Sahabeler

Elif GÜNEŞTEKİN

İnsan fıtratını en güzel şekilde gösteren ehl-i adalet olan Sahabeler, hakikatı hakikat tanıyıp kabul ederler. Taklidi şeyler onlarda görülmemiş, işitilmemiştir.

“Bu cihetle en yüksek iktisatı gösteren Sahabelerdir” dersek hakikati hakikat olarak kabul etmişizdir. 

İnkarı mümkün olmayan bir mevzudur. Yüksek seciyeleri, iktisatı hayatlarında lazım kılmıştır. Biliriz ki kainatta israf yoktur. Bu cihetle halife-i zemin olan insanda israf olamaz. 

Kainat; hikmet, rahmet ve adaleti herkese ilan etmektedir. Kainat bu derece ilan ettiği mevzuları; sahabelerin üzerinde de göstermesi bir ağacın görülmesi gibi aşikardır. “Kör olası felsefe gözü… Kör olası dinsiz gözü…“ der Risale-i Nur. Hakikaten çok güzel söylemiş, görmeyi göze indirgeyen bir taifenin hissiyat ve letaifleri hiçe sayması ve bununla birlikte ilhamları inkar etmelerine kadar giden bir cehalet akımını başlattırmıştır. Bu akım; Hakîm isminin zıttı olan israfı lazımlığı kabul edip, uzun faydasız bir yola çıkar, hilafı hakikat eder.

Evet; “sen gözünle görmedin diye Sahabeleri inkar etmen olası cehaletindir” denilmesi  ehli hakikatin üzerinde haktır.
 
“Sahabelerin fıtratları safiyedir“ der Risale-i Nur. Bu cihetle fıtratlarının ve seciyelerinin ördüğü kuvvet ile hakka ve imana bütün vakitleriyle meşgul olmuşlar. Meşguliyetlerini bozacak imtihanların olası elemlerini iman nurundaki teselli ıle izale etmişler. Hadiselerde teşekkürlerle kadere teslimiyet, yüksek ahlaklarının sureti olmuştur. Hakperestlikleri, vazifedarlıklarının ayinesidir.

Sahabeleri anlatmaya ne kalemimiz yeter, ne de idrakımız. Lakin bu zamanda ihtiyacın şeditliği ile pırlanta misal Risale-i Nurun Yirmiyedinci Sözü, sahabeleri anlatan bu deryaya dalma hürriyetini veriyor. Hürriyetlerini yitirmiş bireylerin, istikbale taşıyacak eserlerini görmek mümkün değildir. Sahabeler, hürriyetin emsalleridirler.

Sahabenin o güzel ahlakını, yüksek fıtratını Üstadım Said Nursi (ra);
“Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.”
“En ziyade muhtaç olduğum ve hayatımda en esaslı düstur olan, hürriyetimdir." 
“Ve bu hapis dahi, hâricinde hürriyetsiz tahakkümler altındaki serbestiyetten yüz derece daha rahat, daha faidelidir” ifadeleriyle tahattur ettirir.

Bu nasıl bir düstur tâ Sahabeden miras…

Hürriyet; cehaletin karşısında sıdk, hayır ve hakkın dellallığını gösterir. Bu asrın cehaleti zahirde hür, batında esir olmayı kabul etmek ile sahabe ahlakını imtisal edememek olan taklidi imandır. Öyle ise tahkiki imanı imtisal edecek bir uyanış lazımdır. Risale-i Nur’daki şu cümleleri tekrar tekrar okumak ile sahabe mesleğinin devamının rahatlığını hissetmektir.

“Ey ebnâ-yı vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz, tâ elimizden kaçmasın. Zira hürriyet, müraat-ı ahkam ve âdâb-ı şeriat ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşvü nema bulur. Sadr-ı evvelin yani sahabe-i kiramın o zamanda alemde vahşet ve cebri istibdat hükümferma olduğu halde, hürriyet ve adalet ve müsavatları bu müddeaya bir bürhan-ı bahirdir.” (Divan-ı Harbi Örfî)

Sahabeler mesleği hürriyet üzerine tesis edilmiş, hiç bir abesiyet, faydasızlık, israfın görülmemesi onları nev-i beşer içinde mümtaz kılmıştır.

“Sahabeler, daima doğru söylerler.” (Hutbe-i Şamiye)

Doğruluk ile yalan arasındaki mesafeyi yerden göğe kadar açmaları mesleklerinin iktizasıdır. Bu meslek ile medeniyetin en zirvesini yaşayan yine Sahabelerdir.

