Rüyalarında Kur'an-ı Kerim sayıklayanlar

Yemek yerken, dinlenirken, çay içerken ve hatta uyurken bile Allah'ın yüce ayetlerini işitebiliyoruz.

Hasan Karalı'nın haberi

Hafızlık için samimi bir niyetle yola çıkılır. Hak üzere istikamet edilen bu yolda şeytan tüm hilelerini kullanır. Kimi bu tuzaklara aldanıp yarı yolda pes ederken kimi azimle mutlu sona varır. Hıfzettiği Kur'an'ı hayatına tatbik edip unutmayan hem dünyasını hem de ahiretini kurtarmış olur.

Saatin kaç olduğu önemli değil. Günün her anı bir yerlerden Kur'an-ı Kerim'i duymamız mümkün burada. Yemek yerken, dinlenirken, çay içerken ve hatta uyurken bile Allah'ın yüce ayetlerini işitebiliyoruz. Zira hafızlar için her an Kur'an'ı dillendirmek, yeme-içme gibi alışkanlıklardan farksız. Örneğin çay sohbeti sırasında birden durup bir hafızın diğerine "17'ye 2'de 3. satır neydi?" sorusuna şahit olabiliyoruz. Tam olarak ne anlama geldiğini bilmediğimizden soruyu yadırgasak da çok geçmeden bunun "17. cüzün ikinci sayfasının üçüncü satırında hangi ayet var?" anlamına geldiğini öğreniyoruz. Ya da onlarla birlikte uyuduğumuzda uykularında dahi Kur'an-ı Kerim sayıkladıklarını duymak gayet olağan. Hepsinin ortak amacı Yüce Kitabımız'ı hıfzetmek olduğu için gençlerin çoğu memleketlerinden uzak gurbet hayatı yaşıyor. Ailelerini özleseler de eğitimlerini tamamlamadan dönmemekte kararlılar. Kur'an'ı öğrenip ezberlemenin bir inanç meselesi olduğunu da bu azimleriyle ispatlıyorlar. Hafızlar gurbet hayatındaki evlerinde bizi misafir ediyor. Bir yandan meraklı gözlerle çeşitli sorular sorarken bir yandan da hikayelerini anlatıyorlar. Onlarla birlikte aynı atmosferi solumak bizlere hafız olamamanın pişmanlığını yaşatsa da 'geç değil' diyerek teselli ediyorlar.

Şanlıurfalı Fevzi, memleketinden İstanbul'a hafız olmak için gelmiş. Fevzi, Hafız Ali Kur'an Kursu'nda hafızlık eğitimi gören 40 kişiden sadece biri. Gözünde, gönlünde bir Kur'an sevdası. Hepimizin aklına gelen "Altı yüz sayfa ezber yapmak zor değil mi?" sorusuna, gayet rahat "İstekliysen hiçbir şey zor değildir." cevabını veriyor. Kur'an'a merakı küçük yaşlardan geliyor. Bu isteğini İstanbul'a gelip hafız olmak için kullanmaya karar vermiş. Liseyi açıktan okuyan Fevzi'nin hedefinde hafızlık ile liseyi aynı anda bitirip bir an önce üniversiteye gitmek var.

Mustafa Solak, eğitimini tamamlayıp hafızlık sınavını bekleyenlerden. Üç yıllık meşakkatli eğitimin ardından hafızlığı bitirdiği yüzündeki tebessümden anlaşılıyor. Balıkesir'den İstanbul'a önceleri sadece Kur'an kursunda kalma isteği ile gelen Mustafa, burada hafız ağabeylerini görünce Kur'an'ı ezberlemeye merak salmış. Ama sonradan babasının küçük yaştan beri onu hafız yapmak istediği sırrını da anlatıyor. Hatta babası sırf onu bu uğurda 5 yaşında ilkokula göndermiş ki yıl kaybı olmasın. Ortaokuldan sonra girdiği sınavdan çok yüksek bir puan aldığı için açık lise okumuyor. Hafızlığını bitirip bu puanla özel bir liseye gitmeyi planlıyor. "Yine dünyaya gelsem Kur'an'ı ezberlerdim." diyen Mustafa, küçüklükten beri hayalini kurduğu doktorluk içinse tıp fakültesini kazanmak istiyor.

