Risale Haber-Haber Merkezi
Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi, sadeleştirilmiş Risale-i Nurların piyasadan çekilmesi gerektiğini söyledi.
Dediklerinin çıktığını belirten Eygi, "Risale-i Nurları, müellifinin vasiyetine rağmen sadeleştirenler tokat yediler. Onların cahillik mazeretleri yoktu. Üstad, çok açık ve kesin şekilde Risalelerin diline dokunulmamasını, aynen muhafaza edilmesini istemişti. Bunu çok iyi biliyorlardı. Üstadın vasiyetini çiğnediler ve tokat yediler. Bu tokattan sonra, sadeleştirilmiş risalelerin piyasadan çekilmesi gerekir" dedi.
Üstad Bediüzzaman'ın sadece dinî hizmetler etmediğini, kültür ve lisan yönünden de büyük hizmetler ettiğine dikkat çeken Eygi, "Risale-i Nurlar, zengin yazılı edebî Türkçeyi yaşatıyor ve koruyor. Risale-i Nurları okuyan bir kimse binlerce kelime, kavram ve ıstılah öğrenir ve medenî bir Müslüman olabilme şansına kavuşur. Bugünkü birkaç yüz kelimelik uyduruk, sade suya tirit, canına okunmuş Türkçe ile köy olmaz, kasaba olmaz, medeniyet olmaz. Risale-i Nur talebesi her gün üç Osmanlıca kelime öğrense, bir yılda binden fazla kelime, kavram, terim öğrenir ve beş sene sonra hayli kültürlü bir Müslüman olur. Risale-i Nurların kerametlerinden biri de lisan ve edebiyat konusundadır. Bediüzzaman gibi muhterem ve mübarek bir zatın Risale-i Nurların lisanına dokunulmaması konusundaki vasiyetine uymak gerekir. Bu vasiyeti çiğnemeye hiç kimsenin hakkı ve salahiyeti yoktur" şeklinde yazdı.
Eygi yazısını şöyle sürdürdü:
"Lisanı sadeleştirmek, durulaştırmak, arılaştırmak kültüre hizmet etmez, aksine kültürü yozlaştırır, dejenere eder.
Yakın tarihimizdeki alfabe ve lisan devrimi, İslam kültürüne karşı yapılmıştır. Faydası yoktur, zararı ve tahribatı çoktur.
Zahmetsiz ilerleme olmaz. Kültürlü, kemalli, vasıflı, ziyalı Müslüman olmak isteyenin, elbette faydalı din kitaplarını iyice okuması, içindeki bilgileri öğrenmesi, bunları hayata uygulaması gerekir.
Risale-i Nurlarda ve diğer Osmanlıca din kültürü kitaplarında binlerce islamî kelime, kavram, değer, terim yer almaktadır. Bunlar kısa zamanda öğrenilemez ama birkaç yılda öğrenilebilir ve bu sayede nurlu, ziyalı, uyanık, derecesi yüksek Müslüman olunabilir.
"Agob Martayanın uydurduğu arı ve duru Türkçe ile islamî eğitim olmaz, islamî kültür olmaz, islamî ilerleme olmaz.
Nur talebesi Kur’an harfleri ile yazılan Osmanlıcayı öğrenmelidir. Risaleleri latin yazısı ile değil, İslam yazısı ile okumalıdır.
Kur’an yazısını bilmiyorsa, ona birkaç aylık mühlet verilir, bu zaman içinde öğrenir ve ladini huruftan dinî hurufa geçer.
Nur talebesinin yazı konusunda tercih hakkı yoktur. Mutlaka bizim dinî ve millî yazımızı öğrenmesi gerekir.
Müslümanların Allahü Teala kelimesini kaldırıp devamlı olarak Tanrı demeleri caiz olmadığı gibi, latin yazısını kabullenip, İslam yazısını terk etmeleri de caiz değildir.
"Türkiye Müslümanlarının ve öncelikle Nur talebelerinin Osmanlıca gazeteler, dergiler ve kitaplar çıkartmaları, onların boynuna borçtur.
Osmanlıca lisanı, Kur’an yazısı elden giderse din kültürü sarsılır.
Cenab-ı Hak bizlere lisan, edebiyat, kültür, yazı konusunda uyanıklık ve şuur ihsan buyursun.
Hazret-i Ali kerremallahu vecheh ve radiyallahu anh efendimiz hazretleri “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” buyurmuşlardır. Risale-i Nurdan feyz alan Müslümanların Bediüzzaman hazretlerine minnet ve şükran borcu vardır. Risaleleri tahriften korusunlar, onun zengin lisanını öğrensinler, içindeki bilgileri hayata tatbik etsinler.
Müellifinin kesin vasiyetine rağmen Risaleleri sadeleştirmek bir tür tahriftir ve böyle bir şeyden Hak Tealaya sığınırız.