“Evet doğru söyledin ey Allah’ın Rasulü.” Çünkü sen aynı zamanda doğru ve eminsin. Hadiste buyurulmuştur: ”(İdareciliği) İdarelerini kadına tevdi eden bir millet asla felah bulmaz.”[1] Çünki kadın fıtraten zayıftır. Şefkatte ise çok kuvvetlidir. Kadının şefkat ve merhamet duyguları galeyana getirilerek, çok şeyler yaptırılabilir.
Aslına bakılacak olursa, kadının görevi, en mukaddes görevdir. Tüm erkeklerin birleşmesi halinde bile yapamayacakları annelik görevidir. Çocuk büyütme,insan yetiştirme olayı en önemli bir meseledir.
Kadınlar evlerinden çıkarıldığı,yuvalarından uçurulduğu içindir ki,bizde bir asırdır insan yetiştirme olayı ihmal edilmiş,üzerinde durulmamıştır. Yetiştirme olayı evde başlar. Evde kadınla başlar,kadınla biter. Kadın biterse ailede biter,millet de...
Kızlarımıza ve kadınlarımıza sahib olmak isteyenler,onun yuvasını yıkmışlar,onu yuvasından koparıp çalmışlardır. Zira bu olay ve taktik insanlık tarihinden beri süregelmiştir.
Habil-Kabil arasındaki olay,kadına sahib olmaktan ileri geliyor. Tarihte,40 yıllık zahidlik yapan Bersisa’nın aldanışı kadından idi. Bugün insanların özellikle gençlerin yollarından çıkarılıp saptırılması için kadın kullanılmaktadır. Bu sefâhet ve sefilliğin yaygınlaştırılması için,alet olarak kullanılan kadınların her vesile ile arttırılmasına gidilmektedir.
Sefâhete sed olan,kız arkadaş edinmeye mani,erkeklerin zevklerini tatmine engel,kısacası sefâhet çirkefine düşmekten alıkoyan örtü ve Tesettürüne saldırılmasındaki sebeb buradan ileri gelmektedir.
Gorbaçov: ”-Perestroika- adlı eserinde:”Kadını,evinden çıkarıp çalışma alanına ittiğimiz ve gerçek görevi olan anneliği elinden aldığımız içindir ki,bu gün sorumsuz,sevgisiz,enerjisiz,sarhoş nesiller ortaya çıktı.”[2]
Batılı eğitimciler:”Batılı anne çocuk doğurmak,onun eğitimine katılmak istemiyor. Kazara hamile kalsa bile,Kürtajla bebeği aldırıyor. Bunun neticesi olarak Avrupa’da ve Amerika’da geniş nüfus gittikçe azalıyor. Pek çok özendirici tedbir getirdiğimiz,aileyi maddi yönden destek sağlamak için kanunlar çıkardığımız halde,kadını anne olmaya ikna edemiyoruz. Mutlak bir yerlerde yanlış yapıyoruz,ama nerede? Gelin sorunun cevabını birlikte arayalım. Bu kördüğümü bir an önce çözelim.”[3]
Kürtaj ise bir cinayettir. Hayat sahibi ve adayı olan bir canlının çeşitli gaddarca uygulamalarla öldürülmesidir. Bunlar parçalanır,güçlü tuz çözücüleri ile derisi tuzlarla zehirlenir,yakılarak,dışarı atılıp,imha edilir. Bu arada anne de nasibini alır veya çocukla ölebilir. Vicdani rahatsızlık anneye yeter.
Kürtaj; tam bir vahşet ve işkence... Fransa’da 1968 yılında gayrı meşru ilişkilerin meşru hale getirilmesinden sonra başlamıştır. 1988’e kadar ABD’de saniyede 20 kürtaj yapıldığı belirtilir. Yani 22 milyon bebek imha edilmiştir.[4]
Oysa çocuk ilk bir aydan itibaren 6 aya kadar tamamen şekillenmektedir. Üç kırk yani 120 gün olan 4 aydan sonra ruh onda mevcud olmaktadır.
1984’de 20 ülkede 13 milyon bebeğin hayatına son verildi.
Doğum parayla,kürtaj bedava.İşte insanlık ayıbı...
Birisinin doğmasını Allah irade ettikten sonra kimse engelleyemez. Fir’avun Musa’yı engelleyebildi mi? İnsanın iradesi nerde,Allah’ın ki nerede?
