Son dönemde Türkiye'de, yakın tarihle yüzleşme konusunda önemli adımlar atılıyor. Adı anılmayan, konuşulmasından korkulan isimler ve konular ara ara da olsa gündeme geliyor, konuşuluyor ve tartışılıyor.
Bir anlamda hayat zorluyor, bazen siyaset, bazen de bilim ve sanat bu yolu açıyor.
Şimdi bir sinema filminin açtığı yeni bir tartışmanın içindeyiz. Daha vizyona girmeden tartışma yaratan Hür Adam filminde, cumhuriyet döneminden beri tabu sayılan, öcü gibi gösterilen din âlimi Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatı anlatılıyor.
Önceki akşam Maslak TİM salonlarında filmin galası vardı. Cevabını merak ettiğim birkaç soruyla galanın yapıldığı salona girdim.
Filmi izleyeceğimiz TİM'deki en büyük salon tıklım tıklımdı. Daha film başlamadan iki genç protestocunun tepki vermesi, Türkiye'deki siyasi kutuplaşmanın nerelere ulaştığını gösteriyordu. Ama yine de sinemaların bombalandığı 70'lerle kıyaslanmayacak bir noktaya geldiğimiz de açıktı.
Ama asıl merak ettiğim şey, Osmanlı'nın son yıllarına, Cumhuriyet'in kuruluşuna hatta çok partili döneme tanıklık eden, hayatı hep şüpheyle izlenen ve Atatürk'e muhalefet etmesiyle tanınan bir din adamını, yeni muhafazakârlar nasıl anlatacaktı?
Film daha başlarken beni şaşırttı. Filmin Bitlis'in Nurs köyünde geçen ilk bölümleri Kürtçe seslendirilmiş ve Türkçe alt yazıyla verildi. Said Nursi'nin 31 Mart Vakası sonrası tutukluluk döneminde babası ve annesiyle konuşmaları da daha sonra Şeyh Sait'in yakınlarıyla konuşmaları da Kürtçeydi.
Türkiye'de sadece onu takip eden "Nur Cemaati"nin değil, geniş bir dindar kesimin saygı duyduğu, izlediği Said Nursi'nin hayatı gerçekten çok çarpıcı.
Bitlis'ten 1908'lerin İstanbul'una, oradan Birinci Dünya Savaşı'nda esir düştüğü Rusya'ya, oradan da Avrupa üzerinden yeniden İstanbul ve Anadolu'ya dönüş...
Nursi, İslam ve Kürt kimliğiyle bu sürecin etkili bir aktörüydü... Yeni Cumhuriyet'e giden süreçte de önemli bir rol oynadı. Atatürk'le bir araya gelişi de bu yüzdendi.
Daha önce de tartışıldı, filmde Atatürk'le 1922'de konuşurken ayak ayaküstüne atması ister istemez insanın ilgisini çekiyor. O bölümü daha bir dikkatle izledim. Film bu buluşmaya objektif yaklaşıyor. Atatürk, inkılaplara destek olmasını, içki ve kıyafet konusunda esnek fetvalar vermesini istiyor.
Said Nursi ise "Kuran'a ilişme" diyor.
Atatürk de şu cevabı veriyor: "Hoca hoca, Selanik konuşmandan beri sana büyük bir saygım var. Git hür yaşa ama bizim inkılâplarımıza karışma."
Hoca gidiyor ama "hür yaşamak" pek mümkün olmuyor. Çünkü sürekli takip ediliyor, hakkında davalar açılıyor ve sürgünde bir hayat başlıyor.
Ama onu, "Nur talebeleri" yetiştirmekten kimse alıkoyamıyor ve inandığı şu temel yaklaşımdan hiç taviz vermiyor:
"Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam."
Hür Adam filmi tam da bu fikir üzerine kurulu... Ancak bazı sol sinemacıların kurtulamadığı slogancı yaklaşımdan bu film de nasibini alıyor. Türkiye'nin çok kritik, tarihi dönüm noktalarına tanıklık eden tarihi bir kişilik zaman zaman sloganlara kurban ediliyor.
Bu yaklaşımı, Hoca'nın peşini bırakmayan zihniyeti, Kurtlar Vadisi'vari "baronlar" olarak tarif etmesinde de görüyoruz.
Bir de film Şeyh Sait olayına da Türk-Kürt ilişkilerine de daha Türk bir yerden bakıyor.
Buna rağmen Hür Adam, akıcı anlaşılabilir ve sade bir film. Üç saati aşmasına rağmen sıkılmadan izlenebiliyor. İzlerken alkışların yükseldiği anlar da, sessiz gözyaşlarına boğulanlar da oldu...
Bense, filmi izlerken, hâlâ bu ülkede mezarlarının nerede olduğunu bilmediğimiz Said Nursi, Seyit Rıza gibi insanlar olduğunu düşündüm.
Son sözüm şu; 50 yıl sonra da olsa bir Said Nursi filmi yapmak Türkiye'nin geç de olsa normalleşmeye başladığını gösteriyor.
Ne dersiniz?
Sabah