Said Nursi 90 sene önce bugün Barla’ya geldi

Bediüzzaman Said Nursi'nin ilk Barla günlerinin ve risalelerin ilk telif zamanının şahidi o günleri anlatırken resmi belge de o tarihi işaret ediyor

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri 1 Mart 1927 tarihinde, tam 90 sene önce bugün Bar­la’ya sürgün olarak gönderilmişti. Hz. Üstad’ın ilk Barla günlerinin ve sonrasının yakın şahidlerinden birisi de Sıddık Süleyman’ın yeğeni merhum Hüseyin Bülbül ağabeydir.

1996 yılında Barla’da vefat eden Hüseyin Bülbül, vefatından iki sene önce 6 Ağustos 1994 tarihinde hatıralarını Ömer Özcan’a anlatıyor. Ömer Özcan Hüseyin Bülbül’ün hatıralarının tamamını kamera ile kaydettiğini; bu hatıraların bir kısmını Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabında yayınladığını, bazı kısımlarını da ilk defa olarak Risale Haber okuyucuları ile paylaştığını belirtmiştir.

Ömer Özcan 90 sene öncesinin şahidini kamera ile kaydetmenin heyecanını şöyle dile getiriyor:

“Çı­nar ağa­cı­nın al­tın­da­ki dün­ya­nın ilk med­re­se-i Nû­ri­ye­si’­ne çı­kıp Hüseyin Bülbül ağabeyi din­le­me­ye baş­la­dık. Anlattıklarında küçük kırıntılar, kıymıklar bile önemliydi… Zira karşımızda; Barla’ya ilk geldiğinde hiç kimsenin tanımadığı, görmediği garip kıyafetli bir hocanın ilk günlerini, ilk konuşmalarını, ilk tanışmalarını gören, bilen ve hatta bizzat yaşayan bir Barlalı vardı… Bu dünyada o günlerin başka şahidi de kalmamıştı...”

(Hüseyin Bülbül Ağabey, Bediüzzaman’ın Barla hatıralarını Ömer Özcan’a anlatırken. 6 Ağustos 1994 Barla)

BAR­LA’DAY­KEN BA­NA ÇOK HİZ­MET EDEN HÜSEYİN

1913 Barla doğumlu Hüseyin Bülbül, Hz. Üstad’ı Barla’da ilk sa­hip çı­kan­lar­dan Sıd­dık Sü­ley­man Kervancı’nın yeğenidir. İsmi Emir­dağ Lâ­hi­ka­sı’nda ge­çi­yor. Hüseyin Bülbül’ün hizmetleri için şöyle diyor Hz. Üstad:

“Sab­ri’nin mek­tu­bu için­de, ben Bar­la’day­ken ba­na çok hiz­met eden ve çok de­fa hâ­tı­rı­ma ge­len Sıd­dık Sü­ley­man’ın hemş­ire­za­de­si Hü­se­yin’in mek­tu­bu be­ni çok se­vin­dir­di. Hem onun hak­kın­da­ki me­ra­kı­mı iza­le ey­le­di. Ma­şa­al­lah tam Sıd­dık Sü­ley­man’ın ma­hi­ye­tin­de es­ki alâ­ka­dar­lı­ğı­nı mu­ha­fa­za edi­yor.” (Emir­dağ Lâ­hi­ka­sı-I, 224)

90 SENE ÖNCE 1 MART 1927 TARİHİNDE BARLA’YA GETİRİLMİŞTİ

Bediüzzaman Said Nursi, 90 sene önce 1 Mart 1927 tarihinde Barla’ya getirilmişti, işte belgesi;

“Isparta vilayetinin 125 sayılı ve 16/5/1935 tarihli yazısı örneğidir:

“28/4/935 tarih ve 441 sayılı tahriratımıza ektir:

“Şark vilayetlerindeki Şeyh Sait isyanıyla alakadar olmasından dolayı 48 kişi meyanında İstanbul vilayetinden Antalya tariki Burdur’a ve oradan da Isparta’ya gönderilip 1 Mart 1927 tarih ve 81 numaralı tahriratla Eğridir kazasının Barla nahiyesinde ikamet etmek üzere gönderilen Said-i Kürdinin birkaç sene Barla’da münzevi ve dilsiz gibi bir hayat geçirdikten sonra hariçle temas etmeye başlamasına ve bazı siyasetçilerin de Barla’ya kadar gidip geldikleri anlaşılmasına binaen adı yeşil tarassut fişine konmuş ve durumu göz önüne alınmıştır.”