Bizde yapılan entrikalarda aynı zincirin bir halkasını oluşturur. Nüfus planlaması,Fir’avunun rüyası üzerine gerçekleştirmiş olduğu binlerce erkek çocuğu öldürtmesinin diğer meşru kılıf giydirilmeğe çalışılan adıdır. Kur’an-ı Kerim’de bu olaya işaret edilmektedir.[5]
Bu kadınlar türlü türlü aldatmacalarla avutulur. Gözleri boyanır. Bunların günleri bitirile bitirile bitirilmeye çalışılır. “Günümüzü gün edelim.” kandırmacasıyla,günleri seneleri ve de ömürleriyle beraber hem dünyaları,hem de ahiretleri bitirilir. Böylece günlerini gün edenler,yarınlara bir şeyler bırakmamaktadırlar,bırakamamaktadırlar. Başkalarına muhtaç hale getirilmektedirler.
Rivayete göre Ömer Muhtar şöyle der: ”Her insanın iki günü vardır. Biri kendi günü,diğeri de gelecek nesillere aid olan gün...Kendi gününü yaşayanlar gelecek nesillere bir şey bırakmamışlardır. Fakat kendi gününü feda edenler,gelecek nesillere büyük bir ikbal bırakmış ve nesillerin sinelerinde bir yad-ı cemil olarak kalmışlardır.”
Batı ve batıyı taklid edip izinden gidenler,kadını güzelliği için ve zevklerini tatmin eden bir mal olduğu için severler. Aksi halde hiçbir şey düşünmeden onu terk eder ve atar. İhtiyarlığında ve çirkinliğinde onu sevmez,iltifat etmez.
Misal olarak;Holywood film şirketi Can’ın sahibi Edward Kenny şöyle der: ”Müslümanların evlilik uygulamalarına akıl erdiremiyorum. İnsanın kendisini ömrünün sonuna kadar aynı kişi veya kişilerle beraber olmak mecburiyetinde hissederek evlenmesi çok garib, en basit bir şeyi bile,uzun müddet kullanamıyoruz. İşe yaramaz hale gelince veya işe yaramayınca,hatta bıkkınlık verince atıyor ya da satıyoruz. Bizdeki evlilik uygulamalarında hiçbir sınırlama getirilmiyor. Kadın erkeği,erkek kadını beğenmediği zaman bırakabiliyor. Tam sayısını bilmiyorum ama 30’a yakın eş değiştirdim. Geçen gün iş yerime geldiğimde bir buketle karşılaştım. Tartışarak ayrıldığımız ilk karım Nensy’den gelmişti. Şu bir gerçek ki,Nensy hariç,hiçbir karımla mutlu olamadım. Tam 34 yılım böyle mutsuzlukla geçti. hala bunalımdayım,hayatın hiçbir şeyinden zevk almıyorum. Doktora gittim,bundan böyle yalnız yaşamamı tavsiye etti. Şimdi büyük oğlum Jean’la beraber yaşıyorum.”der.[6]
“En basit bir şeyi bile uzun müddet kullanamadığından”bahseder. Çünki onlar için her şey gibi kadında kullanmaya yarayan bir eşya bir eşya bir mal değerindedir. Onlar için kadın yol geçen hanıdır. Eşkiyası,soysuzu,her tipsizi uğrayabilir.Onlar için hayat zevk içindir. Kadının da zevki nisbetinde yanlarında bir yeri vardır,aksi takdirde hiçbir yeri yoktur.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi;kadınlar bulundukları makamlarından,layık oldukları annelik özelliklerinden uzaklaştırıldıkları takdirde, onlara annelik gibi şerefli bir mevki hazırlanmadığı zaman,onu da toplumu da ızdıraba düçâr edecektir.
O zarif ve zaif kadınlara yapılacak olan zulme Allah asla müsaade etmez. Bu zulmü devam ettirmez. O milletlerin başından bela eksilmez. Onlar incirse toplumlar da incir ve feryad eder. Hiç duyulmadık musibetler başa gelir.
