B)Kendi Zâtî Şahsiyeti İtibariyle Görülen Rüyalar
Kur’an’ın “Yine de ki: "Allah (öyle) dileseydi ne ben onu size okuyabilirdim ne de siz onu anlayabilirdiniz; o gelmeden aranızda uzun bir süre yaşadım, siz aklınızı kullanıp düşünmez misiniz?”[1] âyeti ve “Şüphesiz sen öleceksin, onlar da ölecek”[2] benzeri âyetler bu yönü ifade eder. Bu iki âyet ve diğerleri, Hz. Peygamber’in (ASM) kişisel maddi hayatını ve bu yönde görünen şahsiyetini ön plana çıkarıyor. Bu yöne dair görülen çok sayıda rüya var:
Örnek rüya 1: Bir gün Hz. Peygamber (ASM), Hz. Ebu Bekir’in (RA) yanına gelir. Gece bir rüya gördüğünden bahsederek tâbir etmesini ister:
“Seninle yarış yapıyorduk. Birlikte merdiven çıkıyorduk. Bir müddet çıktıktan sonra geriye baktığımda seni 2,5 basamak geride gördüm ve hayret ettim.” Hz. Ebu Bekir (RA) bu rüyayı şöyle tabir eder:
”Ey Allah’ın elçisi! Allah sizin ruhunuzu alıp rahmet-i Rahman’a kavuştuktan sonra sıra bana gelecektir. Ancak ben –Allah daha iyi bilir ki- 2,5 sene daha yaşayacak ve ardından siz Efendim’i takip edeceğim.”[3]
Hz. Ebu Bekir (RA), rüya konusunda döneminin uzmanı bir kişiydi. Hz. Peygamber (ASM) rüyanın tabirini bilmesine rağmen talebesi olan Hz. Ebu Bekir’i (RA) imtihan etmek ve hakikati onun dilinden duymak istiyor. Bu yüzden tâbiri ona havale ediyor. Gerçekten de târihi kaynaklar tedkik edilirse Peygamberimiz’in (ASM) 632 yılının 8 Haziran’ında; Hz. Ebu Bekir’in (RA) ise 634 yılının sonlarında vefat ettiği görülecektir.
Bu rüya doğrudan Hz. Peygamber’in (ASM) kendi şahsı ile ilgili bir rüyadır. Bu manada bu rüya insanlar için gayb ve bilinmez hükmünde olan gelecek zamandan haber veriyor. Aynen de gerçekleşiyor. Demek zaman ve bilinmezlik, insan için vardır. Gelecek, bizim için meçhul; Allah için malumdur. Biz bilmesek de, her şeyiyle bilinen ve bilinerek yaratılan bir geleceğe ve ebedî hayata doğru ilerliyoruz.
Bu rüya neden merdiven üzerine kurulu? Çünkü merdiven, kişiyi yükseltir. Yükselen kişi ise, daha geniş alanları görür ve her şeyin birbiriyle bağlarını görebildiği için kişi, nesne ve olaylara daha bütüncül bakabilir. Bu açıdan dolayı ömür ve yaş ilerledikçe insan gerçeği daha iyi idrak eder. Eğer sakallı çocuk hükmünde değilse…
Örnek Rüya 2: Bir arkadaşım 9-10 yıl önce anlatmıştı. Kendisi bir gece ölüm ve sonrasını detaylıca işleyen bir kitap okuyor. Özellikle insanın yaratılışı, yapısı ve ebedî hayat ile bağı meselesi onu çok etkilemiş ki, gece bir rüya görüyor. Rüya şöyle:
“Bir yoldayım. Yol, kırsal bir alanda devam ediyor. Yolun sol tarafında ileride beyaz elbiseli yaşlı bir zât var. Diyor ki:
-”İnsanın bir mürşidi olması lazım.” Arkadaşım diyor ki:
-”Benim zâten mürşidim var.” Sonra kendi mürşidimin adını söylemeye çalıştım. Fakat bir türlü meşhur ismiyle söyleyemedim, dilim dönmedi. Fakat mürşidimin ırkını anarak söylemeye çalışınca söyleyebildim. Sonra arkadaşım rüyada yola devam ediyor. Yolun sol tarafında mağara veya harabe gibi yerler görüyor. O mağara gibi yerlerin arka tarafında Hz. Peygamber (ASM) varmış. Onun yanına gideceğim diye heyecanlanıyor. O esnada deniliyor ki:
-‘Hz. Peygamber (ASM) Cehennem ile ilgili olarak ateşin 2 sırrından birini biliyordu. ’ Bu sözü duyduktan sonra arkadaşım uyanıyor.”
