Zübeyir Gündüzalp ağabeyin vefat yıldönümü münasebetiyle Risale Haber’de hakkında kitap yazanlarla kısa röportajlar yapıldı. Zübeyir Ağabey, 2 Nisan 1971 tarihinde henüz 51 yaşında ebedi âleme irtihal ediyor. Üstad Bediüzzaman’ın üç yaşından itibaren tasarrufu altına aldığı çok özel bir talebesi. Aynı dönem Üstad’ın yakın çevresi ve hizmetinde bulunan, “saff-ı evvel” diğer bir tabirle “hasların hasları” hasletine mazhar olmuş ağabeylerin hayatları hakkında ilk çalışmaları Necmettin Şahiner, “Son Şahitler” olarak yapıyor ve dört ciltlik hatıralar serisi ortaya çıkıyor.
İhsan Atasoy, Necmettin Şahiner’e bir nevi asistanlık gibi başlayan benzeri çalışmalardaki arzusu bir dua yerine geçiyor. 2004 yılında ilk olarak Nurun avukatı merhum Bekir Berk ağabeyin hayat ve hatıratını kitaplaştırma ile işe başlıyor. Sonra Zübeyir Gündüzalp ağabey ile devam eden seri dokuzuncu kitabı tamamlanmış durumda.
Bilindiği üzere bu konuda muhterem İhsan Atasoy’la bir röportajımız yayınlandı. Zübeyir ağabeyin vefat yıldönümü ile iki koldan Nurettin Huyut beyle birlikte, İbrahim Kaygusuz, İslâm Yaşar, ihsan Atasoy ve Necmettin Şahiner’le kısa röportajlar yaptık. Bu arada İhsan Atasoy’un Nesil yayınları arasında 9 kitap olarak yayınlanan eserlerini mümkün olan en kısa sürede okuyup bitirmeye yoğunlaştım. Günlük okumaların yanında bu hayat ve hatıratın arası soğumadan peş peşe okunmasına ihtiyaç olduğunu düşündüm.
Üstad Bediüzzaman’ın saff-ı evvel talebelerinin ortak özelliği, nazarların şahıslarından ziyade Risale-i Nurlar’a çevrilmesinde ısrarlı olmalarıdır. Bunların her birinde dereceyi, seviyeyi Allah biliyor ama, kutup derecesinde velayetleri umumun kanaati bir gerçek.
Üstad, Tahiri Mutlu hakkında, “Tahiri on veli mertebesindedir. Makamını bilse kafayı üşütür” meâlinde açık ifadesi var. Hulusi Yahyagil ağabey için ise, “Hulusi, kaç kişiye şefaatçi olacak biliyor musunuz? Eliyle parmaklarını açarak, beş bin, beş bin, beş bin” diye eliyle işaret ederek on beş bin kişiye şefaat edecek” diyor.
Bu ağabeylerin her birinin hayatında o kadar kerametler, tevafuklar, tasarruflar zuhur ediyor ki, sayısı bilinmez.
Mânevi mertebesi sarih, ayan beyan avam tarafından dahi bilinen bu ağabeylere insanlar nazarlarını şahıslarına yönlendiriyor. Hulusi ağabey, vefatından önce bir mektubunda bu durumu açıkça âdeta itiraf eder gibi ifade ediyor. “Tarikat şeyhine bağlanır gibi şahsına bağlanmamalarını defaatle ikaz ettiğim halde bir iki kardeş dışında anlayan olmadı” diyor.
Keza Tahiri Mutlu ağabey, ubudiyette, takvada, âzimeti en ileri derecede hayata geçiren bir insan. Namaz, evrad, temizlik konusunda çok titiz.
Cömertlik ve sehavette Hz. Ebubekir’in (r.a ) asrımızdaki versiyonu sanki. Gül yağı fabrikasını, dokuma atölyelerini satıp kapatıyor. Ailece Risale-i Nurları yazıyorlar. Evin içinde iki sofra kuruludur. Biri üzerinde risale yazmak için, diğeri yemek için. Risale yazarken yemeği yer yemez hemen yazı başına geçiyorlar. Külliyatın tamamını on takım olarak elle yazmışlar. Dile kolay.
Teksir makinesini ilk olarak İnebolu’dan Selahattin Çelebi İstanbul’dan almış. Tahir ağabey bu makinenin nasıl çalıştığını öğrenmek için İnebolu’ya gidiyor. Sonra İstanbul’a gidip aynı makineden alıp Isparta’ya geliyor başlıyor bu sefer teksirle çoğaltmaya..
İlerleyen yıllarda da maddi olarak hizmete katkıları çok oluyor.
Bu hatırlardan çıkarılması gereken ders ve mesaj şu olmalı;
Bir nur talebesinin hayatında önem ve önceliklerin neler olması, ferdi hayatında âzimete riayet, sünnette hassasiyet, namaza dikkat, evrada ihtimam, gıybetten kaçınmak… gibi bu zaman ve her zaman dikkate alınması gereken hususları hatırlatıyor.
Afyon hapishanesinde üstadımızın “Biriniz Tahiri’nin koğuşuna gitsin” talimatı Tahir ağabeyin kimseyi başkalarının aleyhine konuşturmamasıdır. Bunun da ihtilafları önlemiş olmasıdır.
Siyasi konularda davranış ölçüleri, ticari kuruluşların cemaat adına değil şahısların teşebbüsü olması hususlarının bu zamanda geçerliliği ve önemini korumaktadır.
Bir nur talebesi şahsiyet olarak, zihin, kalp, ruh, davranış olarak iç dünyasında nur talebeliği formatının nasıl olması gerektiğine model olarak saff-ı evvelleri örnek almalıdır. Zamanın konjonktürü, şartlar, meşguliyetler vb gibi şeyler mazeret olamaz.
Zihni duruluk, safiyet, ubudiyette azimet, ihlas-ı tamme, sebat, metanet, feragat sırlarına haiz olmadan söylemleri ile eylemleri çelişen bir hayat nur talebesi formatına uygun değildir.
Evet nazarlar Risale-i Nur’a çevrilmiş olmalı. “Nasıl çevrilmeli?”nin pratiği, modeli, örneği yine saff-ı evvellerin hayatından öğrenilebilir.
Zamanın üstümüze örttüğü ülfet ve gaflet perdesini aralayan da sahabe hayatına benzer nurun ilk talebeleridir.
Saff-ı evvellerin her biri Üstad Bediüzzaman’ın bir hasletini hayatında biraz daha iyi temsil etmişler. Zübeyir ağabey ise tabir uygun düşerse Üstad Bediüzzaman’ın izdüşümüdür.
Vefat yıldönümleri münasebetiyle Zübeyir Gündüzalp, Tahiri Mutlu, Mehmet Emin Birinci ağabeyleri rahmetle anıyor şefaatlerine nail olmayı Rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz.
Hayat ve hatırlardan çıkardığımız anekdotları paylaşmaya devam edeceğiz inşallah.
Not: Bilindiği üzere dün Tahiri Mutlu ağabeyin vefat yıldönümü idi. Ayşenur Kahveci hanımefendinin aynı konudaki yazısını okumadan bu yazı yazılmıştı. Benzer konulara temas edilmesi bir tevafuktur.