Bediüzzaman boş durmamış, Osmanlı’nın dini hayatı esas kabul ettiği bir dönemde, hayata dair o günün ihtiyacı olan ve günümüze dek artarak devam eden toplumsal inisiyatiflerde, sivil toplum hareketlerinde ve buna dayalı sivil kuruluşlarda yer almıştır. O günlerde bir çok gazetede yazılar yazmıştır.
Hilal-i Ahdar (Yeşilay) cemiyetinde kurucu olur. İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin “maaliftihar” üyesi olur, bu kuruluşları destekler.
Kosova’ya üniversite kurmaya giden padişahın heyetinde de vardır. Trablusgarp cephesinde, Pasinler’de, avcı hattında ve Bitlis muhasarasında da vardır… Said Nursi‘nin devlet-millet kaynaşmasını sağlayacak toplum alimlerine verdiği değeri, onların içinde bulunduğu kuruluşlara ve teşkilatlara verdiği aktif destekle göstermiştir.
Bediüzzaman, gerçek bir sivil toplumcudur. Hayatın içindedir. Medrese köşelerinde sarf nahivle yıllarını ve dirseklerini çürüten ulemanın, toplum gidişatından habersiz hallerine tepkilidir. Münazarat’ta bunu yüksek sesle dile getirir.
Meşrutiyeti, Meşruiyetle izah eder, hürriyeti imanla, bireyi kullukla, hayatı faaliyetle ve istikbali müjde ile tarif eder. Her kavrama kendi manasını ve Kur’ani libasını giydirir.
Peki, talebesi Zübeyir Gündüzalp? O, Islahiye’ye memur gittiğinde...
İsmail Berk'in yazısı için TIKLAYINIZ