Belgedeki yazı; “Said-i Kürdinin Barla’da kalmasının mahzurlu olacağı, Isparta vilayet merkezine alınması...” şeklinde devam etmektedir. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri 24 Temmuz 1934 tarihinde Isparta vilayet merkezine alınmıştır.

Belgedeki kasıtlı iki iddia için kısaca; 1) Said Nursi, Şeyh Said hadisesine ‘bu teşebbüsünüzden vazgeçiniz’ diye karşı çıkmıştır. 2) Hz. Üstad Barla’da iken, yanına siyasilerin geldiği iddiası doğru değildir. Belgelerle ve dönemin şahitlerinin ifadeleriyle bu iki iddia tamamen çürütülmüştür. Bugünün en inatçı Said Nursi hasımları bile bu iftiraları artık devam ettiremiyorlar, en azından ispat edemiyorlar. (Ö. Özcan)

Hüseyin Bülbül anlatıyor:

“HÜSEYİN BU HATIRALARI UNUTMA”

Üstad Barla’ya geldiği sene 14 yaşında idim. Üstad’a çok hizmetim geçti, merkebi çeker, Üstad’ı Çam Dağına götürürdüm. Hulûsi ağabeyi Üstad’a getirirdim. Çok hatıralarım var, hangisini anlatayım bilmiyorum. Üstad bana: “Hüseyin bu hatıraları unutma” diye tembih ederdi.

BEDİÜZZAMAN’IN BARLA’YA İLK GELİŞİ

O zaman Barla’ya gelmek için yol yok tabi… Eğridir’den kayıkla (sahile) gelinir, oradan da Barla’ya ya merkeple gelinecek ya da atla. Üstad’ın yanında jandarmalar var tabi. Çobanoğlu diye birisi vardı o zaman. O Çobanoğlu kayığı ile getiriyor; hava biraz bozuktu o zaman. Arazi (kır) bekçisi vardı, dayımın (Sıdık Süleyman) asker arkadaşıydı o. Kayığı görünce nazar-ı dikkatini celp ediyor. O saatlerde kayık gelmezdi Barla’ya, nadir gelirdi.  Ağır hasta olursa, gelin geldiği zaman, gelin gittiği zaman öyle çalışırdı kayık. Bekçi kayık gelinceye kadar bekliyor.

İki jandarma ile Üstad çıkıyorlar, bekçiye selam veriyorlar. “Hoş geldin” diyor bekçi. Bekçiye “Sen nerelisin?” diyor Üstad. “Barla” diyor. “Barla’da misafirhane var mı?” diyor. “Var” diyor bekçi. Üstad buraya (Barla’ya) geldiğinde on üç tane (evlerde misafirler için ayrılan) oda vardı, bu on üç oda çalışıyordu. Misafir falan geldiğinde akşamları toplanıyorlar, sohbet ediyorlardı. Daha evvel otuz beş tane oda varmış bu ufak memlekette. Bazı ağalar Arabistan’dan hoca getirirlermiş cemaati çekmek için. Çok kuvvetli ağalar varmış burada. Arabistan’dan hoca geliyor, cebini dolduruyorlar, ertesi sene yine geliyorlar.

Üstad’ın misafir olması için, Muhacir Hafız Ahmet’in odasını tavsiye ediyorlar; buranın hocası olduğu için. Şu az ötede (Mus Mescidi’ne giderken solda) küçük bir evi vardı Muhacir Ahmet’in. O kendisi yaptı sonradan o odayı. Biz yaptığını biliriz. Bu odalar hep eskilerden, atalardan kalma…

BEKÇİ, ÜSTAD’I MUHACİR AHMET’E TESLİM EDİYOR

Jandarmalar ve bekçi, Üstad’ı alıp karakola gidiyorlar, evrakları veriyorlar. Karakolda “Hadi siz gidin, odada (misafirhanede) istirahat edin” diyor komutan Üstad’a. Burada jandarma karakolu vardı. Komutan bazen astsubay, bazen onbaşı olurdu.

