Hasan el Benna’nın "Dava ve Davetçinin Hatıraları" adlı eserinde ya da hatıratında ‘halika’ kavramıyla tanışmıştım. Peygamberimiz bazı hususları değişik adlar altında kavramlaştırmış. Bunlardan birisi de ‘halika’ kavramıdır. Tıraş eden veya kökleyen anlamına gelmektedir. Araplar berber karşılığında hallak tabirini kullanırlar. Aynı kökten gelen ‘halika’ da dil açısından aynı anlamı taşır. Tıraşlayan demektir. Lakin berber karşılığında ‘halika’ değil de. ‘hallak’ ismi ve deyimi iştihar etmiştir.
Lakin Peygamberimiz bunu din kardeşliğini zedeleyen veya kardeşlik hukukunu körelten veya bağlantıları kesen, zayıflatan davranışlar veya huyları anlatmak için kullanmıştır. Tıraşlayan/halika benzetmesine başvurmuştur. Bazı kötü huylar, davranışlar vardır ki jilet gibi veya ustura gibi dini kardeşlik bağlarını keser ve koparır. Kardeşlik bağlarını koparmak ise dini tıraşlamak anlamındadır.
Hasan el Benna’nın söz konusu eserinden sonra İbnü’l Esir’in ‘Garibu’l Hadis’ adlı eserinde de konunun detaylı bir biçimde irdelenmekte ve tavzih edilmekte olduğunu gördüm. Derken aynı konu veya hadis deyimi olan ‘halika’ ifadesiyle Hayrettin Ebu’l Berakat Numan el Alusi’nin Galiyetü’l Mevaiz adlı eserinde de karşılaştım.
Konuyla ilgili hadisi Ebu Hureyre (Radiyallahu Anhu) rivayet etmektedir. Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: Size namaz, oruç ve sadakadan daha faziletli bir ameli haber veriyim mi? Sahabelerin bir avazdan ‘bela/evet’ ya Allah’ın Resülü demeleri üzerine Peygamberimiz sözlerini, buyruklarını şöyle tamamlamışlardır :” Arayı düzeltmektir. Araların bozulması ( fesadu zati’l beyn) halikadır/felakettir. Halika saçı tıraş etmez bilakis dini tıraş eder…”
Birlik beraberliğimizi ve tesanüt ve dayanışma ruhumuzu güçlendirmeyerek aslında dinimizi zayıflatıyoruz. Düşmanlık üzerinden düşmanlara hizmet ediyoruz. Bugün İslam dünyasının belki de en acınacak noktası tefrikadır, enerjisini kendi içinde boşa harcaması ve düşmanlarını güçlendirmesidir.
Bediüzzaman Sünuhat adlı eserinde bunu çok veciz bir biçimde anlatır:
"İşte Hind, düşman zannederek halbuki pederini öldürmüş ayak ucunda oturmuş bağırıyor. İşte Kafkas ve Türkistan, öldürülmesine yardım ettiği şahıs biçare valideleri olduğunu " ba'de harabil Basra" ( iş işten geçtikten sonra ) anlıyor, baş ucunda ağlıyor. İşte Afrika, kahraman kardeşini bilmeyerek öldürdü, şimdi vaveyla ( ağıt ) ediyor. İşte Arap, kardeşini tanımayarak öldürdü, şimdi hayretinden ağlamayı da bilmiyor. "
Saçı sakalı tıraş etmek kolaydır bir süre sonra daha gür bir biçimde yeniden gelir. Dış düşmana yenilmek de tıraş olmak gibidir. Lakin içeride beraberliği kaybetmek her türlü felaketin üzerindedir ve bütün felaketlerin anasıdır.
İç bütünlük olduğu müddetçe dışarıya karşı toparlanmak mümkün ve kolaydır. İç bütünlük öz sermayenizdir onu kaybettiğinizde yerine bir şey ikame edemezsiniz. Düşmanlar ancak iç bütünlük içindeki menfezlerden sızarak zafer kazanabilirler. Yoksa toplu attıkça sineler onu top sindiremez!
Osmanlı Devleti ile Haçlı donanmaları arasında; İnebahtı yakınlardan bir deniz muharebesi yapılır ve Osmanlı kaybeder. Bu denizlerde ilk yenilgidir.
Bu yenilgiden sonra II. Selim yeni bir donanma kurdurtmuştur. Donanmayı kurmak görevini de Kılıç Ali Paşa’ya vermiştir. Kılıç Ali Paşa, baharda her şeyi tamamlamış, donanmayı hazır etmiş. Müthiş bir muharebe olmuş, Osmanlı zaferle neticelendirmiş bu muharebeyi…
Onların bu bozgunundan sonra, Sokullu Mehmet Paşa; 7 Mart 1573’de Venedik Büyükelçisi Barbaro’ya tarihe geçecek şu sözleri söylemiş. “Biz sizden Kıbrıs Kralığını alarak kolunuzu kestik. Siz ise donanmamızı yakmakla bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez. Tıraş edilen sakal daha gür büyür. ” Saçımız, sakalımız tıraş olsun da dinimiz tıraş olmasın. Yoksa bütün sermayemiz ‘hebaen mensura’ olur, sağa sola saçılır.
Şimdiden, okurların bayramlarını tebrik eder ve İslam alemine birlik beraberlik niyaz eder, yaralarımızı saracağımız günlerin yakın olmasını temenni ederim. Birliğimizin kıymetini bilelim. Bayram günlerini birlik ve kaynaşma sermayesi olarak idrak edelim.