RİSALEHABER
Son Şahitlerden Salih Uğurtan anlatıyor:
(1905'de İnebolu'da dünyaya gelen Salih Uğurtan 17 Kasım 1989 tarihinde vefat etti.)
(Salih Uğurtan ve arkadaşları) ezan okumanın, Kur'ân öğrenmenin, Allah demenin yasak olduğu 1930'lu yıllarda "Hazırlanın! Birşey çıkacak..." diye bir araya gelmeye, harp âletleri toplamaya başladılar. Yaptırdıkları kocaman kılıçları haftada 3-4 defa biraraya gelip biletiyorlar, Hz. Mehdinin gelmesini bekliyorlardı. Günler geçiyor, sık sık bilenen kılıçların ağızları gittikçe ufalıyordu.
...
O sıralarda İnebolu'da bir şâyia yayılır: "Kastamonu'ya bir Hoca Efendi gelmiş, onu merdiven altı gibi bir yere hapsetmişler, çeşitli işkencelere maruz bırakmaktadırlar... " İnebolu'dan öncelikle Ziya Dilek Ağabey merhum ve diğerleri gider elini öperler.
Bu arada Deccal konusunda her nekadar bazı kanaatlere varmışlarsa da yine de müteşabih bazı hadislerin manalarını karıştırmaktadırlar. Hadiste deccalın eşeğinin kulaklarının fil kulağı gibi kocaman olacağı, ayaklarının yumuşak olacağı, yürürken de arkasından şiddetli bir ses ve pis bir koku bırakacağı rivayetini okumuşlar.
Bu konuyu Bediüzzaman'a sorduklarında şu cevabı veriyor: "Kardaşım, şu bildiğiniz otomobil bir parça o tarife benzemiyor mu? Bunun da kapıları fil kulağı gibi, ayakları (lastikleri) yumuşak ve giderken arkasından hem pis bir koku, hem de ses çıkarıyor."
Bu cevaptan sonra kanaatleri daha da kesinleşmiş. Üstad kendilerine muhtelif konularda ders verip asrın cihad tarzının kılıçla, topla, tüfekle değil, kitap yazmakla, okumakla, fikirle ve ikna ile olduğunu izah ettikten sonra ayrılmak üzere kalkarlar.
Bediüzzaman, "Kardaşım, maddi kılıçlar kınına girsin. Artık zamanın mücahedesi manevi kılıçlarladır" diyerek ellerine birer kitap tutuşturur. Hz. Üstadın yüksek şahsiyeti ve veciz sohbeti karşısında kendilerinden geçen bu zatlar dışarda kendilerine geldiklerinde birbirlerine sorarlar: "Yahu Hoca Efendi bizim kılıç bilediğimizi nereden biliyordu?"