Son Şahitler'den Sıddık Alp Hızıroğlu anlatıyor:
"Üstad Bediüzzaman'ı görmeden evvel çok hatıralarını ve Birinci Cihan Harbinde gösterdiği kahramanlığı çeşitli kimselerden dinlemiştim. Harplerdeki kahramanlıkları Van ve Bitlis civarında dilden dile anlatılmaktadır.
"Bitlis deresinde yaralanıp esir düştüğü zaman otuz saatten fazla bir zaman o kırık ayakla suyun ve karların içinde kalmış. Kırık olan sol bacağı ile Ruslar teslim aldıkları zaman öldürmeye teşebbüs etmişler, ama sonradan Allah'ın takdiri ve korumasıyla öldürememişler. Kumandan, Üstad Bediüzzaman'ı ot yüklü bir arabaya bindirmiş ve yaralı sol bacağını otlarla kapatarak korumuş. Rus subayları Üstad Bediüzzaman'ın kırılan sol bacağını tuttukları halde, hiç ağrımadığını, Üstad'ın hiç ses çıkarmadığını görünce çok hayret etmişler.
"Bu hatıraları, Üstad Bediüzzaman'ı hiç görmediğim zamanlarda hep dinlemiştik.
"Kendisi cumhuriyetin ilk senelerinde Van'a gelip Erek Dağında ve Nurşin Camiinde kalıyordu. Zaman zaman Üstad'a gider, ziyaretinde ve hizmetinde bulunurdum. Bir defasında Üstad'ın traş usturasını Berber Salih Perihanoğlu'na götürüp ben biletmiştim. Nurşin Camiinde ders yapar ve sohbette bulunurdu. Bir sohbette hocalara hitaben, 'siz beni anlamıyorsunuz, eğer Mevlâna Halid-i Bağdadî ve İmam-ı Rabbanî gibi zatlar olsaydı Said'in kim olduğunu anlarlardı' demişti.
"Bazan Nurşin Camiinde abdest alırken eline su dökerdim. Alttan alttan gözlerine bakmaya çalışırdım. Çok heybetli gözleri vardı. Gözleri sanki bir ışık gibi parlıyordu. Kaşları ince, siyah ve araları biraz açıktı.
"Yakın talebelerinden Molla Yasin, Sikke köyünde saatçılık yapardı. Onun dersleri diğer hocalardan dinlediklerimize hiç benzemiyordu. Hep iman esaslarını anlatıp ders veriyordu.
"Böyle büyük bir zatın ellerini öpüp, dualarını alıp, derslerini dinlemek saadetine erdim. Allah'a hep hamdediyorum."
(Son Şahitler, Necmeddin Şahiner)