Risale Haber-Haber Merkezi
Derin Tarih dergisi Mart sayısında Bediüzzaman Said Nursi’nin Atatürk’e hitaben kaleme aldığı namaz beyannamesi Cumhurbaşkanlığındaki orijinal belgesiyle birlikte yayınlandı. Milletvekillerine de dağıtılan on maddelik beyannamede yazanlar Bediüzzaman ve M. Kemal’in arasındaki ipleri koparmıştı.
Milli mücadele yıllarında gösterdiği gayretlerle Ankara Hükümetince takdirle karşılanan Said Nursi Ankara’ya davet edilmiş ve 7 Kasım 1922’de bu ziyaret gerçekleşmişti. Ziyaretin hemen ardından milletvekillerinde baş gösteren batı aşıklığı ve ibadetler noktasındaki zaafiyeti gören Bediüzzaman, M. Kemal’e hitaben bir namaz beyannamesi kaleme alır.
İşte o beyanneme:
“İnne’s-salâte kânet ‘ale’l-mü’minîne kitâben mevkûta”
(Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır. Nisa, 103)
Âlem-i İslâm kahramanı Paşa Hazretlerine;
Ey Gâzî-i nâmdâr. Zât-ı âlîniz hem muzaffer ordu, hem muazzam Meclis’in şahs-ı manevîsinin timsâlisiniz. “Şûrâda” efrâdın kusûru şahs-ı ma‘nevînin ve mümessilinin hesâbına geçer, öyle ise efrâd ve a‘zâ-yı tarîk-ı takvâya (takva yoluna) teşvîk etmek en mühim vazîfenizdir. Dâreynde (iki cihanda) saâdet ve muvaffakiyetlerinizi ez cân u dil arzu eden bu fakîrin bir meselede on sözünü, birkaç nasîhatini dinlemenizi ricâ ediyorum.
Evvela: Şu muzafferiyetteki harikulâde nimet-i ilâhiye bir şükür ister ki, devam etsin ve ziyade olsun. Yoksa nimet şükrü görmezse gider. Mademki, Kur’ân’ı, Allah’ın tevfikiyle (yardımıyla) düşmanın hücumundan kurtardınız; Kur’ân’ın en sarih ve en kat’î emri olan salât (namaz) gibi feraizi imtisale teşvîk etmeniz lâzımdır. Ta onun feyzi, böyle harika suretinde üstünüze tevali etsin (kesilmeden gelsin).
Saniyen: Âlem-i İslâm’ı mesrur ettiniz (sevindirdiniz), muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiyeyi iltizam (yerine getirmek) ile olur. Zira Müslümanlar İslâmiyet hesabına sizi seviyorlar. Siz de şeairi ihya ile uhuvveti (kardeşliği) takviye ve rabıta-ı İslâmiyeye (İslamî bağlılığa) şuur veriniz.
Salisen: Zat-ı âliniz başta sizin silah arkadaşınız olan kahramanlar bu âlemde evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanlık ettiniz. Kur’ân’ın evamir-i kat’îyyesini imtisal etmekle (kesin emrini benimsemek) ve ettirmekle öteki âlemde de o nuranî güruha imam olmaya çalışmak, sizin gibi âlî himmetlilerin şe’nidir. Yoksa, burada kumandan iken orada bir neferinden istimdad-ı nur etmeye (nur dilenmeye) muztarr (mecbur) kalmak ihtimâli var. Bu dünya-yı deniyye (adi dünya), şan ve şerefiyle öyle bir meta‘ değil ki, sizin gibi âli ruhlu insanları işba‘ etsin (doyursun), tatmin etsin ve maksud-i bizzat (kendi başına istenen bir şey)olsun.
Tasian: Sizin bu muzafferiyetinizi ve âli hizmetinizi takdir eden ve sizi can u dılden seven, cumhur-i mü’minindir (müminlerin çoğunluğudur). Ve bilhassa tabaka-i avamdır ki, sağlam Müslümandırlar. Sizi ciddi sever ve sizi tutar ve size minnettardır ve fedakârlığınızı takdir ederler. Ve intibaha gelmiş en cesim ve müthiş bir kuvveti size takdim ederler. Siz dahi, evamir-i Kur’an’ı imtisâl ile onlara ittisal ve istinad etmeniz maslahat-ı İslâm namına zaruridir. Yoksa, İslâmiyetten tecerrüd eden (uzaklaşan) bedbaht, milliyetsiz, Avrupa meftunu Frenk mukallitleri (taklitçileri) avam-ı müslimine tercih etmek, maslahat-ı İslâma münafi olduğundan, âlem-i İslâm nazarını başka tarafa döndürmeye ve başkasından istimdad etmeye (yardım istemeye) mecbur kalacak.
Âşiren: Bir yolda dokuz ihtimal-i helâket, tek bir ihtimal-i necat varsa; hayatından vazgeçmiş bir cesur lâzım ki, o yola sülûk etsin.
Şimdi, 24 saatten 1 saati işgal eden namaz gibi zaruriyat-ı diniyenin fi‘linde yüzde 99 ihtimal-i necat (kurtuluş ihtimali) var. Yalnız, gaflet, tenbellik haysiyetle, bir ihtimal zarar-ı dünyevî olabilir. Halbuki feraizin (farzların) terkinde 99 ihtimal-i zarar var. Yalnız gaflete, dalâlete istinad eden tek bir ihtimal-i necat olabilir. Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve feraizin terkine ne bahane bulunabilir? Hamiyet nasıl müsaade eder?
Bahusus bu güruh-i mücahidin ve bu Meclis-i âlînin ef’ali (fiilleri) taklid edilir. Kusurlarını millet ya taklid veya tenkid edecek; ikisi de zarardır. Demek onlardaki hukukullah, hukuk-i ibadı da tazammun ediyor. Sırr-ı tevatür ve icmaı tazammun eden hadsiz ihbaratı ve delâili (delilleri) dinlemeyen ve safsata-i nefs ve vesvese-i şeytandan gelen bir vehmi kabul eden adamlarla, hakiki ve ciddi iş görülmez. Şu inkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek. Bilirsiniz ki ebedi düşmanlarınız ve zıdlarınız ve hasımlarınız İslam’ın şearini tahrip ediyorlar. Öyle ise zaruri vazifeniz şeairi (İslamın esaslarını) ihya ve muhâfaza etmekdir. Şe‘âirde tehâvün (önemsememe) milliyetin za‘fı[nı] gösterir. Zaaf ise düşmanı tevkîf etmez (durdurmaz), teşcî‘ eder (cesaretlendirir).
Hasbünallâhü ve ni‘me’l-vekîl ni‘me’l-Mevlâ ve ni‘me’n-nasîr.
Fî 23 Teşrînisânî sene 1338
Ed-dâ‘î
Saîd-i Kürdî
Belgenin tamamı Derin Tarih Dergisi Mart sayısında.