Risale Haber-Haber Merkezi
BEDİÜZZAMAN’IN SON 60 GÜNÜ
Hürriyet gazetesi, Vatan gazetesinden bir gün sonra 29 Şubat 1960 Pazartesi günü Bediüzzaman Said Nursi’nin şikâyetçi olduğunu kamuoyuna çok kısa olarak duyuruyordu:
“Konya. 28 (hususi) – Ramazan dolayısıyla İsparta’ya gelerek orada ikamet eden Said-i Nursi kapı önünde nöbet bekleyen polisler tarafından dışarıya çıkarılmamasına kızarak Ankara’ya bir şikâyet telgrafı çekmiştir.
Hürriyet’in verdiği bu haberi, polisleri atlatarak Üstadı ziyaret eden gazeteci Celâl Başer şöyle anlatmıştı:
"Ben, Süleyman Rüştü Çakın'ın dükkânına gittim. Arkadaşlar da hep oraya toplanmışlardı. Bir telaşlı hava vardı. Bana dert yandılar. Üç günden beri Üstadın kapısında bir polis jipinin nöbet tuttuğunu ve kimseyi Üstadın yanına sokmadıklarını söylediler. Vali ve Emniyet Müdürünün şehirde olmadığını, âdeta kaçtıklarını, Ankara’ya telgraf çektiklerini, fakat cevap alamadıklarını söylediler.” (1)
01 Mart 1960 Salı günü Mahmut Allahverdi Üstadı ikinci ve son kez ziyaretini anlatıyor:
"Yine Üstadı görmek arzusuyla Isparta'ya hareket ettim. Sene 1960… Mart ayının ilk günü... Üstadın evine doğru giderken tam kapısına elli metre kala beni Zübeyir Ağabey karşıladı:
'Kardeşim Mahmut. Üstad diyor ki: 'Derhal gitsin, görüşme zamanı değil. Karşıdaki arsada bulunan jeepin içindeki iki polis nöbet tutuyor. Kapını ziline parmak basanı hemen çağırıyorlar, jeep içersine alıp iki tokat atıyorlar, adres alıp bırakıyorlar, sana da böyle yapmasınlar' dedi.
“Zübeyir Ağabeye dedim ki:
'Üstadım Efendime söyleyin, burada kalmama müsaade etsinler, buranın şimdiki Valisi Adıyaman'dan geldi; benim de çok samimi dostumdur. İnşaallah bu jeepi buradan kaldırtırım.
'Peki' dedi, gitti. Üstada anlatmış. Biraz sonra tekrar Zübeyir Ağabey geldi. 'Peki Üstad müsaade etti' dedi. Ve devamla, 'Git jeepi kaldırt' dedi.
Ben vilâyete gittim. Valiyi sordum, Valinin yerinde olmadığını söylediler. Vali Muavinine gittim. Vali Beyin nereye gittiğini sordum.
'Ne yapacaksın?' dedi. Ben de cevaben,
'Adıyaman'dan geliyorum. Vali Beyin yakın dostuyum. Dostumu görmek için geldim.’ dedim.
“Hemen bana yer gösterdi, güzel karşıladı. Vali Beyin Isparta'da olmadığını ve kazaları teftişe gittiğini, ne zaman geleceğini bilmediğini söyledi. Ben de,
'Vali Beyle mutlaka görüşmem lâzım, hangi kazalarda olduğunu telefonla ara, bul, beni görüştür' dedim.
'Peki' dedi ve telefona sarıldı. Nihayet bir kazada buldu. Benim Adıyaman'dan geldiğimi söyleyince Vali, 'Mahmut Beyi bırakma, selâm söyle, yarın geliyorum' dedi.
“Vali Beyin bu iltifatını gören Muavin Bey, 'Benim misafirimsin' dedi. Akşam beni evine götürdü. O gece güzel konuşmalar oldu. Hattâ Risale-i Nur'un ehemmiyetini idrak eden Muavin Beyin hanımı, 'Bu eserlerden biz de isteriz' dedi.
"Saat on birde evden ayrıldık. Sabah olunca Hanımlar Rehberi, Ayetü'l-Kübra ile Gençlik Rehberi'ni Vali Muavinine getirdim. Zaten Vali Bey de Adıyaman'dayken, Sözler Mecmuasını okumuştu ve çok takdir etmişti. Isparta'ya tayini çıktığında beni çağırdı. 'Üstadın memleketine vali olarak gidiyorum. Üstadını ziyaret ederim' demişti.
"Nihayet Vali Bey, o gün makamına geldi, görüştük. İlk sorusu,
'Hoş geldin, Üstadını ziyaret ettin mi?' oldu.
'Hayır' dedim.
'Niçin?' dedi.
