Dağınık bir zihin bahçesine sahip olduğu bir dönemin arayışları neticesinde gerçekleştirdiği “tevhid-i kible”nin neticesinde ortaya çıkan fikir bahçesini güzel düşüncelerle süslendiren üstad Said-i Nursi’nin her geçen gün özellikle takipçileri tarafından daha net ve doğru bir şekilde anlaşıldığı düşüncesindeyim.
Nursi’nin hareketi ve düşüncesi olarak bugüne kadar çok sayıda araştırmalar yapılmış, makale ve kitaplar yazılmıştır. Nursi’nin gerek eski Said döneminde ve gerekse de yeni Said döneminde neşrettiği eserlerin amacı; Türkiye toplumuyla İslam arasında kavramsal bir köprü kurmak olduğu düşüncesindeyim.
Gelenekle modernite arasında sıkışıp kalmış olunan Osmanlı ve cumhuriyet ulema ve aydınların o dönemin sorunlarına zihinsel düzlemde bir üretimleri söz konusu olamıyordu. Nursi, toplumla İslam arasında kurmak istediği kavramsal köprüyü 20.yüzyılın iki önemli meselesine getirdiği yaklaşımlarla zihinsel düzeyde gerçekleştirmek ister.
Hakan Yavuz bu iki olayın “klasik dini otoritenin parçalanması ve pozitivist düşüncenin (sadece bilimsel bilgiyi muteber kaynak olarak gören, bilimi hayatta tek mürşit ilan eden anlayış) toplum ve siyaset üzerinde bilimsel hükümranlık kurma çabası” olduğunu söyler ve akabinde de “Nursi toplumun maruz kaldığı bu iki olaya karşı tavrını, İslam’ın siyasal vasıtalar ve tarikatlar gibi geleneksel silsilelere ihtiyaç duymadan günlük hayatta yaşayan bir metin karekteriyle sosyal düzendeki yerini alması gerektiği yönünde belirler. Cumhuriyetçilik düşüncesiyle yoğrulmuş devletin dini gelişmeye ve muasır medeniyet seviyesine çıkmaya engel görmesine tepki olarak Nursi, asra uygun bir anlayış ve metotla İslam düşüncesine yeni bir soluk getirmek istemiştir. Bunu da İslami gelenekte “tecdit” olarak bilinen kurum üzerine bina etmiş, Risale-i Nurları dönemin müceddidi olarak lanse etmekte bir sakınca görmemiştir. Klasik anlamda dini eğitim almış ulemanın zamanın sorunlarına çözüm getiremeyeceğine inan Nursi, müspet ilimlerle dini ilimlerinin, kalple aklın izdivacının ancak yeni bir anlayış ve yaklaşımla mümkün olacağına işaret eder. Bu çıkış noktasıyla Nursi’nin eserleri üç esas gayeye hizmet etmiştir denilebilir. Müslümanların din ve iman mevzularında şuurlandırılması, materyalizm ve pozitivizme dayalı egemen zihniyetin reddi ve toplumun müşterek grameri olan İslam vasıtasıyla toplumsal hafızanın yeniden canlandırılması”dır (İslamcılık araştırma serisi, İletişim Yayınları) der ve Nursi’nin fikir bahçesini bu şekilde özetler.