Risale Haber-Haber Merkezi
BEDİÜZZAMAN’IN SON 60 GÜNÜ
BEDİÜZZAMAN VE ÖLÜM-2
Bediüzzaman’ın hayatının baharında henüz gençliğe yeni adımını attığı günlerde yani 16 yaşında ölümü hiç düşünmeden, korkusuzca nasıl hareket ettiğini, tebliğ, irşat, emir ve nehiy vazifelerini nasıl yerine getirdiğini görmemiz açısından hayatından bir kesit alıyoruz:
Molla Said “Tillo’da iken, bir gece Şeyh Abdülkàdir-i Geylanî Hazretlerini (k.s.) rüyasında görür. Geylanî Hazretleri (k.s.) kendisine hitaben:
"Molla Said! Mîran aşîreti reisi Mustafa Paşaya gidiniz ve kendisini tarîk-ı hidayete davet ediniz; yaptığı zulümden vazgeçerek, namaza ve emr-i marufa müdavim olmasını tavsiye ediniz. Aksi takdirde öldürünüz.
“Molla Said, bu rüyayı görür görmez, hemen tedarikini yaparak Mîran aşîretine doğru Tillo’dan hareket eder; doğruca Mustafa Paşanın çadırına girer. Paşa orada bulunmadığından, biraz istirahat eder.
“Sonra Mustafa Paşa içeri girer. Orada hazır olanların hepsi kıyam ettikleri halde, Molla Said yerinden bile kımıldanmaz. Paşanın nazar-ı dikkatini celb edince, aşîret binbaşılarından Fettah Beyden kim olduğunu sorar. Fettah Bey, meşhur Molla Said olduğunu bildirir. Halbuki, Paşa ulemadan hiç hoşlanmazdı. Şüphesiz, bunun üzerine daha fazla kızmış ise de izhar etmemişti. Molla Said’e ne için buraya geldiğini sorunca, Molla Said cevaben, "Seni hidayete getirmeye geldim. Ya zulmü terk edip namazını kılacaksın, veyahut seni öldüreceğim" demesinden, Paşa hiddetlenerek dışarı çıkar. Biraz dolaştıktan sonra yine çadıra girer ve Molla Said’e ne için geldiğini tekrar sorar.
Molla Said, "Sana söyledim ya, onun için geldim" der.
“Mustafa Paşa, çadırın direğinde asılı bulunan Said’in kılıncına işaret ederek,
‘Bu pis kılınçla mı?’
“Bediüzzaman, ‘Kılınç kesmez, el keser’ cevabında bulunur.
“Mustafa Paşa tekrar dışarıya çıkarak, biraz gezindikten sonra içeriye girer. Bediüzzaman’a: ‘Benim Cezîre’de çok âlimlerim var; eğer hepsini ilzam edebilirsen senin dediğini yaparım, eğer ilzam edemezsen seni Fırat Nehrine atarım.’
“Molla Said, ‘Bütün ulemayı ilzam etmek benim haddim olmadığı gibi, beni de nehre atmak senin haddin değildir. Fakat, ulemaya cevap verince sizden bir şey isterim ki; o da mavzer tüfeğidir. Şayet sözünde durmazsan, seni onunla öldüreceğim’ der.
“Bu muhavereden sonra Paşa ile birlikte atlarla Cezîre’ye giderler. Yolda, Paşa katiyen Molla Said’le konuşmaz. Bani Hanı dedikleri mevkie gelince, yorgunluğundan, Molla Said orada biraz yatar. Uykudan uyanır uyanmaz, etrafında bütün Cezîre âlimlerinin kitapları ellerinde beklediklerini görür. Biraz görüştükten sonra çay ikram edilir.
“Cezîre âlimleri, Molla Said’in şöhretini işittikleri için, mebhût ve hayran bir vaziyette, çaylarını bile unutarak, Molla Said’in sualine intizar etmekte idiler. Molla Said ise kendi çayını içtikten sonra dalgın dalgın karşısında bulunan bir-iki âlimin çayını da içer; onlar fark edemezler.
“Mustafa Paşa, hocalara hitaben: ‘Ben okumuş değilim; fakat, Molla Said ile mücadelenizde mağlûp olacağınızı şimdi anlıyorum. Zîra, bakıyorum ki siz düşünmekten çaylarınızı unuttuğunuz halde, Molla Said kendi çayını içtikten başka, iki-üç bardak da sizin çayınızı içti.’
“Bunun üzerine, biraz latîfe ettikten sonra, Molla Said bu âlimlere karşı, ‘Efendiler, bendeniz vadetmişim, hiç kimseye sual sormam. Binaenaleyh, suallerinize muntazırım’ der.
“Bu hocalar kırk kadar sual sorarlar. Umûmuna cevap verdikten sonra, her nasılsa, Molla Said bir sualin cevabını yanlış söylediği halde, karşısındakiler doğru telakki ederek tasdik etmişlerdi. Meclis dağılınca Molla Said hatırlar, hemen arkalarından koşarak, ‘Affedersiniz, bir sualin cevabını yanlış söylediğim halde, farkına varmadınız’ diyerek, cevabını tashih eder.
“Hocalar dediler: ‘İşte şimdi hakkıyla bizi tam ilzam ettiniz.’
“Sonra, o hocalardan bir kısmı Molla Said’den ders almaya gelirler. Bundan sonra Mustafa Paşa, ahdettiği mavzer tüfeğini hediye eder ve namaz kılmaya başlar.