“Hüsn-ü niyet sahibi olmak, başkalarına iyilik etmek, iffet, haya, müsamaha, sabır ve tahammül, iktisad, doğruluk, istikamet, sulh-perverlik, hakperestlik, herşeyden fazla Cenab-ı Hakk'a itimad ve tevekkül, Allah'a itaat... Müslümanlık nazarında hakiki iman esasları ve hakiki bir mü'minin başlıca sıfatları olarak gösterilmiştir.” (İşârât-ül İ'caz)

Medeniyetin temel prensipleri bu sıfatlardır. Bu sıfatlarla, duygularımızla iç alemimize müsbet enerji taşınır. Alemi rahat ve huzurlu olan akıl ve kalbin, gelişimine şahit olmuşuzdur. Demek esas nokta duygu geçişlerimizi kontrol etmektir. 

Misal şefkat bir histir. Bu hisse sebep olacak duygularımız vardır. Ama bazen o şefkat hissi ifrat derecesine girdiği için tokata müstehak oluyor. Duyularımızı yerli yersiz kullanılma sonucu, hissinde ifrat ve tefritlerde olmasına sebebiyet veriyor.

Misal; “Afrikalılar niye açlıktan ölüyor” sualinin şefkat hislerini ifrata sürekleyecek duyularını kötü kullanılmadan temizlemek lazımdır. Bunu soran bir taifenin yanındaki komşuyla irtibatı veyahut memleketinde aç olan insanları sorması, bulması, doyurması daha elzem değil midir?

“Kaderi tenkid eden, başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.” (Mektubat)

Bu suallerin asıl hedefi, imandır. İmanı zayıflatmak uğruna başlatılan soru zincirleridir. Her vakitte dikkat edersek revaçta olan bir sual zincirlemesi doğuyor. Buna uyanık olmanın en önemli şartı duyularımızı kontrol etmek. 

Hz. Ömer (ra) halifeliği zamanında gece uyumaz halkını kontrol eder, ihtiyacı olan olur diye… Böyle bir adalet, şefkat hissini sünnete uygun yaşar. Halifeliğinde duyularını kontrol edip ve feda ederek, adaleti göstermesi bu vasıfla anılmasının lazımıdır.

O vakit kulak, ağız ve göz gibi duyulardan geçişleri kontrol etmek sahabe mesleğidir. Onlar bu duyulardan geçecekleri, kontrol etmekle başlayan ve sonsuz ifadeleniş kazanan hakiki imanı elde etmişlerdir. Doğruluk esasları olmuştur.

Risale-i Nur da bu zamanda bunu tasdik eder: “Herşeyden evvel bize lâzım olan nedir? Doğruluk.“ (Tarihçe-i Hayat)

Doğruluk, himmetini bir gayeye müteveccih eder. Gayesiz olan insan-ı gafil yalanı esas alır. “Ben ölsem dahi ruhum milletimle baki kalacak” düsturuyla, doğruluk esas olur.

Bilirizki Uhud doğruluk ve yalanın savaşıdır. Sahabelerimiz imanlarının verdiği kuvvet ile gayeleri olan ahireti gösteren şecaatleri bugün ve yarın hep takdire şayandır. Sema ve gök sakinleri ve bizler daima onlara müteşekkiriz.

Bedir’in, Uhud’un bir misali 15 Temmuz şehitlerimiz de takdire şayandır sema ve gök onları alkışlıyor ve biz de onları rahmetle anıyoruz.

Sahabelere vefa borcumuz bütün kuvvetimizle onların esaslarını devam ettirmektir. Çünkü şu anki rahatlığımızın vesileleridirler. Vesileye hürmet, teşekkür; Cenab-ı Hakka şükürdür.

Bu asırda duyularımızı kontrol etmemizi, hissiyatlarımızın uyanık olmasını sağlayacak Şümullü ilham olan Risale-i Nurdur.

“Risale-i Nur, tahkîki îman dersleri verir. Şâkirdlerini her türlü fenalıktan alıkoyar. Kalblere doğruluk aşılar. Onu hakkıyla anlayan artık fenalık yapamaz.” (İşârât-ül İ'caz)
 
Evet, Risale-i Nur Sahabe mesleğini devam ettiren dava içinde bir bürhandır.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.