Ekrem Altıntepe'nin haberi
Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur Külliyatı’nın iman, düşünce ve fikir hayatımızdaki yeri gün geçtikçe artıyor. Vefatının 50. yıldönümünde Bediüzzaman ve Risale-i Nur Külliyatı üzerine yapılan çalışmalar bir önceki yıla göre çok daha fazla artarak devam ediyor. Yazar, gazeteci, sanatçı ve ilim adamlarımıza vefatının 50. yıldönümünde Bediüzzaman Said Nursî’yi ve Risale-i Nur Külliyatı hakkındaki düşüncelerini sorduk.
Prof. Dr. Mehmet Altan:
Said Nursî, dinin siyasallaşmaktan kurtarılması ve doğru yaşanması için gösterdiği gayretlerle derin izler bıraktı. Ancak, Said Nursî ve onun fikirleri entelektüel kesime anlatılamıyor. Onun söylediklerinin, yorumlarının özel olarak etüt edilmesi gerekir, bunu yapan geniş bir kesim var. Ama belki bu çabayı, bu öğreti içinden gelmeyen, söylenenlere daha az vakıf birilerinin, ciddi bir çalışmayla ele alıp, kendi algılarını popüler bir dille daha da geniş kesimlere aktararak tartıştırması da anlamlı olur. Böylelikle Said Nursî’nin çalışmaları bilenlerin değil bilmeyenlerin de gündemine girer. Konuya vakıf olmayan ama o dili bilen birinin aracılığıyla daha objektif ve daha yaygın bir resim ortaya çıkabilir.
Çünkü Said Nursî, Cumhuriyet tarafından ilk dışlanan insanlardan biri.
Hatırlayalım…
Son elli yıldır, ilk kez, Başbakan Erdoğan, partisinin son kongre konuşmasında “devletin” ve “resmî görüşün” görmezden geldiği; üstelik pek çoğuna da zulmettiği on üç ismi sayarak, “demokratikleşme açılımını” daha elle tutulur, daha inandırıcı, daha yığınsal bir hale getirmişti. O hakkı yenenler arasında ise en büyük alkış, Başbakan’ın “Türkiye’nin maneviyatı noksan kalır” dediği “Bitlisli Said Nursî” ismi zikredilince patladı. Başbakan Tayyip Erdoğan, Adnan Menderes’ten sonra “Said Nursî” adını resmen telaffuz eden ikinci başbakan. Bizim geçmişimizde, sağa sola, Kemalizm dışında her yana kapalı olan “laik rejimin” en büyük fobilerinden biri de Bediüzzaman lakabı ile anılan Said Nursî idi. Hâlbuki Said Nursî için ansiklopedi, “Nurculuk olarak bilinen İslamcı akımın kurucusu, düşünce ve siyaset adamı” diye yazıyor.
Medrese öğrenimini tamamladıktan sonra İslam bilimleri konusunda icazet almış... Medresetü’z-Zehra adını verdiği büyük bir okul projesini uygulayabilmek için yardım almak amacıyla 1907’de İstanbul’a gitmiş... Ama kuşku üzerine tutuklanmış. Serbest bırakıldıktan sonra İttihat Terakki liderleriyle görüşmek üzere Selanik’e gitmiş... Buradaki konuşmalarda II. Abdülhamit yönetimini eleştirerek meşrutiyeti övmüş... İstanbul’a döndükten sonra da bir süre İttihatçılarla ilişkisini sürdürmüş. 1909 yılında İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alıp, Cemiyet’in yayın organı Volkan’da ateşli yazılar yayınlamış... 31 Mart Olayı’nın tahrikçilerinden olduğu gerekçesiyle Divan-ı Harb-ı Örfi’de yargılanıp beraat etmiş. 1910’da Van’a, ertesi yıl da Şam’a gitmiş. V. Mehmed Reşat’ın Rumeli gezisine katılmak üzere İstanbul’a çağrılmış...
Teşkilat-ı Mahsusa’da görev almış. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde savaşa katılmış... Ve Ruslara esir düşerek Sibirya’ya sürülmüş. Ama kaçmayı başararak 1918 yılında Avrupa üzerinden İstanbul’a dönmüş... Anadolu’da bir Kürt devleti girişimlerine karşı çıkmış. İngilizlerin İstanbul’u işgal etmeleri üzerine yazdığı bir risaleyle işgali kınamış. 1920’de Şeyhülislamlığın Kurtuluş Savaşı aleyhine verdiği fetvaya da karşı çıkmış. 1922’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara’ya davet edilmiş, Meclis’te ulusal hareketi destekleyen bir konuşma yapmış.
Daha sonra Van’a gitmiş ve 1923 ile 1925 yılları arasında öğrencileriyle Erek Dağı’nda inzivaya çekilmiş. 1925’te Şeyh Sait Ayaklanması dolayısıyla İstanbul’a getirilmiş ve sürgüne gönderilmiş. Risaleleri nedeniyle birkaç kez mahkûm olmuş. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’yi desteklemiş... Karşılığında seçimleri kazanan Demokrat Parti’den destek görmüş. Ölümünden sonra Halilü’r-Rahman Camisi mezarlığına... 27 Mayıs 1960 hareketinden sonra ise cesedi askerî birliklerce Isparta’ya götürülerek bilinmeyen bir yere gömülmüş.
Bunlar “tarafsız” ansiklopedilerde yazanlar… Nitekim, Ansiklopedi Nurculuk’u da “Said Nursî’nin kurduğu İslamcı dinsel siyasî akım” diye tanımlıyor. Ve ekliyor: “Nurculuğun temel ilkeleri Said Nursî’nin Risale-i Nur adlı yapıtında belirlenmiştir. Buna göre çağdaş Müslüman’ın en önemli görevi modern bilim ve felsefeye karşı imanı korumak ve kurtarmaktır”.
AK Parti Kongresi’nde en büyük alkışı neden Said Nursî aldı? Çektiği zulmün haddi hesabı olmayan inançlılardan biridir… Düşünün ki, Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara’ya çağırdığı Said Nursî’yi 1960 yılında askerî darbe “mezarsız” bıraktı…
Bu kısa anlatımı, Said Nursî’nin görüşlerinin yaygınlaşması, onun düşüncesi etrafında bir tartışmanın ortaya çıkması için normalleşmeyle birlikte daha derinleştirirsek sosyal yaşamın içine daha fazla çekebiliriz. Ve böylece normalleşmeyle birlikte Said Nursî’nin düşünce ve algısına yönelik resim tam olarak ortaya çıkar. Said Nursî, AK Parti Kongresi’nde en çok alkış alan “maneviyatçı” kimliğiyle yaygınlaşır, Kemalizm’in yasaklı listesi biraz daha güçsüzleşir, çoğulcu demokrasi ise biraz daha güçlenir…
Moral Dünyası Dergisi