İbrahim Ölmez ise daha kısa bir sürede hafızlığını tamamlamış. Bunu hevesli olması ve derslerinden hiç kalmamasına bağlayan İbrahim, Manisa'dan gelmiş. Onun hafızlığa merakı ise evinin yakınındaki Kur'an kursundan geliyor. Küçükken buraya gidip oradaki hafızların arasına karışıp, onlarla birlikte Kelam-ı Ezeli'yi okuyan İbrahim, anne-babasının sürekli hafızlığı övdüğünü anlatıyor. Zamanla kendisini hafız olma isteği sarmış ve yolu İstanbul'a düşmüş. Aslında bu kararı vermedeki en büyük etken, kardeşinin de hafızlık yapması olmuş. Hırsını böyle hayırlı bir işe kullanan İbrahim, Kur'an'ı ezberlediği için mutlu ve artık hafızlık sınavını bekliyor. Açıktan verdiği liseyi bitirip hedefinde gıda mühendisi olmak var.

Sadece erkeklerin bu başarılara imza attığını düşünmek yanlış olur. Emniyettepe Kız Kur'an Kursu'nda hafızlığını yapan Nuran Ulusoy, şu an Kocaeli Üniversitesi Matematik bölümünde okuyor. Aynı kursta altı ay gibi kısa bir sürede Kur'an'ı hıfzeden Tuba Gürbüz de eğitimini tıp fakültesinde sürdürüyor. Saliha Dere ise hafızlığın ardından ortaokul ve liseyi açıktan bitirenler arasında yer alıyor.

Saliha, şimdilerde Almanya'da tıp fakültesi öğrencisi. Dedesi ve babası hafız olduğu için kendisi de hafız olmak isteyen Halil, ailesi okula göndermeyi düşündüğünde "Ben önce hafız olacağım." deyip Kur'an öğrenmeye gelen Abdullah ve nicesi. Birçoğunun hikâyesi farklı olsa da ortak noktalarının azim, istek ve merak olduğunu söylememiz mümkün. Zira artık gençler belki ailelerin teşviki olsun ya da olmasın kendi istekleri doğrultusunda hafızlık kurumuna başvuruyor. Hafızlar ruhsal anlamda kendilerini bu yola başkoymak için motive etseler de eğitim yönünden en çok iki dönemde zorlanıyor. Birincisi ezbere ilk başlandığında ikincisi ise hafızlığı bitirirken. Her hafızın başlangıçta kendine has bir ezberleme tekniği olmasa da zamanla hocalarının yol göstermesiyle kendi stillerini oluşturuyor. Kimi ayet ayet ezberleyerek İlahî Beyan'ı hafızasında tutarken, kimi sayfayı beyninde sembolik olarak işaretleme yöntemini kullanıyor. En nihayetinde yöntemi farklı olsa da Türkiye'de hatta dünyada ortak ezberleme metodu şöyle: Öncelikle kişinin kapasitesine göre 5, 6 ay yüzüne okuma yaptırılıyor. Ardından Kur'an ezberlenmeye başlanıyor, öncelikle ilk cüzün son sayfası daha sonra ikinci cüzün son sayfası şeklinde sıra takip ediliyor. Ezber verilirken ikisi birlikte okunuyor. Bunlara tek tek yeni sayfalar ekleniyor. Her cüzden kaç sayfa ezberlendiği '5 ile gitmek', '20 ile gitmek' şeklinde ifade ediliyor. Ezberlenmemiş sayfalara 'çiğ-ham', daha önce ezberlenmişlere de 'pişmiş-has' deniyor.