Bekçi Üstad’ı odaya getiriyor, (Cami imamı) Muhacir Ahmet’e teslim ediyor. Orada bir gün kalıyor, iki gün kalıyor, rahat edemiyor. Çocukların ağladığını Üstad duyuyor, Üstad’ın okuduğu evrad evden duyuluyor. “Burada rahat edemeyeceğim ben, müstakil bir yer varsa…” diyor.

 (Muhacir Hafız Ahmed’in kendi yaptığı ve bir hafta kadar Bediüzzaman’ı misafir ettiği ev)

DÜNYANIN İLK DERSANE-İ NÛRİYESİ AÇILIYOR

Burası (çınar’ın altındaki ev) o zaman virane… Herkes, çoluk-çocuk gelip gidiyordu buraya… Burayı beğeniyor Üstad. Tabi etrafında ev de yok. Burada temizlik yapıyorlar… (Marangoz) Mustafa Çavuş (Güvenç) komşulardan eski ağaçlardan topladı, onlarla Üstad’a şöyle bir somya yapıverdi. Üstad oraya taşındı.

Üstad, Muhacir Ahmed'in odasından bizim -dayım Sıddık Süleyman’ın- Cennet Bahçesi’ni görüyor, içindeki çınarı görüyor. Çınarı görünce oraya gidiyor, üstündeki bağı görüyor. Oraya çıkıyor abdest alıyor, namaz kılıyor, epey okuyor...

Üstad yeni evin temizlik işlerinde çalışanlara: “Aşağıda, derede çınarın üstünde bağ var, onun sahibini bulsak” dedi. Dayım Sıdık Süleyman “bizim” dedi. Üstad: “Ben orada okudum, namaz kıldım, helal edin” dedi. “Helal olsun, her zaman buyurun” dedi dayım. O günden itibaren devamlı Üstad’ın işini, hizmetini yapardı dayım. Muhacir Ahmet de çamaşırını yıkar, yemeğini yapardı her zaman, parasıyla.

 (Dünyanın ilk dersane-i nûriyesi)

RİSALELER, ÜSTAD BARLA’YA GELDİKTEN BİR-İKİ SENE SONRA YAZILMAYA BAŞLANDI

Risaleler, Üstad Barla’ya geldikten bir-iki sene sonra yazılmaya başlandı. Ben şuradan biliyorum; Üstad buraya geldiğinde, yukarıdaki caminin bir hocası vardı; Arif hoca… Üstad giderdi, cuma namazını bu hocanın arkasında kılardı. Bu Arif hocaya, Allah tarafından bir ilham mı gelirdi ne; ezbere vaaz ederdi. Akşama kadar bazen herkes dinlerdi, böyle bir adamdı. Onun bir kardeşi vardı, o da âlimdir. O bir şeyler derdi, herkes camii bırakır giderdi. O satamazdı… Arif hocayı herkes daha fazla dinlerdi. Arif hoca öldükten sonra başladı yazmaya Üstad. Oradan biliyorum birkaç sene sonra yazıya başlandığını.

Benim bildiğim ‘Onuncu Söz’ yazıldı önce. Eski yazı bilenler yazarlar, sağa sola gönderiliyordu risaleler. Arif Hocanın bir oğlu vardı İstanbul’da, o geldi babasının yerine hocalık yaptı aynı camide. Eskiden tayin yoktu, sülalesinde hocalık varsa, vazife öyle kalırdı. O da yazmaya başladı.

Şamlı Tevfik buradaydı. Aslında Barlalılıdır o. Babası memur olarak gitmiş Şam’a. Oralarda doğmuş, büyümüş, sonra buraya geliyorlar. Şamlı Hoca ismi oradan geliyor. Aslında Barlalılıdır.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Bediüzzaman Haberleri