Bir gün Peygamberimiz sahabelerine:”Ben,rabbimden,benim ümmetimi helak etmemesini istedim. Rabbim benim duamı kabul buyurdu. Dedi ki:”Onların helaki kendi aralarında olacaktır. Günah işledikleri zaman ben onları birbirine düşürecek ve vurduracağım.” Ben bunun da kalkmasını diledim;ama Rabbim bunu kaldırmadı.”[7]
Geçmiş ümmetlerin bir günahına mukabil Allah onları helak ederken;Hz. Âdem’den beri günahları bir kerede işleyen şu asrın insanlarına verilen bu tür bela elbette çok değildir! Dalalet ve sefâhetten uzaklaştırmak içindir. Her zaman olduğu gibi yine: ”merhamet ve ihsan etmek senden,düşmek ve sürçmek benden.” diyen Sena-i gibi,bu hakikat tezahür etmektedir.
Taberâni-nin İbni Abbas’dan rivayet ettiği hadiste, “Hiçbir peygambere ihtilam olmak vaki’ olmamıştır. İhtilam şeytandandır. Burada da görüldüğü gibi; şeytan en fazla bunlara yanaşmakta,bunların içerisine girip fitnesini daha fazla işletme imkanı bulmaktadır. Peygamberimiz:”Kanın damarlarınızda dolaştığı gibi,şeytan içinizde öyle dolaşır.”buyurur. Sefâhet ve eğlenceyi şeytan kadınla körükler. Bu da o toplumun çöküş sinyalleri ve habercisi olduğunu ildirir. İşte tarihi ve ibretli bir olay:
“Timurlenk Sivas’ı zaptettiği sırada adamlarına sormuş:Fethettiğiniz ülkenin sakinleri ne yapıyor? Ağlıyor Efendimiz,demişler.Timur; Ağlayanlardan korkulur. Haracı,vergileri biraz daha ağırlaştırın,emrini verir.
Vergileri ağırlaştırılır. Timur yine sorar:Halk ne yapıyor? Adamları;
Ulu hakanımız halk düşünüyor. Timur; Düşünenlerden korkulur. Halkı biraz daha tazyik edin,buyruğunu verir.
Kuyruklar topal hakanın buyruğunu yerine getiriler. Halka olmadık işkenceyi yaparlar. Timur yine sorar; Şimdi ne yapıyorlar? Tuhaftır efendimiz,derler. Halk şimdi bayram yapıyor. Timur derin bir nefes alır. Artık bu şehirden korkulmaz. Onlar ipin ucunu kaçırdılar,der. Onlar gibi bizimkiler de ipin ucunu kaçırınca vur patlasın,çal oynasın. Nerde çalgı,orda kal ki,bayram,şenlik yapıyorlar” diyor Serdengeçti [8]
Acaba bizlerde hangi bölüme girmekteyiz? Ağlıyor muyuz? Düşünüyor muyuz? Yoksa eğleniyor muyuz?
İslâm ve İslam hukukuna göre kadın: Velayet sahibi olan erkeğin [9] malına tasarruf eder.[10] Velayet ve sahiblik erkekte olduğundandır ki;bir müslüman kadın kitab ehli bir gayri müslimle evlenemez. Ancak erkek evlenebilir.[11] Evin özellikle kadının yükü erkek üzerine olduğu içindir ki;malın yani mirasın üçte ikisine de sahib olur.[12]
Biri kendi hakkı,biride maişetini tekeffül ettiği hanımının hakkı. Böylece adilane eşitlenmiş olmaktadır. Kadın erkeği değil,erkek kadını geçindirmekle yükümlüdür.
İki kadının şehadeti bir erkeğe mukabil tutulmasındaki [13] hikmet ise;Kadın zaif olduğundan,ufak bir tehdit neticesinde mağlub düşecektir. Şefkatli olduğundan,şefkati karşıdakinin masumca tavrına kapılarak ceza vermekten kaçınacaktır.
Merhamet ve ilmiyle bu hükmü veren Allah’ın şefkatinden fazla şefkat etmek,şefkat değil,zulümdür.
DİPNOTLAR:
[1] Buhari. 5 / 136, 8 / 97.
ii Zafer dergisi.1992.Kasım.sh.6,agd.1992.Ağustos.sh.23.
[3] Zaman gazt.1-9-1993.
[4] Agg.12-13-Aralık-1991.
[5] A’raf.137,127,kasas.21,4,Taha.39,Mü’minun.25.
[6] Sur Dergisi.1992-Ocak.sh.5.
[7] Zafer derg.agd.1992-Aralık-sh.23.
[8] Mabedsiz şehir.agy.sh.129-130.
[9] Nisa.34.
[10] Nisa.32.
[11] Maide.5.
[12] Nisa.7,11.
[13] Bakara.282.