Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin kendisine varis ve Risale-i Nur naşiri olarak seçtiği talebelerinden Said Özdemir Ağabey geçen sene bugün 26 Şubat 2016 tarihinde Ankara’da vefat etmişti.
Bu vesileyle Risale-i Nur eserlerinin ilk defa matbaalarda basılma kararının alınmasını, ilk kitap çıktıktan sonra Müellif Said Nursi’nin benzersiz sevincini, fevkalade ihlâs hassasiyetini ve önemli tavsiyelerini ‘Naşir Said Özdemir’ ağabeyin; Ömer Özcan’a verdiği röportajdan Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabında yayınlanan bölümünden okuyalım:
DÜNYA RİSALE-İ NUR OKUYACAK...
Risale-i Nur eserleri 600 bin nüsha el yazısı ve teksir ile çoğaltılmıştı. Biz 1953’te Üstad hazretlerine mülâki olduğumuzda, “Kardeşim! Artık biz yetiştiremiyoruz. Bundan sonra artık bu Risaleler matbaa lisanıyla basılacak ve bütün Türkiye’ye, bütün dünyaya yayılacak” dedi.
Kendisi biriktirmiş; bin 200 lira -kim bilir bu zamanın parasıyla kaç para eder- belki parasının yüzde 95’ini, yüzde 98’ini verdi ve “Bunu götürün, matbaalarda kâğıt alıp bastırın” dedi. Büyük Sözler’i daktilo yapmışlar. Bunu Ankara’ya götürdüm, diğer kardeşlerle birlikte birkaç yerden de biraz borç aldık ve bastırdık.
NOT1: Said Nursi Hazretleri, “Risale-i Nur bütün dünyaya yayılacaktır”, kat’i kanaatini Emirdağ Lâhikası’nda şöyle açıklamaktadır:
“Size kat'iyyen ve çok emarelerle ve kat'î kanaatımla beyan ediyorum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İslâm'a ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.”
ÜSTAD O KADAR SEVİNDİ Kİ KİTABI BAĞRINA BASTI, ODADA BÖYLE DÖNÜYORDU...
Sözler’i bastırıp Üstad’a götürdüğüm zaman o kadar sevindi ki, sanki dünyayı bağışlamışız gibi kalktı bize sarıldı, kitabı bağrına bastı. Odada böyle dönüyor... “Kardeşim! Ben şimdi ahirete gitsem gözüm arkada kalmaz; çünkü şimdiki neslin okuyacağı, anlayacağı bir lisanla ellerine bu Kur’an hakikatleri geçti. Elhamdülillah ben vazifemi yaptım!” dedi.
İHLÂSLA OLMASI İÇİN KENDİ ESERİMİ KENDİ PARAMLA ALMAM LAZIM
Üstad hemen keseyi çıkarttı, “Parasız almak istemiyorum” dedi. “Üstad’ım, bu kendi eseriniz, aynı zamanda da bu işin içinde paranız var; para mı vereceksiniz?” deyince: “Evet kardeşim, bu işin ihlâsla olması için ben kendi eserimi kendi paramla almam lazım.” O zaman Sözler’in fiyatı 25 liraydı. 25 lira verdi ve bir Sözler aldı.
Düşünün, bir müellif eseri kendisi yazar, parasıyla bastırır, sonra parasını vererek o eseri satın alır… İhlâsın derecesi... Tabii bu bir örnek oldu. O gün bugün biz bu eserleri matbaalarda basarız, çeşitli yerlere göndeririz; biz de, diğer kardeşlerimiz de maaş almayız.
Üstad bize dedi ki: “Bunları herkese vermeyin, her 25 lira verene vermeyin, 25 kişiye okutturacağım diyenlere verin; çünkü bunun esas fiyatı, okutturmaktır.”
NOT2: Said Nursi Hazretleri, talebesi Said Özdemir’in anlattığı bu hatırayı Emirdağ Lâhikası’nda şöyle izah etmektedir:
“Bilirsiniz ki, kendim sadaka ve yardımları kabul etmediğim gibi, öyle yardımlara da vesile olamadığımdan, kendi elbisemi ve lüzumlu eşyamı satıp o parayla kendi kitaplarımı, yazan kardeşlerimden satın alıyorum. Tâ Risale-i Nur’un ihlâsına dünya menfaatleri girmesin, bir zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp hiçbir şeye alet edilmesin.”
RİSALE-İ NUR’UN HİÇBİR KELİMESİ DEĞİŞMEMİŞTİR
Ve sonradan Mektûbat, Lem’alar, İşâratü’l İ’caz, Tarihçe-i Hayat ve diğerlerini verdi. Bu şekilde neşriyatı bizzat takip ediyordu. Bir forma çıktığı zaman kendisine bir kuryeyle ya Emirdağ’a, ya Isparta’ya gönderiyorduk.
Mesela Zübeyir ağabeye veriyor, kendisi de eski yazılı nüshayı alıyor, ‘oku bakalım’ diyor. Bu şekilde tetkik ve tashih ediliyor, eğer bir yanlışlık varsa geri gönderiliyor, biz de baskıyı düzeltiyorduk. Bütün eserler, bizzat Üstad’ın kendi tashihatından geçtikten sonra basılmıştır. O zamandan beri hiçbir kelimesi değişmemiştir.
Yanındaki ağabeyler anlatırdı; “Yâ Rabbi, bana bir ömür daha ver, Mektûbat’ı da göreyim…” Mektubat basılınca, Lem’alar için dua edermiş. İşte bu şekilde Üstad bütün eserlerin baskısı ikmal edilince, malum Urfa’da 23 Mart 1960’ta dâr-ı bekaya gittiler.