Hafızlık denilince akla teknikler ve yöntemler gelse de hafızanın en üst kapasitede kullanıldığı bir gerçek. Nitekim aklımızdaki ezberin büyüklüğü beynimizin kullanılabilir kalıp bilgi depolama kapasitesinin genişliği anlamına geliyor. Eğitimci-yazar Dr. Muhammed Bozdağ, hafızların nöronlarında 6666 ayet, 70 binden fazla kelime ve 300 bini aşkın harfin, sesi, görüntüsü, anlamı ve çağrışımları olduğunu aktarıyor. Bunlar arasında bağlantı kuran ve ulvî duygularla ilişkilendiren bir yapı. "Hafızlık kolay bir iş değil." diyen Bozdağ, iyi bir çalışma sistemi ile zorluk çekmeden bu işin üstesinden gelinebileceğini de ekliyor. Ona göre, ne kadar çok tekrar yaparsak beynimizi o kadar zinde tutuyoruz. Zira bu tezin gerçekliğini hafızlığı muhafaza etmede görmek mümkün.

Hafızlara ilk öğretilen düsturlardan biri 'Hafızlıkta esas iş, bitirince başlar' tembihi. Her ne kadar ezberlemenin mükafatı bizi cezbetse de unutmanın cezası da bir o kadar korkutur. Yüce Allah Kur'an'da "Sana Kur'an'ı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın." diyerek bu noktada Efendimiz nezdinde aslında ümmeti uyarır. İnsanlık hafızlığı Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) miras almıştır. Kur'an'ın ilk hafızı Allah Resûlü, sahabelerine de Allah'ın yüce ayetlerini hıfzetmeyi tavsiye eder. Peygamberimiz'in dışında da o dönem hafızlık yapan sahabeler arasında Osman bin Affan, Ali bin Ebu Talib, Ubey bin Kâb, Abdullah bin Mesud, Zeyd bin Sabid, Ebu Musa El Eş'ari, Ebu'd Derda gibi isimler yer alır. İnsan unutmaya meyilli bir varlık olduğu için 600 sayfayı da ömrünün sonuna kadar muhafaza etmesi çok zor bir iş. Hafızın sürekli mukabele yapması, hatimle namaz kıldırması, günde en az bir cüz okuması Kur'an'ı muhafaza etmede en önemli yollar.

Resûlullah'tan bizlere miras kalan hafızlık kurumunun günümüzde dünyadaki tablosuna bakıldığında Pakistan, Malezya ve Arabistan gibi ülkelerin başı çektiğini söyleyebiliriz. Türkiye de artık hem sayı hem de kalite olarak çok iyi hafızlar yetiştiriyor. Zira gençlerin artık daha istekli olmasının altyapıdan gelen hafız sayısını artırması muhtemel. Bu alanda üç yıl öncesine kadar çok iyi bir durum sergileyemeyen Türkiye'nin artık daha iyi bir tablo çizdiğini söylemek mümkün. Dokuz yaşında köyde kendi çabasıyla hafız olan ve şimdiye kadar yüzlerce öğrenci yetiştiren Hafız Ali Kur'an Kursu hocalarından Cemil Toker, hafızlığa bakışın ve algının değiştiği müjdesini veriyor. Önceden ailelerin 'Oğlum-kızım okumadı, zanaati de beceremedi bari hafız olsun' düşüncesiyle çocuklarını yurda verdiklerini söyleyen Cemil hoca, velilerin bunu yaparken de 'en kötü imam, vaiz olur' fikriyle hareket ettiğini üzülerek anlatıyor. O, hafız sadece imam olmaz anlayışının yeni yeni oluştuğu kanaatinde. Yakın bir zamanda Gaziantep'ten bir veli, Cemil hocayı arar. "Bizim oğlan çok zeki, bir sene gelsin yurtta kalsın belki hafızlık yapmak ister." der. Veli, oğlunu imam yapmayacağını, onun dinini öğrenmesini başarabilirse Kur'an'ı ezberlemesini istediğini anlatır. Zaten kurstan sonra çocuğunu özel bir okula göndereceğini söyler. O son zamanlarda böyle düşünen ailelerin artmasının iyi bir gelişme olduğu fikrinde.

