Mustafa Gökmen'in haberi:
Hayrat Vakfının organize ettiği II. Milletlerarası Bediüzzaman ve Risâle-i Nur Sempozyumu İstanbul Zeytinburnu Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
Kur’ân tilâveti ve duâlarla başlayan sempozyum protokol konuşmalarıyla başladı. Ana başlığı “Risâle-i Nur’un eğitim sistemi” olarak belirlenen ve iki gün süren sempozyuma Türkiye’den ve yurt dışından çok sayıda ilim adamı katılarak tebliğ sundu.
Sempozyumda “İslâm dünyasında günümüzde uygulanan eğitim usulleri ve eğitimin temel problemleri” başlıklı tebliğini sunan Ömer Faruk Korkmaz, İslâmın ilk eğitim modelinin Peygamberimiz (asm) tarafından Mescid-i Nebevi’de kurulan “Suffa” olduğunu belirterek, “Daha sonra bu model İslâm devletleri tarafından geliştirilerek devam ettirildi. Abbasiler ve Selçuklular döneminde Nizamiye Medreseleri, daha sonra Osmanlı Medreseleri, Sudan Medreseleri, Pakistan Medreseleri Suffa’nın devamı olarak kuruldu ve geliştirildi. Günümüzde eğitim veren Malezya İslâm Üniversitesi de bunlardan birisidir” diye konuştu.
Ömer Faruk Korkmaz, Osmanlı devletinin son döneminde Osmanlı topraklarında yüzlerce yabancı okul açıldığını hatırlatarak, “Bu okullar misyonerlik mânâsında belki etkili olmadılar, ama farklı kültürlerin tohumları Osmanlı toplumunun içine atıldı. Bu yabancı okullarda en çok üzerinde durulan iki eğitim şekli spor ve müzik olmuştur. Pratik dil eğitimi adı altında farklı bir kültür empoze edilmiştir. Bu şekilde İslâm dünyasında yetişmiş insanların kendi toplumuyla çatışır hâle gelmesi hedeflenmiştir. Ve bu konuda da başarılı olmuşlardır. Bu tahribata karşı hâlâ ayaktaysak bunu Risâle-i Nur’a borçluyuz. Bu tahribata karşı Bediüzzaman Hazretleri de Risâle-i Nur'un eğitim modelini ortaya koymuştur. Medresetü'z Zehra projesi tıpkı Suffa gibi bir eğitim modelidir. Bediüzzaman belki bir üniversite kuramadı, ama her evi bir üniversite hâline getirdi. Zehra Üniversitesi bir vasiyet olarak hepimizin boynunda bir borçtur” şeklinde konuştu.
Allah için bir şeyler yapan bütün Müslümanların sevilmeye lâyık olduğunu vurgulayan Korkmaz, cemaatlerin bu mânâda rahmet olduğunu kaydetti. Korkmaz, eğitimin diploma ile ölçülemeyecek kadar önemli olduğunu belirterek, “Günümüzde diplomasız ahlâklı iş adamlarımız var. Öte yandan diplomalı, teknolojiyi çok iyi kullanan ancak soygun yapan iş adamları da var. Bugün gençliğimiz eğitim sisteminin mağdurudur. Mağduriyetler Risâle-i Nur’un eğitim modeliyle aşılır” ifadelerini kullandı.
SAİD NURSÎ İMANI İHYÂ ETTİ
“Bedîüzzaman Hazretleri’nin İslâm’a hizmetinin iknâ metodu açısından tahlîli” başlıklı tebliğini sunan Suudi Arabistanlı Dr. Raşid bin Mübarek ise, “İnsanın kalbi maddî hayatının devamı için ne kadar önemliyse, manevî hayatı açısından da aynı derecede önemlidir. Bu bakımdan Said Nursî imanı ihyâ ederek kalpleri imanla güçlendirdi. İnsanın mutlu olması için kalbinin çalışması şarttır. Allah’ı tanıyan ve Allah için çalışan bir kalp ancak imanla mümkündür” diye konuştu.
Tebliğinde Muhammed İbni Vehab ile Bediüzzaman’ın hizmetlerini mukayese eden Dr. Raşid bin Mübarek, “Bu iki zat her biri farklı bölgelerde farklı iktidar şartları altında kendilerince en doğru olanı yapıp içinde yaşadıkları toplumlarda imanı ihyâ etmek için çalıştılar. Kur’ân’a ve sünnete uygun imanlı nesiller yetiştirmenin mücadelesini verdiler. Her ikisini de yaptıkları hizmetlere göre değerlendirmek durumundayız. Bediüzzaman’ın telif ettiği Risâle-i Nurlar bugün bütün İslâm toplumlarında okunup anlaşılmaya çalışılıyorsa bu eserlerin kıymeti tartışılmaz. Demek ki; Müslümanları bu eserler iknâ edip imanlarını ihyâ etmiştir” görüşlerini dile getirdi.
RİSÂLE-İ NUR’UN TEBLİĞ MERKEZİNDE İHLÂS VARDIR
Risâle-i Nur’un tebliğ esasları başlıklı tebliği sunan Hayrat Vakfı Elazığ Temsilcisi Dr. Mirza İnak, “Risâle-i Nur’un tebliğ merkezinde İhlâs vardır” dedi. Dr. Mirza İnak, Risâle-i Nur’un tebliğinde bulunan diğer tebliğ esaslarını ise şöyle sıraladı: “Lisan-ı hâl, İstiğna düsturu, Kendi vazifesini yapıp başkalarının vazifesine karışmama, Özünde iknâ ve ispat olan bir tebliğ. Misal getirerek anlatma: Temsil metodu, Gayri meşrû lezzet içindeki elemleri gösterme, Batılı tasvir etmeme, Muhatap ayırt etmeden cemaate yapılan tebliğ, Toplumun hiçbir tabakasını ihmâl etmeme, Müsbet hareketi esas alma, İzzetli ve kişilikli bir tebliğ...”
Sempozyum sonuç bildirisinin okunmasıyla son buldu. Kapanışta Kur’-ân-ı Kerim okunarak duâ edildi.
Yeni Asya