“Molla Said, ilimdeki emsalsiz harika istidadı derecesinde, vücudca da gàyet idmanlı ve kuvvetli idi. Güreş tutmaktan pek hoşlanırdı. Medreselerde bulunan umum talebelerle güreşirdi. Hiçbirisi güreşte bile onu mağlûp edemezdi.
“Mustafa Paşa ile bir gün at yarışına çıkarlar. Fakat, kastî olarak, Mustafa Paşa gàyet serkeş ve talimsiz ve hiç binilmemiş bir at hazırlanmasını emreder. Molla Said’e binmek için emir verir. (Allahu a’lem, attan düşüp ölmesini istemiş.)
“On altı yaşında bulunan Molla Said serkeş atı biraz dolaştırdıktan sonra, koşturmayı arzu eder. At, onun verdiği istikametten çıkarak, başka bir istikamete doğru koşar. Var kuvvetiyle durdurmak ister ise de muvaffak olamaz. Nihayet çocukların bulunduğu yere gider. Cezîre ağalarından birisinin oğlu yol üstünde iken, hayvan iki ayağını kaldırıp çocuğun omuzları arasına vurunca, çocuk yere düşerek hayvanın ayakları altında çırpınmaya başlar. Nihayet etraftan imdada ulaşırlar. Çocuğu hareketsiz, ölü sûretinde görünce, Molla Said’i öldürmek isterler.
“Ağanın hizmetçileri hançerlerini çekince, Molla Said hemen rovelverine el atar ve adamlara hitaben: ‘Hakîkate bakılırsa çocuğu Allah öldürmüş, zahire bakılırsa at öldürmüş, sebebe bakılırsa Kel Mustafa öldürmüş. Çünkü, bu atı bana o verdi. Durunuz; ben gelip çocuğa bakayım. Ölmüş ise sonra muharebe edelim’ diyerek, attan inerek çocuğu kucaklar. Çocukta hareket görmeyince, soğuk suyun içine batırıp çıkarır. Çocuk gülerek gözünü açar. Bunun üzerine bütün ahali mütehayyir kalırlar.
“Bu acîb vak’a üzerine bir müddet Cezîre’de kaldıktan sonra, talebesi Molla Salih ile, bedevî Arapların meskeni olan Biro’ya giderler. Orada biraz kalınca, tekrar Mustafa Paşanın eskisi gibi zulme başladığını işitir; yanına gider ve ona nasihat eder, tehdit eder.
Bir gün, bir münakaşa arasında Mustafa Paşaya, ‘Yine mi zulme başladın, seni Hak namına öldüreceğim’ tehdidinde bulunur; Paşanın kâtibi ortaya atılır. O sırada Molla Said, Mustafa Paşayı zulmünden dolayı çok tahkir eder. Paşa bu tahrike tahammül edemeyerek, öldürmek için üzerine hücum eder; fakat, Mîran ağaları zaptederler.
Nihayet Mustafa Paşanın oğlu Abdülkerim, Molla Said’e yaklaşarak, ‘Onun akîdesi yanlıştır. Rica ederim, şimdilik buradan başka yere teşrif ediniz’ der.
“Abdülkerim’in sözünü kırmaz; yalnız olarak bedevîlerin meskeni olan Biro Çölüne doğru hareket eder. Yolda bedevî eşkıyalarına tesadüf eder. Bedevîlerin silahları mızrak ve Molla Said’in silahı mavzer olduğundan, eşkıyalara doğru kurşun atmaya başlar; eşkıyalar çekilirler. Yoluna devam ederken ikinci çeteye tesadüf eder. Bu defa eşkıyalar çok olduğundan, etrafını çevirirler. Kendisini öldürecekleri sırada içlerinden birisi tanıyarak,
"Ben bunu Mîran aşîretinin içinde gördüm. Bu meşhur bir adamdır" deyince, derhal bedevîler çekilerek kusurlarının af buyrulmasını dilerler. Ve korkulu olan yerlerde kendilerine muhafızlık yapmak istemişlerse de, Molla Said reddedip, yalnız olarak yoluna devam eder. Birkaç gün sonra Mardin’e gelir.”
***
Yine“Bitlis’te iken bir gün kendilerine vali ile bir kısım memurların içki içtikleri ihbar olununca, hiddetlenerek, ‘Bitlis gibi dindar bir memlekette hükûmeti temsil eden bir zatın irtikab ettiği bu muameleyi kabul edemem’ diyerek, içki meclisine gider. Evvela içki hakkında bir hadîs-i şerif okuduktan sonra, pek acı sözler söyler. Valinin vurdurmak için işaret etmesi ihtimaline binaen de, bir elini rovelverinin bulunduğu yerde tutar. Fakat, vali fevkalade mütehammil ve hamiyetli bir zat olduğundan, katiyen ses çıkarmaz.
“Oradan ayrılınca, valinin yaveri, genç Said’e, ‘Ne yaptınız? Söyledikleriniz idamınızı mûcibdir’ der.
“Genç Said, ‘İdam hayalime gelmedi, hapis ve nefiy zannederdim. Her ne ise, bir münkeri defetmek için ölürsem ne zararı var?’ cevabında bulunur.
“Oradan avdetinden bir iki saat sonra, iki polis vasıtasıyla vali kendisini istetir. Valinin odasına girerken, vali, hürmet ve tazimle genç Said’i karşılayarak elini öpmek ister. İltifatla yer göstererek, ‘Herkesin bir üstadı vardır; sen de benim üstadımsın’ der.”
Kaynak:
Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Sayfa, 36-39