Kastamonu Lahikasında geçen "Risale-i Nur size mükemmel bir me'haz (kaynak) olabilir... Ve inşallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile neşir ve talim ile... tanzim ve tertip ve tefsir ve tashih ile devam edecek" cümleleri hep dikkatimi ve merakımı çekmiştir. Bu mealde Mektubat'ta geçen "Bu durus-u Kur'an'iyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müctehid de olsalar vazifeleri, ulum-u imaniye cihetinde yalnız yazılan şu sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir" cümlelerini de ilâve edebiliriz.
Bu cümlelerde geçen "tanzim, şerh, izah" kimleri bekliyor acaba? Bu durus-u Kur'an'ın içinde, Nurlara muhatap olanları bekliyor diye düşünmek lazım.
Bu konuda tâ lise yıllarında okuduğum "Hikmet Pırıltıları" ilklerdendir diye biliyorum. Alaaddin Başar abinin "Nurdan Kelimeler", devamı mahiyetinde "Nurdan Cümleler" ilk çıktığında temin ettiğim kitaplardandı. "Onuncu Söz" dahil, "Sözler"den yaptığı şerh ve izahlar önemli. Yine dört ciltlik Zafer Yayınları'ndan çıkan "Mesnevi Şerhi" de sıkça başvurduğum kitaplardan. Şener Dilek abinin büyük heyecan ve vukufiyetle yazdığı "Nur Mektebi", "Risale-i Nurun Metod ve Gayesi", "Marifet İklimi", "Risale-i Nurda Derinleşme", "Risale-i Nur Nasıl Okunmalıdır" ve kader konusunda yirmi soruya cevap verilen "Niye Ben?" ve emsâli kitaplar, tanzim, şerh ve izah konusunda epeyce bir mesafedir. Ayrıca istifadeye sunulmuş, Metin Karabaşoğlu'nun üç kitaplık "Risale Okumaları" çok titiz ve derinlikli yazılan, önemli, istifade ettiğim ve takdire şayan ve kayda değer eserler.
Fakat son okuduğum bir kitap var ki diğerlerinden farklı biraz. Mevzuya yaklaşımı, ifade tarzı, edibâne hitabı ve dipnot tekniği gibi birçok noktadan, diğerlerinden ayrılan kitap, Senai Demirci ve Ali Mermer'e ait. Kitabın üst başlığı "Said Nursi ile Kur'an Okumak, Dokuzuncu Söz'ün şerhi." İsmi ise, "Zaman Aynası Namaz". Nesil Yayınları'ndan çıkan kitabın elimdeki baskısı, Mart 2016 tarihini taşıyor. 255 sayfalık kitabı daha yeni temin edip okuyabildim. Daha önce mevzusunu duymuştum ama ne isimle çıktığını bilmiyordum. Senai kardeşle irtibat kurduk ve öğrenmiş olduk. Daha önce de "Beni heyecanlandıran bir kitap" diye de bir yazımda bahis açmıştık.
Bu kitabın yukarıda ismini verdiğim kitaplardan epeyce farklı olduğunu hemen ifade etmeliyim. Her bir cümlesi, hatta kelimeleri özgün ve derin. Akla yapışıp kalbe iniyor direk. Kazuratsız, fazlası yok. İnsanı sarıyor, sarsıyor. 9.Söz'ün cümlelerinin kalbini gösteriyor insana. Nurlardaki derûnî anlam katmanlarında gezdiriyor insanı. Derleme, çalma çırpma değil ifadeler. Buğusu üzerinde. İnsanı hem düşündürüyor hem heyecanlandırıyor. Namazı insana bir yük olmaktan çıkararak, "insanlık sancısı ilacı" olarak sunuyor insana. Bir hap niteliğinde.
9.Söz'ün tümü, cümle cümle ele alınıyor. Belki Asr-ı Saadet'ten sonra, başta ubudiyet ve devamında namazın zaman aynasında dağılışını anlatan Dokuzuncu Söz gibi bir metin ve izah getirilmemiştir diye düşünüyorum. Senai Demirci ve Ali Mermer ise, zor bir işe girmşler, Kur'an'ın bu asra damga vuran böyle yüksek ve derin dersini ele almışlar. Okumadan önce, içimden "Terkiplerin mânaları verip geçerler herhalde." diye geçirmiştim. Hayır, öyle olmamış. İddialı bir işe girmişler. Bana göre, alınlarının akıyla da çıkmışlar. Ali Mermer'i şahsen tanımıyorum. Sadece böyle çalışmalarının olduğunu duyuyor ve biliyorduk. Senai ise, kadim dostumuz. Ufak tefek eleştirilerimiz oluyor, onu da anlayışla karşılar zannederim.
Onun ifadeleri ile ilgili başka bir arkadaşın "Senai Bey'in kelimeleri, üç öğün yenilir, yutulur, yüzde yüz organiktir. Ruhu besler, insan yapar, dokunmaz, kafa yormaz, yolu şaşırtmaz" ifadelerini ve ölçülerini ben âcizane, bu kitap için de kullanacağım. Dokuzuncu Söz gibi, anlam katmanı yüksek, üslûbu edibâne hem de uzun cümleleri olan bir metnin cümlelerini, tam yerinde bir tasnifle ayırıp anlam ve mevzu bütünlüğünü bozmadan izah ve şerh etmek, kolay olmasa gerek.