'Beyefendi, kapısının önünde bir polis jeepi duruyor, iki polis içinde nöbet tutuyor. Üstadın kapısına yanaşanı ve zile parmak basanı jeepin içine çağırıp dövüyorlar, sonra da adresini alıp bırakıyorlar. Halbuki siz, 'Hem o zatla görüşürüm ve hem de hürmet ederim' demiştiniz. Hürmetiniz böyle mi olacaktı?' dedim.Vali Bey,
'Benim jeepten haberim yok. Geldikten üç dört gün sonra yanıma çağırdım, gelmedi. İnşaallah bir gün kırda gezerken görüşürüz' demişti. Yine Vali,
'Mahmut Bey, bu jeepi buranın Emniyet Müdürü benden habersiz koydurmuştur. Çünkü Emniyet Müdürü Halk Partilidir. Milleti hükümete küstürmek için bu tertibi yapmıştır' dedi. Derhal telefona sarıldı, Emniyet Müdürünü buldu.
"Hoca Efendinin kapısının önüne o jeepi niçin koydunuz? Maksadın nedir? Kargaşalık mı çıkartmaktır?' vs. gibi daha başka ağır lâflar söyledi. 'Derhal jeepi oradan kaldır! Bir daha görmeyeyim' dedi. Bana döndü,
'Git Üstadınla görüş gel, bize gideceğiz' dedi. Ben de ona,
'Beraber gidelim' dedim. Bana,
'İşler çok kritik. İnönü bangır bangır Hoca Efendinin aleyhinde bağırıyor. Hoca Efendiye selâm ve hürmetlerimi söyle' dedi.
“Ben oradan ayrıldım. Üstad Hazretlerinin evine geldim. Jeep kalkmış, ağabeyler çok sevinçli idi. Beni içeri aldılar. Üstad Hazretlerini odasına Zübeyir Ağabeyle girdik. Üstad Hazretleri yatakta yatıyordu. Biraz doğruldu, 'Gel Mahmut'um gel' dedi. Gittim elini öptüm. Başımı kucağına aldı, gözlerimden öptü. Mis gibi kokan göğsünü derin derin kokladım. Adeta bana hayat oldu. Sonra doğruldum, bana gösterdiği yere oturdum. Konuşmaya başladı:
'Tahirî, Zübeyir, benim sesimin benden alındığına şahitsiniz, değil mi?' Onlar,
'Evet, Üstadım öyledir' dediler. Üstad,
'İşte sesim tekrar bana verildi. Mahmut kardeşle konuşmak için verildiği anlaşıldı. Biz de konuşacağız' dedi.
“Benim de kat'î kanaatım budur ki, 1956'da görüştüğümüz zaman sesi o kadar az idi ki, Üstadla benim arama Zübeyir Ağabey girip, Üstadın ağzından çıkan kelimeleri ancak kendisi duyar, o da bana tekrar ederdi. Bu görüşmemde ise hakikaten araya kimse girmediği gibi, odanın neresinde oturulsa sesi duyulabilirdi. Jeepin kaldırılmasından çok memnun olduğunu söyledi. Ben Vali Beyin selâmını kendisine tebliği ettim. Üstad,
'Vali Ahmet Beyi sevdiğim için burada kalıyorum. Onu duama dahi ettim. Kardeşim Mahmut, bu gibi hâdiseler, korkak ile cesuru, ihlâslı ile ihlâssızı tefrik içindir. Yoksa küfür yıkılmıştır. İçi boş bir ağaç gibi gövdesini muhafaza ediyor. En ufak bir rüzgârın esmesinde yıkılacaktır. Eğer biz bu vatanda olmasa idik, bolşevik baykuşları ötecekti.' dedi.
"Biraz da benim şahsıma ait konuşmalarda bulundu; onları anlatmayacağım. Yalnız, 'Tahirî, Zübeyr şahit olun, Mahmut kardeşimizin hizmetini sizin hizmet dairenizin içinde kabul ediyorum' ve 'Hulusi Bey nasıldır? Oraya gidiniz' demişti. Böylece konuşmamız sona erdi.
“Elini öptüm, dua etti, ayrıldım. Aynı gün ikindiye az kala tekrar odasına girdim, görüştük. Zübeyir Ağabeye dedi ki: 'Benim kitaplarımdan ve bana ait dolabımdan bir Şualar kitabı benden hediye olarak ver... ' O da getirdi bana verdi. Kapıdan çıkıyordum, beni çağırdı,
'Baban, annen var mı?' dedi. Ben de,
'Size ömür, ikisi de vefat ettiler' dedim. Üstad,
'Babanı ve anneni Nur Talebeliğine kabul ettim' dedi.
Elini öptüm ve ayrıldım.O gece teravih namazını Isparta'da kıldım. Sabahleyin memleketime doğru Isparta'dan hareket ettim."
Kaynak:
1- Necmeddin Şahiner, Son Şahitler 3.Cild s. 216
2- Necmeddin Şahiner, Son Şahitler 4.Cild s. 193