Bu rüya Hz. Peygamber’in (ASM) ateşe dair bildiği iki sırdan birine dayanıyor. Sırlar ise sadece ehil olana verilir. Bu manada Ashab-ı Kiram’ın veya Ümmet-i Muhammed’in (ASM) tamamı su sırrı bilemeyeceği için bu rüya da Hz. Peygamber’in (ASM) kendi şahsı ile ilgilidir. İlk rüya kendi devrinden bir rüya idi; bu rüya ise 14 asır sonrasından Onun şahsı ile ilgili görülen bir rüya…
Rüyada görülen yol, kişinin bir hedefe ulaşmak için takip ettiği usul ve tarz demektir. Rüyada ayakkabı, kişinin fikrî prensipleri ve düşünce kalıpları manasındadır. Ayakkabı ayağı koruduğu gibi, dengeli düşünceler ve fikrî prensipler de aklı koruyor ve yol almasına yardımcı oluyor. Bu manada rüyadaki yol, kişiyi hakka götüren ve ulaştıran manevi meslek ve mezheptir. Eğer kalabalık olarak yola gidilseydi, bu yolun kişisel olmadığı anlaşılırdı. Arkadaşım ise yalnız başına yolda gittiği için bu yol, onun fıtratının çizdiği ve Allah’a onu götüren kişisel tarzı demektir. Güzel bir söz der: “Et-turuku ilallâhı biadedi enfâsi’l-halaık” (Allah’a giden yollar, mahlukatın nefesleri sayısıncadır.)
Arkadaşımın kara üzerinde yolculuk yapması gösterir ki, o tefekkür ve düşünce ile yol alacak; eğer zikir ile yol alsaydı, deniz yolculuğu yapardı. Fikirle karadan yol alanlar, Hz. Hızır’dan (AS); zikir ile denizden yol alanlar ise, Hz. İlyas’tan (AS) feyz alırlar.
Rüyadaki beyaz elbiseli kişi, manevi ve maddi açıdan tertemiz yaşayan, yanlışlara ve haksızlıklara karşı duran, takvalı dindar ve duyarlı insan demektir. Beyaz elbiseli kişinin ileride sol tarafta olması gösterir ki, sol taraf gelecek zamana ve insan ruhunun düşünce kanadına bakmasına binaen, arkadaşımın manevi yolculuğunun ileri safhalarında ya dönemin kâmil bir mürşidi onun aklını irşad edip hakka eriştirmeyi teklif edecek veyahut Hz. Hızır (AS) onunla ilgilenmek isteyecek… Rüyada görüldüğü üzere arkadaşım bu teklifi reddediyor ve yoluna devam ediyor.
Fakat mürşidinin meşhur ismini söyleyemeyip ırkıyla onu tanıtınca dilinin çözülmesi gösterir ki, arkadaşımın mürşidi onun ırkından değil ve arkadaşımın iç dünyasında da bir miktar milliyetçilik var. Milliyetçilik ve ırkçılık, maneviyat yolunda ilerlemeye engel en büyük hastalıklardan biridir.
