle bile kabul etseniz, o motorları monte eden ve çalıştıran bir Ustayı asla inkâr edemezsiniz.
Bazı insanlar ruhun varlığına inanmazlar; ruh diye bir şey yoktur, diye hezeyan savururlar. Bendeniz böyle bir zatla münazara etmiştim. Bir felsefeci ruha inanmadığını söylemişti. Ona dedim ki, insan ölünce ondan bir şey çıkıyor; o nedir? Cevaben dedi ki, enerjidir. Enerji ne ile olur, diye sordum. Yiyeceklerle diye cevap verdi. O halde ölmek üzere olan birinin ağzına yiyecek pompalansa yaşar mı, diye sordum. Hemen, “benim dersim var” diyerek kaçıverdi.
İşte böyle dostlarım, ruh var elbette. İnkâr eden ayet-i kerimeyi inkâr eder. Zira Rabbimiz ruhun kendi emri olduğunu beyan ediyor. Ancak biz aciz kullar, ruhun mahiyetini bilmekten de aciziz. Bu yüzden mevcud-u meçhul demekle yetinmek durumundayız, vesselam.