Kâinatın her tarafında, cin ve insanların dışında ruhaniler ve meleklerden müteşekkil Allah’a ibadetle görevli varlıklar bulunması gerekir ve bulunuyorlar. Çünkü kâinatı yaratan yüce kudret sahibinin, yarattığı hiçbir zerrede boşluk bırakması, kudretine ve saltanatına uygun düşmez.
Ruh maddeden teşekkül etmediği için basittir; sabit bir varlığı vardır. Çürümez, dağılmaz ve yaşlanmaz. Ruh, beden içinde bulunduğu sürece belli kayıtlar altındadır. Ancak o, beden ile münasebetini kesince, külliyet kazanır ve her türlü kayıttan kurtulur, özgürleşir ve serbest hareket etme imkânı elde eder.
Uykuda gördüğümüz rüyalarda bunun örneklerini çok yaşarız. Kendi evimizde sıcacık yatağımızda olmamıza rağmen, ruhumuz zaman ve mekâna bağlı kalmaksızın âlemi dolaşmaktadır. Bazen korkunç rüyalar gördüğümüzde ise uyanır, rüyanın bir an evvel bitmesini ve yatağımıza dönmemizi arzu ederiz.
Kanadalı aktör Arthur Hill diyor ki:
“Atomların veya elektronların varlıklarını göremediğim halde, reaksiyonlarına bakarak onların varlıklarına nasıl inanmış isem ruhların varlıklarına da gördüğüm olayları değerlendirerek aynı suretle inanıyorum.'”
Dünyanın büyük yazarlarından olan Victor Hugo, imansız şairler arasında sayılmaktadır. O bazı kesimlerin istismarına müsait, “Sefalet” şiirinin şairidir. Ancak yine de son anlarını yaşarken şöyle demiştir: “Artık çanları çalmayın. Yani vasıtayla araya girmeyin. Zira ben Allah'a inanıyorum.”
İnançsız yaşamasına rağmen son nefesinde kilise yetkililerini reddetmiş ve Allah’a inandığını söylemiştir. Ömrünce inançsız yaşayan, beyin gücü birkaç insanın beyin gücüne denk olan bu muhteşem akıl acaba hayatının son dakikasına kadar eşya ve hadiselerden ve kâinat kitabından ders almamışken, o dakikada neler gördü ki, kilisenin aracılığını da elinin tersiyle iterek “Ben Allah'a inanıyorum.” Dedi. Anlaşılıyor ki, son nefesinde ruhunun müşahede ettiği gerçekler, onun bu itirafına sebep olmuştur.
Ruh ve Madde Dergisi şöyle bir hadiseyi naklediyor:
“Meşhur mucit Edison, bedeni terk eden ruhun, ölümden sonra yaşadığına kuvvetle inanmakta idi. Ayrılık saati yaklaştığı sırada doktoru, Edison'un bir şeyler söylemek istediğini görmüş, hastanın üstüne doğru eğilmiş ve ölmek üzere olan büyük adamın şöyle dediğini duymuştur: “Ötesi gerçekten harikulade görünüyor.”
Bu ancak bir velinin dudaklarından dökülebilecek bir sözdür. Nedir acaba Edison'u hayran eden ötesi? Edison nasıl bir manzara müşahede etmiştir ki, böyle söylemiştir? Evet, ötesi ahirettir. Ruhun cesetten ayrılmasıyla başlayan yeni bir hayattır. Ruh, orası ile münasebete geçmiş ve Edison’un “Ötesi cidden harika” demesine vesile olmuştur.
Hz. Ayşe Validemiz, Efendimizin vefatını anlatırken der ki:
“Son anlarını yaşıyordu. Bazen rahatsızlandığında bana Kur’an okuttururdu. Ben de onun mübarek elini tutar, o eli şefaatçi yaparak yine onun ağrıyan uzvu üzerine koyar ve dua ederdim.
Günlerden bir gün yine öyle yapmak istedim. Elini tutmak istediğimde şiddetle çekti. Ve “Allah'ım! Yüce dostların yanını istiyorum” dedi. Belli ki artık öteleri özlüyor ve dünyada kalmak istemiyordu. Hz. Ayşe Validemiz, Efendimizin bir anda müşahede ettiği öteleri talep ederken, söz konusu hususa da işaret ediyor ve ruhun varlık ve bekasını dile getirmiş oluyordu. İki cihan güneşinin, öteleri görmesini sağlayan onun mübarek ruhu idi.
Ruh varsa ruhani varlıklarda vardı. Esas olarak söylememiz gereken bir husus var ki, insanoğlu için büyük önem arz etmektedir. O da melaikelerin tasdiki ve kabul edilmesi imanın bir rüknüdür. İmtihan noktası da buradadır.