Risale Haber-Haber Merkezi
Cizre eski Belediye Başkanı, 1995-2002 yılları arasında Diyarbakır Milletvekilliği yapan Haşim Haşimi, Bediüzzaman Said Nursi'nin Medreset’üz Zehra projesinin gerçekleşmesi halinde normalleşmenin sağlanacağını söyledi.
Yeni Asya gazetesinden Hasan Hüseyin Kemal'in sorularını cevaplandıran Haşimi ile yapılan röportajdan ilgili bölümler:
Said Nursî’nin bölge insanını bir arada tutmak için öngördüğü Medreset’üz Zehra projesini nasıl buluyorsunuz?
Sadece bölge insanı değil ki, bütün bir İslâm dünyasına sesleniyor o proje. Bakın benim hep söylediğim birşey var. Bugün Kürt meselesinde konuşabildiğimiz şeyleri 20 yıl önce konuşsabilseydik, bu mesele şimdiki kadar büyümezdi. Olmadı ve mesele çok büyüdü. Medreset’üz Zehra projesi ise bildiğim kadarıyla 1900’lerin başında dile getiriliyor. O proje olsaydı, hem Osmanlı son dönemde, hem de Cumhuriyet döneminde Kürt meselesi hiçbir şekilde bu kadar büyümezdi. Bütün bir 100 yılımızı yöneticilerin yanlış siyasetine kurban vermezdik. Çünkü bir taraftan Kürt veya Kürtçe diye bir dil yok diyenler ve bunun sonucunda herkese büyük sıkıntılar yaşatanlar var. Bir de halkın diliyle sorunu olmayan, yasaklamaya çalışmayan, milletin dilini rahatça konuşsun diyenler var.
Said Nursî’nin Kürt meselesi konusunda ne gibi bir değer taşıdığını düşünüyorsunuz?
Sürekli olarak ortak değerler diyoruz değil mi? Said Nursî bu ortak değerlerin başında gelir. Hem Kürtlerin, hem Türklerin saygı gösterdiği, sevdiği, takip ettiği bir isim. Daha da önemlisi o zaman Doğu meselesi denilen Kürt meselesi konusunda somut önerileri olan biri. Bu sorun daha yeni yeni başlarken, “birşeyler yapmalıyız, yoksa geleceğimizi kaybederiz” diyen biri. Bakın somut bir örnek bir vereyim: Bazıları biliyorsunuz, Kürtçe duyunca sanki başka bir dünyadan gelmiş gibi bakıyor. TV’de İngilizce veya Fransızca şarkılara veya İngilizce öğrenilmesine itiraz etmiyorlar, ama Kürtçe olunca itiraz ediyorlar. Halbuki bu memleketin insanının konuştuğu dillerden biri. Yabancı dil değil. Said Nursî’nin medrese projesi gerçekleşseydi, Kürtçe normalleşirdi ve hiçkimsenin ne Kürtlerle, ne de Kürtçe ile sorunu olurdu. Kimse de kalkıp yanlış siyasetleri yıllarca uygulamaya kalkışmazdı.
Başbakan’ın, Said Nursî ismini teleffuz etmiş olması bile, neden bazıları tarafından bu kadar rahatsızlık uyandırıyor?
İki kesim var rahatsızlık duyan. Bir grup Kürt meselesinin ortak değerler etrafında çözülmesini istemiyor. Sanki bu değerler yokmuş gibi davranıyor. Bir diğer grup dta bizzat Said Nursî’nin varlığından, isminden rahatsızlık duyuyor. Yani kaç yıl geçmiş, hâlâ insanların nezdinde muteber bir isim. Böyle bir ismin dinî bir lider olması, daha da önemlisi sorunlara sahip çıkan, çözüm yolları önermiş bir isim olması onları rahatsız ediyor. Çünkü bu değerler etrafında sorun çözülürse etkileri azalacak diye düşünüyorlar.
Said Nursî sizce Kürt meselesi çerçevesinde Cumhuriyet döneminde, ne tür anlam ifade ediyor?
Bunun cevabı aslında çok açık: Uygulanan yanlış politikaların karşısında olmayı ifade ediyor. Bakın, “Kürt meselesi nedir” diye sorduğumuzda bu sorunun cevabını nasıl verebiliriz? Birileri ortaya çıktı ve “Kürt yok, Kürtçe yok” dedi. Bunu gerçekleştirmek içinde her tür şiddet politikasını uyguladı. Bunlar Kürt meselesini ortaya çıkarmıştır. Bunun karşısında bu ülkede birliği beraberlik çerçevesinde Kürt var diyen, Kürtçe var diyenler vardı. Yani bu ülkenin normalleşmesini isteyenler vardı. Said Nursî bu noktada Türkiye’nin normalleşmesini isteyen bir çizgiyi temsil ediyor. Daha açık söylersek, toplumsal barışı temsil ediyor.