Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah 1086 yılında aşireti ile birlikte Anadolu’ya doğru ilerlerken geçirdiği bir kaza sonucu Suriye topraklarında vefat etmişti. Cenaze vefat ettiği topraklara defnedildi ve Kayı Aşireti Anadolu’ya doğru yürüyüşüne devam etti.
Bu mezar o günden sonra bir türbe gibi ilgiye mazhar oldu ve etrafı korundu. Birinci Dünya savaşından sonra mezarın da içinde olduğu on dönümlük bölge yapılan antlaşmalarla Türkiye’nin toprağı sayıldı. Türkiye burada sembolik anlamı olan bir karakol inşa etti. Karakola da ‘’Saygı karakolu’’ adı verildi.
Türkiye’nin sınırları dışında tek toprağı sayılan bu bölgede kurulan karakolda sınırlı sayıda asker bulunduruldu. Bu bölge, maddi yönünden ziyade manevi olarak ifade ettiği değer itibarıyla korunmaya çalışıldı.
Son üç yıldır Suriye’de yaşanan savaş ve dramatik hadiseler, Süleyman Şah türbesinin bulunduğu bölgeye olan nazarları hep canlı tuttu. Türkiye, burada görev yapan askerlerini korumak için elbette çok dikkatli olmak zorundaydı ve bu alaka da hep canlılığını korudu.
Fakat son dönemde, bilgenin DAEŞ Örgütünün kontrolüne geçmesi ile birlikte, buraya olan dikkat ile birlikte, Saygı Karakolu üzerinde yapılan spekülasyonların da büyük ölçüde artmasına vesile oldu.
Bu karakolda bulunan askerlerimizin Daeş örgütü tarafından abluka altına alınması ve her an bir zarar görebilme ihtimalleri göz önüne alınarak Türkiye’nin mutlaka bir şeyler yapması konusunda herkeste bir beklenti oluşmaya başladı.
Devlet yönetimi kriz zamanlarında cesur kararlar almayı gerektirir. Şah Fırat operasyonu cesur ve son derece yerinde bir karardır. DAEŞ'in yapması muhtemel bir katliama karşı askerlerimizi emniyete alınması konusunda karar veren ve bu konuda emeği gecen herkesten Allah razı olsun.
Bunun tam aksi bir durumu düşünmek bile insanları tedirgin etmeye yetiyor. Askerlerimiz oradan alınmasaydı ve bir zarar görseydi, ortalığı velveleye vereyi alışkanlık haline getiren medya ile muhalefet partileri tarafından yapılacak kara propaganda çok dehşetli olacaktı.
Askerlerimizin sağ salim bir şekilde ülkemize intikal ettirilmeleri çok önemlidir. Hamaset edebiyatı yapanların maksadı bağcıyı dövmektir. Şah -Fırat operasyonu üzerinden bir algı oluşturmak için çirkin bir ittifak kuranların maksadı sadece siyasidir ve hükümet düşmanlığıdır.
Süleyman Şah'ın mezarının Suriye toprakları içinde bize daha yakın başka bir bölgeye taşınması kararı son derece isabetli olmuştur. ‘’DAEŞ katilleri Süleyman Şah türbesini bassınlar, askerleri şehit etsinler, mezarı yakıp yıksınlar. Türkiye'de bir savaşa girmek zorunda kalsın ve perişan olsun.’’ Operasyona karşı çıkanların istediği acaba bu mudur? Eğer birilerinin böyle bir maksadı varsa, bu hevesleri çok şükür, kursaklarında kalmıştır.
Süleyman Şah Türbesinin bulunduğu bölge Daeş'in elinde. Etrafı da Daeş militanları tarafından sarılmış durumda. Bu da fiili bir durum. Yıllardır bölgede kan akıyor. Burada oluşturulan savaşın, fitnenin Uluslararası boyutu çok güçlü. Petrol ciheti var. Irak ciheti var. Esed ciheti var. Irak ve Suriye'deki bölünmüş durum, bu tür örgütler için gelişmek ve büyümek için çok büyük bir fırsat. Orta Doğu'da Türkiye'yi bir emrivaki ile savaşa sokma gayretleri var. Bizim bilemediğimiz bazı hususları devlet elbette biliyordur. Aldıkları istihbaratlara göre bazı önemli kararların alındığı konusunda bir tereddüt olamaz.
Yarın, öbür gün Daeş, o türbeyi işgal etse, askerleri esir alsa, TV kameralarının karşısında her gün birisini kesseler ve bunu büyük bir propaganda ile dünyaya yaysalar, Türkiye savaşa girer. Hatta bir tek askerimize dahi zarar verilse, savaş sebebi olabilir. Böyle bir savaşa girmenin Türkiye'ye verebileceği maddi ve manevi zararları tahmin edebilmek bile elbette mümkün değildir?
Türkiye ısrarla bu çirkin savaşın dışında kalmak için büyük gayret gösteriyor. Bugüne kadar bunu başardı. Bugünkü ekonomik ve sosyal istikrarımızı da büyük ölçüde buna borçluyuz. Avrupa ülkeleri bizi bir savaşa sokmak için büyük bir gayret gösteriyor. Türkiye'in perişan olmasından büyük mutluluk duyarlar. Onların elinden büyük bir istismar konuları alındı.
Meseleye herkesin ön yargısız ve bu önemli yönleri ile bakması bir zaruret ve aynı zamanda vicdani bir görevdir.