Risale Haber-Haber Merkezi
Risale Akademi’nin, Akademik Araştırmalar Vakfı (AKAV) ile birlikte düzenlediği “Münazarat Ekseninde Milliyet Fikri ve Demokrasi” konulu konferans 1 Ekim 2011 tarihinde yapılacak.
Akademisyenler, yazarlar ve gazeteciler Münazarat sorularını cevapladılar:
İşte 5 ile 6. soru ve özetlenen cevaplar:
5-Kürt sorununda çözümün taraflarından biri olarak Kürtleri anlamanın önemine Bediüzzaman, Münazarat bağlamında sarfettiği şu ifadeleriyle dikkat çekiyor: “Şu eserin nağamâtını dinlemek için, bir Kürt cesedini giymek, bir vahşi hayâlini başına takmak gerektir. Yoksa ne istimâ helâl, ne semâ tatlı olur.” Bugün Kürtlerle empati kurabilmenin vesileleri neler olabilir?
6-Münazarat, Bediüzzaman tarafından Kürtlere verilen meşrutiyet/demokrasi derslerinden müteşekkildir: “Vaktâ Meşrutiyetin ikinci yaşında, İstanbul’un temsil ettiği asırdan tarihvârî bir nazar ile göçüp, kurûn-u vustâya karşı aşağıya inmekle, aşâir-i Ekradın içinde cevelân ile bahardan güze bir rıhlet-i sayfiye, güzden bahara bilâd-ı Arabiyeden bir rıhlet-i şitâiye ettim. Dağ ve sahrâyı bir medrese ederek meşrutiyeti ders verdim.”
İbrahim Kaygusuz (Araştırmacı-Yazar)
Hucurat Suresi on üçüncü ayet, milletlerin ve kabilelerin varlığını haber verir. Milleti var kılan ilahi kudret onu sadece fiziki bir nesne olarak var etmemiştir. Bir millet seciyeleri ile birlikte vardır.
Bediüzzaman Yirmi Altıncı Mektup’ta bu gerçeğe şu örneği verir: “Her milletin kamet-i kıymeti başka bir elbise ister. Bir cins kumaş bile olsa, tarzı ayrı ayrı olmak gerekiyor.” Aynı kumaş farklı cinsiyet, boy ve kilodaki insanlarda farklı tarzlara kalıplara bürünüyorsa insanlar da yaşadığı coğrafyaların neticesi olarak farklı karakterlere bürünmüşlerdir.
Bediüzzaman’ın “Muhitin insan ahlakı üzerinde tesiri vardır” keşfine paralel olarak İbn-i Haldun da hava ve iklim şartlarının insan ahlakı, seciyesi, ruh yapısı ve buna bağlı hal ve hareketleri üzerinde tesir ettiğini söyler. İnsan içinde yaşadığı muhite göre şekil alır. İklim insan bedenine tesir ettiği gibi ruhuna da tesir eder ve ona değişik huy ve özellikler kazandırır.
Bediüzzaman Yirmi Dokuzuncu Mektup’ta “Milyonlarla efradı bulunan ve binler seneden beri milliyetini ve lisanını unutmayan ve Türklerin hakiki bir vatandaşı ve eskiden beri cihad arkadaşı olan Kürtlerin” varlığına dikkat çeker.
Herkes dünyaya kendi penceresinden bakar. İçinde yaşanılmayan ve ruhuyla temas kurulmayan bir muhitin şekillendirdiği milliyet ve ona mensup kişilik hakkında uzaktan yorum yapılmaz. İnsanların sevgisini ruhunda hissettiği, acılarını paylaştığı yer dünyaya gözlerini açtığı yerdir. Lisan-ı maderzade bu kaynaklardan beslenir. Bediüzzaman Münazarat’ında Kürtçe düşündüğünü, Türkçe ve Arapça yazdığını söylerken tercümeyi yapan hayalin dahi kalbin sözünü iyi anlamadığını söylemektedir. Tatmayan bilemez. Mahiyeti bilinmeyen bir şey hakkında fikir yürütmek abesle iştigaldir. Anlamak ve anlam vermek temas etmekten geçer. Dolayısıyla bir şeyin aslına ve ruhuna nüfuz etmeden çözüm teklifleri sunmak fıtrat kanunlarına aykırıdır.
Bediüzzaman Hazretleri Kürtlerin seciyelerinin “İslamiyet” ile şekillendiğini açıkça söylemektedir. Bunu hesaba katmayan Kemalizm, Türkçülük perdesi altında dinsizlik empoze ederek bugünkü tabloya sebebiyet vermiştir. Keyfi hareket etmiştir, model olarak da “inkar”ı seçmiştir. Çözüm başta zikrettiğimiz Hucurat suresi on üçüncü ayetin sonundadır: “Sizi birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere böldük.” Bediüzzaman’ın bu son kısımla ilgili yorumu çok enfestir: “Yoksa sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkar ile yabani bakasınız husumet ve adavet edesiniz değildir”.
Ali Sarıkaya:
"Ey tabaka-i havâss! Biz, avâm ve ehl-i medrese, sizden hakkımızı isteriz.
Sual: Ne istersin?
Cevap: Sözünüzü, fiiliniz tasdik etmek. Başkasının kusurunu kendinize özür göstermemek. İşi birbirine atmamak. Üzerinize vâcip olan hizmetimizde tekâsül etmemek. Vasıtanızla zâyi olan mâfâtı telâfi etmek. Ahvâlimizi dinlemek, hâcetimizle istişare etmek, bir parça keyfinizi terk etmek ve keyfimizi sormak istiyoruz"dan itibaren devam eden bölümde empatinin nasıl kurulması gerektiği gayet net bir şekilde ifade edilmektedir.
Ufak tefek güncellemelerle sorun büyük oranda çözüme kavuşacaktır. Bunun birinci kapısı olarak medresetü'z-zehra fikrini gündeme getirmekle eğitimin önemine dikkat çekmektedir.