Küllerinden doğan bir kurum: Hafızlık

Kur'an kurslarındaki öğrenci profili, sayısı, eğitim şartları ve kalitesinde olumlu yönde değişim olduğu gözleniyor. Bu gelişmeden en çok etkilenen kurum ise 'hafızlık'. Dönüşümün altında çok farklı sebepler yatsa da en derininde 'postmodern darbe' diye adlandırılan 28 Şubat süreci var. Bu dönem Kur'an kursları ve hafızlık için kâbus tarihi olur. O zaman alınan Kur'an kurslarının denetlenmesi kararı ve 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesinin etkileri en derin 2001'e gelindiğinde hissedilir. Türkiye genelinde aynı yıl içinde 4292 kişilik hafızlık eğitimi görenlerin sayısı yarıya düşer. Düşüş 2007'e kadar devam eder. Bu tarihten sonra genel hafız sayısında artış yaşanmaya başlar. 2007 yılında bu sayı 2 bin 74 iken, 2010'da 3 bin 150'e yükselir.

Hilâliye Kur'an Kursu Müdürü Necmettin Sözbir, 28 Şubat'tan sonra alternatif çıkış yolu ararken kalitenin de ilginç bir şekilde arttığına dikkat çekiyor: "Çocukları kurslarda tutabilmek için şartları en iyi hale getirdik. Hafızlık yapanları özel okulda okutma imkânı, ücret almama gibi yollar aramaya başladık. Zamanla öğrencinin psikolojisine yönelik yurtları sevdirmek için projeler geliştirdik. Artık gençlerimiz daha istekli." Hilâliye Kur'an Kursu'nda da 2007'den itibaren hem hafız hem de öğrenci sayısında belirgin bir artış yaşanmış. 2009-2010 eğitim yılındaki 80 kişilik hafız sayısı 2011'de 92 kişiye çıkmış ve gelen talepler doğrultusunda önümüzdeki sene de bu sayının artması bekleniyor. Kurs, şu an 230 kişilik tam kapasite ile hizmet veriyor.

O dönemde görev yaptığı kursun kapanmasını son anda engellediklerini üzüntüyle hatırlayan Hafız Ali Kur'an Kursu hocalarından Cemil Toker, '28 Şubat'ı iliklerimize kadar hissettik' diyerek yaşanan zorluğu gözler önüne seriyor. On yıl öncesine kadar yılda 5 bin hafız yetiştirildiğini hatırlatıyor. Geçtiğimiz sene itibariyle 3 bine yakın hafızın mezun olduğunu ve önümüzdeki senelerde ilginin daha da artacağını düşünüyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı da son dönemde camilerde görevli hafız sayısını arttırarak bu kurumun gelişmesi için destek veriyor. 2010 yılındakilerle birlikte 1975'ten bu yana Türkiye'de hafızlık belgesi alanların sayısı toplam 95 bin 11'e ulaşmış durumda. Camilerde hafızlara öncelik vererek bu kurumun teşvik edilmesini amaçlanıyor. Türkiye genelinde görev yapan 59 bin imamdan 10 bin 287'si hafızlardan oluşuyor. Evrensel Hafızlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Mustafa Cumhur, hafızlığa algının yanında sistemin de değişmesi gerektiği görüşünde. Ona göre bu kurumu hayatın dışında bir şeymiş gibi görmek yanlış. Zira o hayatın içinde, tam ortasında. Bu yüzden hafızlığın bir okul formatında olması gerektiği kanaatinde.

Zaman

İslam Haberleri