Rüyada görülen mağara, insanın kalbi demektir. Eski zamanın büyük insanları halktan uzaklaşmak, kâinata daha bütüncül bakmak ve düşünmek için mağaralarda inzivaya çekilirlerdi. Buna maneviyat ıstılahında “halvet” (iç dünyasını karanlıktan boşaltma) denilir. Bu manada her insanın kalbi de, onun kendi içindeki mağarasıdır. Her insan bir Ashab-ı Kehf olup sosyal hayatın zulüm ve baskılarından kalb mağarasına sığınır ve Allah’ın nurunu o mağara penceresinden görmeye çalışır.
Cehennem ile ilgili ateşin 2 sırrından birini Hz. Peygamber’in (ASM) bilmesi ise, arkadaşım manevi yoluna devam ederse Hz. Peygamber (ASM) tarafından kendisine ders ve sırlar öğretileceğine, Onun irşad halkasına gireceğine işarettir. Bir açıdan da bu rüya arkadaşımın okuduğu kitapların Hz. Peygamber’den (ASM) alınmış dersler olduğuna da işaret ediyor, diyebiliriz.
C)Ümmet-i Muhammed’in (ASM) Temsilcisi Şahsiyetiyle Görülen Rüyalar
Kur’anın “Peygamber, mü'minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü'minlerin analarıdır”[4] ve “Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik. O halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir”[5] bu yönü anlatır. Bu iki âyet ve benzeri âyetlere göre peygamberler ve özelde Hz. Muhammed (ASM), ümmetinin manevi babasıdır; eşleri ise manevi anneleridir. Hz. Peygamber’in (ASM) manevi mirası ve genetiği olan ilm-i hakikat, hikmet, ahlak ve edep ile ümmetinin kesret ve dağınıklığı giderilir, bir Kevser ve Nur Havuzu’na dönüşür.[6] Kıyamete kadar kesintisiz bu havuz akar. Maddi neslin devam edip etmemesi önemli değildir. Asıl nesil bir peygamber için bilinmesi, anlaşılmasıdır. Bu açıdan Kur’an, Hz. Nuh’un (AS) ona iman etmeyen ve Onu anlamayan oğlu Kenan’ı onun ailesinden saymaz ve bunun ilmî realite olduğunu vurgular.[7] Bu âyetlerden yola çıkarak diyebiliriz ki: “Hakikat noktasında bir âlimin ilmini anlayan artık onun manevi oğlu olur.”
Örnek Rüya: Bu rüyayı yaklaşık 11 sene önce fakat kendisini tanımadığım bir hanım telefondan anlatmış ve tabirini sormuştu. Şöyle:
“Hz. Peygamber’in (ASM) kabrini görecekmiş… Kabrine gidiyor ve tabutunu görüyor. Bakıyor ki tabut içinde çok vahşi görüntülü biri var. Daha da ilginci şu ki, tabuttaki kişinin bacakları kesik… Sonra dehşet içinde uyanıyor.”
