İbrahim Mert'in haberi:
RİSALEHABER-Dünyanın ay ile güneş arasında girmesi ile gerçekleşen kısmi ay tutulması dün gece gerçekleşti. Türkiye'den de net olarak izlenen tutulma Bediüzzaman Said Nursi'nin çocukken yaşadığı ay tutulması hadisesini ve daha sonra buna getirdiği izahı hatırlattı.
Teşbih ve temsiller ilmin elinden cehlin eline düştükçe
"Teşbih ve temsiller, havastan avâma geçtikçe, yani, ilmin elinden cehlin eline düştükçe, mürur-u zamanla (zamanın geçmesi ile) hakikat telâkki edilir (anlaşılır)." ifadesini açıklayan Bediüzzaman, Ondördüncu Lem'a'da annesiyle yaşadığı konuşmayı örnek verir:
Ay tutuldu valideme dedim
"Meselâ, küçüklüğümde kamer (ay) tutuldu. Ben valideme dedim:
"Neden ay böyle oldu?”
Dedi: “Yılan yutmuş.”
Dedim: “Daha görünüyor.”
Dedi: “Yukarıda yılanlar cam gibi olup içlerinde bulunan şeyi gösterirler.”
Bu kadar hakikatsiz bir hurafe nasıl geziyor?
Bu çocukluk hatırasını çok zaman hatırladığını ve “Bu kadar hakikatsiz bir hurafe, validem gibi ciddî zatların lisanında nasıl geziyor?” diye düşünürdüm" diyen Bediüzzaman, cevabı şöyle veriyor:
"Tâ, felekiyat fennini (gök bilimi) mütalâa ettiğim vakit gördüm ki, validem gibi öyle diyenler bir teşbihi (benzetme) hakikat telâkki etmişler. Çünkü, derecât-ı şemsiyenin (güneşe ait dereceler) medârı (sebebi) olan “mıntıkatü’l-burûc” (uzayda on iki burcun bulunduğu alan) tabir ettikleri daire-i azîme (büyük daire), menâzil-i kameriyenin (Ay’ın menzilleri, durakları) medârı bulunan mâil-i kamer (Ay’ın yörüngesi) dairesi birbiri üstüne geçmekle, o iki daire, herbiri iki kavis şeklini vermiş.
O iki kavise felekiyun uleması, lâtif bir teşbihle, büyük iki yılan namı olan “tinnîneyn” (iki büyük yılan) namını vermişler. İşte, o iki dairenin tekatu’ (kesişme) noktasına, “baş” mânâsına “re’s,” diğerine “kuyruk” mânâsına “zeneb” demişler. Kamer re’se ve şems (güneş) zenebe geldiği vakit, felekiyun ıstılahınca “haylûlet-i arz” (Ay tutulması, Dünyanın Güneşle ayın arasına girmesi) vuku bulur.
Yani, küre-i arz, tam ikisinin ortasına düşer. O vakit kamer hasf (ay tutulması) olur. Sabık teşbihle, “Kamer tinnînin (yılan) ağzına girdi” denilir. İşte bu ulvî ve ilmî teşbih, avâmın lisanına girdikçe, mürur-u zamanla, kameri yutacak koca bir yılan şeklini almış.
'Dünya öküz ve balığın üstünde' açıklaması
İşte, Sevr (öküz) ve Hût (balık) namıyla iki büyük melek, bir teşbih-i lâtif-i kudsî ( kutsal ve güzel bir benzetme) ile ve mânidar bir işaretle, Sevr ve Hût namıyla tesmiye (isimlendirme) edilmişler. Kudsî, ulvî lisan-ı Nübüvvetten (peygamberlik dili) umumun lisanına girdikçe, o teşbih hakikate inkılâp etmiş, adeta gayet büyük bir öküz ve dehşetli bir balık suretini almışlar.