Ömer Özcan'ın haberi
RİSALEHABER-Risale-i Nur’da adı çokça geçen Milaslı Halil İbrahim Çöllüoğlu, 1897 yılında Milas’ta dünyaya gelmiş ve 1 Temmuz 1956’da vefat etmişti. Vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz.
Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun Risale-i Nur’u tanıması
İlme ve kitaba müştak bir zat olan Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun Han’ına bir gün Isparta’dan bir müşteri gelir. Aslı Bitlis Adilcevazlı olan ve Bediüzzaman’ın “Âhiret kardeşim Âdilcevazlı Kürt Bekir Ağa” dediği ümmi fakat kutuplar derecesinde hizmetleri bulunan bu zat çerçi esnafıdır; yani köy ve pazarları dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyası satan seyyar bir satıcı... Heybesinde hep taşıdığı Risale-i Nur eserlerinden Han sahibi Halil İbrahim Çöllüoğlu’na birkaç parça bırakır… Bu kitaplardan birisinin, 10. Söz Haşir Risalesi olduğu Bediüzzaman’ın Eskişehir’de mahkemeye karşı Halil İbrahim’i müdafaa için söylediği ifadelerinden anlaşılıyor.
Bir odayı kütüphane olarak tahsis eder ve hizmete başlar
İlme ve okumaya çok meraklı olan Halil İbrahim ağabey kitapları okuyunca adeta büyülenir. Hemen ‘Han’ içerisinde bir odayı kütüphane olarak tahsis eder ve hizmete başlar. Daha sonra da Barla’da bulunan Bediüzzaman hazretlerine bir ziyarette bulunur.
Milâs'ın Hacı İlyas Mahallesinde oturan Halil İbrahim Çöllüoğlu, Risale-i Nur’da isimleri geçen Mehmed İnce, Şefik Sarıoğlu gibi yardımcılarıyla beraber yıllarca Milas’ta kahramanca hizmet etmiştir. Sonraki yıllarda, Risâle-i Nur’un manevi avukatı sıfatıyla meşhur olmuş, Aydın’ın Ortaklar Bucağından Ahmet Feyzi Kul ve Isparta kahramanlarından Mustafa Ezener ağabeylerin de Risâle-i Nur’u tanımasına vesile olmuştur...
Bediüzzaman’ın müdafaasında Çöllüoğlu
Azîz Üstad, 1935 Eskişehir ve 1943 Denizli hapishanelerinde yanında bulunan bu pek kıymetli talebesi Milâslı Halil İbrahim’den, Risale-i Nur’da sena ile çokça bahsediyor. Meselâ; Emirdağ Lâhikasında “Milaslı Halil İbrahim, hakikaten Risale-i Nur'un demir gibi metin ve sarsılmaz bir şakirdidir. O kasaba onunla iftihar etmeli.” “Bu zât, Risale-i Nur'un çok eski ve çok sadık ve çok fedakâr bir şakirdidir” diyor.
1935 Eskişehir Mahkemesinde Üstad Bediüzzaman, Milâslı Halil İbrahim'i şöyle müdafaa ediyordu:
"Hem ezcümle Milâslı Halil İbrahim... Bu adam altı-yedi sene evvel benim eski memleketli bir talebem vasıtasıyla bana karşı bir dostluk hissetmiş. Sonra bu üç-dört sene evvel kendi işi için Eğirdir'e gelip Barla'da beni gördü. Hafız Bey ve Hacı Hüsnü gibi meb'uslara verdiğim ve gösterdiğim risalelerimden bir-iki tanesini vermiştim.
"Sonra bu adam Kur'ân'a ve imana fazla iştiyakı olduğundan, musırrane benden imanî eserler isteye isteye ve her bir fırsatta bana selâm ve tebrik mektupları samimî gönderdiğinden dayanamadım. Kendime mahsus yazdırdığım risaleleri ona göndermeye mecbur oldum. Fakat başkalarına göstermemek için üzerlerine 'Mahremdir' diye yazıyordum. Hattâ bir mektubunda onun ısrarına karşı kandırmak için 'Çok yerden benden risaleler istiyorlar, yazacak adamım yok. Bekir sizi tercih edip gönderdi.' Bu mektup da onun ısrarı üzerine bir kandırmaktan ibarettir. Şimdi ben kendi vicdanımla bu zatta iman ve Kur'ân'a karşı iştiyaktan başka bir his bulamadığını ve benim gibi siyasetle hiç alâkası olmadığını ve benim mesleğimden hariç entrikalara kapılmadığını kanaatım geldiğinden, onu da hususî kardaş telâkkî ettim. Kendime has yazılarımı ona da gönderdim.
"İşte on sene zarfında Halil İbrahim gibi iki-üç dostuma hususî ve imanî risalelerimi göndermek elbette, hiçbir cihetle itiraz olamaz. Tesettür Risalesi ise yanlışlıkla ona gitmiştir. Mesmuatıma göre, 'Onuncu Söz'ün şopoğrafla yazılmış tetimmesini 'Onuncu Söz' ile beraber yedi sene evvel hanına gelen bir yolcudan almıştır. İşte bu adamın benim hakkında tesbit edilmeyen suçumdan ona hakikî bir suç ifraz edip ve onun suçundan İnce Mehmed gibi bazı adamlara hisse çıkarmak, elbette Eskişehir mahkemesi gibi kuvvetli hüsn-ü adaleti takip eden yüksek bir mahkeme bunu hoş görmez." (Osmanlıca 27. Lem’a)