Bu rüyanın Hz. Peygamber’in (ASM) şahsı ile ilgili olmadığına dair rüya içinde net bilgiler var. Zaten bu bilgilerden yola çıkarak rüya âlimleri, rüyanın ana fikrini tespit ediyorlar. Bu rüyadaki tespit noktaları şu: “Hz. Peygamber (ASM) vahşi değildi; bilakis o kadar cana yakın ve şirin idi ki, Onu görenler Onu her şeyden ve herkesten daha çok severlerdi. Diğer nokta şu ki, Hz. Peygamber’in (ASM) bacakları hiçbir zaman kesilmedi.” Bu rüya, ümmet-i Muhammed (ASM) ve İslam dünyası ile ilgili… Ümmetin 10 yıl önceki acılı ve manevi açıdan da acınacak halini gösteriyor…
Rüyada vahşi kişi, maddi ve manevi medenilikten uzak, sevgi ve saygı ile değil kaba kuvvet ve güç ile tanınan ve kendini tanıtan kişi demektir. 10 yıl öncesinde dünyada ve ülkemizde Müslümanlık maddi olarak terörist, ülkeleri bombalayan, bilgi ve medeniyet üretmeyen bir algı ile görünüyor ve tanıtılıyordu. Şu an bu konuda güzel gelişmeler var. Manevi açıdan da, Müslümanlar o yıllarda bir birine karşı sevgi, sıcaklık ve cana yakınlık taşımayan; kaba, haşin ve nefret dolu bir yapıdaydılar. Bunun sebebi de, siyaset ile dine hizmet edileceğini düşünmeleriydi. Siyasetin verdiği hırs ve İslam kaynaklarının gösterdiği yetersizlik hırçınlaşmaya, manevi açıdan da vahşileşmeye yol açıyor. Oysa bir Müslüman için maddi açıdan gerilik ve medeniyetten uzaklık mümkün olsa da, manevi açıdan vahşilik mümkün değildir. Hz. Peygamber (ASM) der: “Mümin, kendisine ülfet edilip kendisiyle anlaşılan ve kendisi de başkalarına ülfet edip herkesle anlaşabilen kişidir.”[8]
Rüyada görülen bacak, insanın bacakları onu ayakta tuttuğuna binaen, kuvvet manasına gelir. Sağ bacak, manevi kuvvete; sol bacak ise maddi ve dünyevi kuvvete tekabül eder. Rüyada Hz. Peygamber’in (ASM) bacaklarının kesik olması gösterir ki, kişi kendi bacaklarını kesemeyeceğine binaen, İslam düşmanlarının Müslümanların maddi ve manevi kuvvet kaynaklarını kestiklerine, İslamın kendi başına yürümekten ve ayakta durmaktan âciz bir konuma düşürüldüğüne işârettir. Yani Müslümanlığın 10 yıl önceki ve şu an devam eden maddi ve manevi olumsuz özelliklerinin sebebi İslam’a yapılan ekonomik ve fiziki, kültürel ve metafizik saldırılardır.
Rüyada görülen tabut, içinde yaşanılan ânı ifade eder. Nasıl ki bir ölü için tabutun sağ ve sol tarafı onun hareketlerini kısıtlıyor. Aynen öyle de bütün insanlar ve her şey bulunulan ân içinde mahpus konumdadır. Ne geçmişe gidip sağa dönebilirler, ne geleceğe geçip sola ilerleyebilirler. Rüyada Hz. Peygamber’in tabut içinde olması gösterir ki, ümmet-i Muhammed (ASM) de, mazi denilen mezarlığın, gelecek denilen kabristanın ortasında şimdiki zamanda ân denilen bir tabutun içinde hapis gibidir.
[1] Yunus suresi, 16.
[2] Zümer suresi, 30.
[3] Aydın TALAY, Gerçekleşen Rüyalar, s. 44.
[4] Ahzab suresi, 6.
[5] Kevser suresi, 1-3.
[6] Bediüzzaman Said Nursi, çokluğun birlik haline gelmesini sembolize eden Kevser hakikatinin, enâniyet ve şahsiyet buzullarının ümmetin vahdet havuzunda erimesi, hakiki ilim çatısı altında ümmetin ve özelde âlimlerin birleşmesi olarak bu sureyi tefsir eder. ( Lem’alar, 21. Lem’a, İhlası Kıran 2. Mâni) Bu hakikatin tahakkuku için sure “ namaz kılmak ” ve “ kurban kesmek ” şartlarını bildirir. Bu şartları “nefsini ve malını Allah’a satmak” şeklinde alabiliriz. Evet ümmetin ihtilaf ve inşikakının temel sebepleri maddi ve manevi menfaatler, aşırı ve yersiz duygusallıklar ve olumsuz tepkilerdir. Bunları tedavi eden çareler maddi menfaatini “ kurbanlarla ” terk etmek; dengesiz duygularını ve olumsuz tepkilerini ise “ namazın verdiği nur ” ile tedavi etmektir.
[7] Hud suresi, 45-46.
[8] Ahmed b. Hanbel, II, 400.