"İnci derindedir" diyor Senai Demirci önsözde. Bu inciler, yine kendi ifadesiyle "başka bir şey, başka bir usul, başka bir dil, başka bir damar." Belki de biraz baştakilerde endişe uyandırması da bu başkalığındadır. Üstad, dönemin muktedirlerin uzağındadır. Onların istediği usul ve gelenekte bir tefsir tercih etseydi, diğer tefsirler onları rahatsız etmediği gibi, Nurlar da onları rahatsız etmezdi. Fakat Said Nursi'nin yaptığı başka bir şey. "Bir şart koşmadan, özel bir birikim talep etmeden, kâinat ve Kur'an vahiyleri ile yüzleşmesine, her vicdanı şahit olmaya çağırıyor."
Gerçekten öyle değil mi? Hangi birimiz bir birikimle muhatap olduk risalelerle. Risale-i Nur'un halkasında 7'den 70'e, dağdakinden bağdakine, okumamamışdan okumuşuna herkesin muhatap olması, bu sırda saklıdır herhalde. Vahye dışarıdan bakan ilmî bir yaklaşım yerine, vahyin fıtratın alt yapısında var olan çizgilerini seslendirir, dinlendiririr Risaleler, diyor Senai. Bu tespite şapka çıkarılır. Yani vahiy, fıtratı ortaya koyar, bize bildirir, Nurlar ise, bu bildirinin seslendirmesini yapar asrın yüzüne. İnsanı hiçbir yerden alır; vahiy denizinin kıyısına getirir, bu denizin insanı kuşatmasını ister.
Ve Senai kardeş önsözünü "Denizin kıyısında kalmak yerine, ıslanmayı göz alanlara inci helaldir" cümlesi ile bitiriyor. Sonrasında ise Rum Suresi'nin "Akşama erdiğinizde ve sabaha eriştiğinizde, semâlarda ve arzda her türlü hamdin Ona mahsus olduğunu görerek, öğle vaktinde ve sonrasında Allah'ı tesbih edin." mealindeki âyetlerinin "bu âyetleri kıyıdan seyrederek, bir bilgilendirme eğitimi olarak değil, okuyucusunu vahyin nehrine katan bir dönüşüm çabası olarak" gördüğü Dokuzuncu Sözün cümle cümle şerhine giriyor.
Fakat ondan önce uyarı niteliğinde önemli bir dipnot var. "Risaleler, Said Nursi böyle diyor" demek için değil; Said Nursi'nin baktığı/baktırdığı pencereden, Said Nursi ile birlikte Rum Suresi'nin 17.ve18. Âyetlerinin hitabını anlamak için okuyoruz. Üstad da zaten "Müçtehidinin kitapları, vesile gibi, cam gibi Kur'an'ı göstermeli. Yoksa vekil, gölge olmamalı." demiyor mu? Her bir cumlesi taze, canlı, dipdiri olan kitabın tümünü anlatmak ne mümkün?
Öncelikle, merakımı mucib ve Beşinci Nüktede geçen "Muhammed-i Arabî Aleyhisselam'ın risaletine şehadet etmek demek olan mağrib namazını kılmak." cümlesine getirilen izahın içindeki "Asrı, yani vaktin eriyişini haber veren Muhammed-i Arabînin şahitliğinin doğruluğuna şahitlik ediyoruz." cümlesi ve devamındaki izahın nefis olduğunu belirtmeliyim.
104. sayfadaki "İnsan olmanın sancısını çekmeyen bir kalbin, vakit namazının gerektiğini fark etmesi mümkün görünmüyor." tespiti, o kısmın kalbi noktası. Modern uygarlığın ruhu ile öteleri isteyen insanın yaşama ağrısını susturmak, ruhunu unutturmak, kalbine kilit vurmak için ürettiği "lunck break" türü eğlencelere ise "avunma aracı" ismini takmış, Senai Demirci. İyi de etmiş, tam isabet. Roma zenginlerinin "kusma odaları" gibi bir şey. Bir milim ilerleme yok o cephede maalesef.
"Namaz teslim olmak yerine, vakti teslim almak demektir." cümlesi, Dokuzuncu Söz'deki hangi cümlenin izahı için söylenmiş olabilir sizce?
Akşam vakti ve güz mevsimi ise, "görüle görüle gerçek sanılan dünya rüyasının gömleğini yırttığını", kendini kendine yeter gören insanın anladığı zaman oluyor.
53. sayfadaki "Ben abdim." cümlesinin "Biz Allah'ın kölesiyiz." anlamında olmadığının harika bir izahını bulacaksınız. Evet, bu dünyaya gelmek, bizim elimizde değil ama cennete gitmek bizim elimizde.
Son olarak 46. sayfada "Kendi kusurunu, acz ve fakrını görmek" cümlesinde getirilen izahta geçen "Allah'ı görmek için, insanın kendisini görmesi gerekir." notuna aktarmış olayım.
Evet dostlar, biraz uzun oldu ama değdi zannederim. Yeni baskısı var mı bilmiyorum kitabın. Fakat yazım ve noktalaması,dipnotları, net ifadeleri, berrak duruşu ile kitap sizi bekliyor.
Selam ve dua ile.