Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Mustafa Yürekli, Bediüzzaman'ın Barla'ya sürüldüğünde, yeni bir yol ayrımına geldiğini fark ettiğini söyledi.
Haber 7'deki yazısında Bediüzzaman, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç'un "tevhidin üç sembolü" olduğunu ifade eden Yürekli, Said Nursî'nin, gençliğinden beri dikkat çeken, aktivist bir yapıya sahip olduğunu dönemin mücahit alimi olarak öne çıktığını belirtti. Kimseye soru sormadığını, her soruya cevap verdiğini hatırlatan Yürekli "Osmanlı coğrafyasının ve İslâm dünyasının tanınmış alimleri, Bedüzzaman’la yaptıkları tartışmalarda, üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldılar ve onun gerçekten de “Bediüzzaman” (zamanın harikası) olduğunu itiraf ettiler. Bir dönem Sultan Abdülhamit'in karşısında İttihatçılarla birlikte hareket eden, hürriyetin ilanı üzerine Selânik'te konuşma yapan Said Nursî, daha sonra İttihatçılarla ters düşmüş, idama mahkûm edilmişti. Beyazıt Meydanı'nda, idam sehpalarının gölgesinde yapılan mahkemede, "Sen Şeriatçıymışsın!" diyen yargıca, "Evet, Şeriatçıyım!" demiş, "Şeriat uğruna bin tane başım olsa feda ederim!" diye konuşmuştu. Said Nursî, Cumhuriyeti savunuyordu; bu yüzden cumhuriyeti kuranlarla da birlikteydi.. TBMM'nin ilk kuruluşunda, Meclis’te açılış duası yaptı. Ancak, daha sonra Cumhuriyeti kuranlarla da yolları ayrıldı. Atatürk'ün yüzüne karşı eleştiriler yaptı. Bu yüzden, Şeyh Said isyanına karıştığı gerekçesiyle ülkenin dört bir yanında sürgün hayatı yaşadı" dedi.
Bediüzzaman'ın Barla'ya sürüldüğünde, yeni bir yol ayrımına geldiğini fark ettiğini vurgulayan Yürekli, "Hayat anlayışını, sosyal/siyasal felsefesini değiştirecekti artık. Siyasetle bir yere gelemeyeceğini, insan yetiştirmek, iman kurtarmak, cemaat oluşturmak gerektiğini düşünerek önemli eserlerini yazmaya başlayacaktı" şeklinde yazdı.
Said Nursi'nin Cumhuriyet döneminin Tevhit sembolü haline geldiğine dikkat çeken Yürekli, "Hükümet tarafından oradan oraya sürülen yaşlı adam ve hala “"Şeriat uğruna bin tane başım olsa feda ederim!" dediği için sakıncalı duruma düşmüş bir İslam alimi olarak, çağın Hüseyni olmayı seçmiş Said Nursi, Barla'daki çam dağına çıkıp dağın yüksek yerindeki bir ağacın tepesinde büyük bir dala oturarak, yıldızlara, kâinata uzanmış gibi eserler ortaya çıkaracaktı.. Şehir şehir, hapishane hapishane dolaşarak Risale-i Nur Külliyatı’nı telif edecekti. 1960’ta vefat ettiğinde, Cumhuriyet döneminin Tevhit sembolü haline gelmişti. 1839’da Tanzimat’la şahlanan, Meşrutiyet ve Cumhuriyet’le resmi ideoloji haline gelen Batıcılık karşısında 1950’ye kadar Tevhit bayrağını taşıdı" dedi.