Hürriyet aşığı, vatanperver, mütedeyyin, çalışkan, prensiplerinden taviz vermeyen bir fikir ve düşünce adamı olan Namık Kemal’in hayatı, daha ilk yıllarından itibaren il-il dolaşmakla başlayıp sürgünde noktalanır.
Asıl adı Mehmet Kemal olup 1 Aralık 1840'ta Tekirdağ’da doğdu. Babası Müneccimbaşı Mustafa Asım beydir. İki yaşında annesini kaybedince dedesi onu yanına alıp büyütmüştür. Bir memur olan dedesinin sık sık görev yerinin değiştirilmesi Kemal’in düzenli bir okul hayatı geçirmesine imkân vermedi. Bu durum on yedi yaşına kadar devam etti. Ancak, çok fazla ve düzenli olmamakla beraber özel ders alıp kendi gayretleriyle eğitimini tamamlamaya çalıştı.
Sofya’da bulunduğu sıralarda divan şiiriyle ilgilenmeye ve yazmaya başladı. Divan toplantılarına katılması ve şiir yazmasından dolayı kendisine; yazıcı, Kâtip anlamına gelen "Nâmık" mahlası, şair Eşref Paşa tarafından verildi. Diğer yandan da Fransızca öğrenmeye çaba gösterdi. 1857’de İstanbul’a geldi.1863’de Tercüme Odasında göreve başladı. Şinasi ile tanıştıktan sonra Tasviri Efkârda yazılar yazmaya başladı. Tanzimat ve sonrasının en önemli teşekküllerinden olan Yeni Osmanlılara katıldı. Mısır Hidivi Mustafa Paşanın daveti üzerine Ziya Paşa ile birlikte Paris’e gitti (1867). Daha sonra bir müddet Londra ve Viyana’da yaşadıktan sonra İstanbul’a döndü (1870). Londra’da bulunduğu sıralarda Hürriyet Gazetesini çıkardı.
Vatana döndükten sonra İbret gazetesini çıkarmaya başladı (1872). Kısa bir süre sonra gazetesi kapatılıp kendisi de Gelibolu mutasarrıflığına atanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Bu görevden alınınca İstanbul’a dönüp gazetesinin başına geçti. Vatan Yahut Silistre adlı oyunu tiyatroda oynanırken(1873) fazla ilgi görmesinden ve hürriyet, vatan ve İttihad-ı İslâm hakkındaki yazılarından dolayı Kıbrıs’a sürüldü. Magosa Kalesinde 38 ay hapis yattıktan sonra İstanbul’a döndü (1876).
Kanuni Esasi'nin (Anayasa) hazırlanması çalışmalarına katılarak Ziya Paşa ile birlikte çalıştı ve önemli katkılarda bulundu. 93 Harbi başladıktan sonra bir ihbar üzerine tutuklanarak hapse kondu. Kendisine İstanbul dışında görev teklifi yapıldığı halde kabul etmeyip yargılanmayı tercih etti. Mahkemeden beraat ettiği halde Midilli Adasına sürüldü (1877). Sonra buraya mutasarrıf olarak tayin edildi. Buradan sırasıyla Rodos (1884), Sakız (1887) adalarına atandı ve Sakız’da vefat etti (2 Aralık 1888). Böylece Namık Kemal’in hürriyet ve vatan için mücadeleyle geçen 48 yıllık ömrü; kaçış, sürgün, hapis ve yer değiştirmelerle nihayet buldu.
FİKRİ CEPHESİ
Namık Kemal’in yaşadığı dönem birçok fikrin harmanlandığı ve Batılılaşma çabalarının önceki devirlere göre daha yoğun yaşandığı bir dönemdir. Osmanlının toprak kayıplarının artmasına paralel olarak dış müdahalelerin çoğalması Osmanlı idarecilerinin yanında aydınları da yaralamıştır. Bu konuda fikir üreten ve vatanın bütünlüğünün korunmasına katkıda bulunmak için kafa yoranlardan bir tanesi de Namık Kemal’dir.
Ona göre Vatan; Mukaddes Beldeler de dâhil olmak üzere millet, hürriyet, uhuvvet, tasarruf, hâkimiyet, ecdada hürmet, aileye muhabbet gibi ulvi duyguların bir arada toplandığı mukaddeslerle bezenmiş tüm Osmanlı topraklarıdır.
Hürriyet ve vatan aşıkı olan Namık Kemal, aynı zamanda samimi ve mütedeyyin bir Müslüman’dır. Tanzimat ricalini Milletin İslâmi kimliğinin korunup Avrupa’dan alınacak fenlerle takviye edilmesi konusunda sık sık uyarmıştır. O’na göre Avrupa körü körüne taklit edilmemeli, kendi kanun, inanç ve geleneklerimiz terk edilmemeliydi. Osmanlı fikir hayatında Hürriyet ve kanuna bağlı demokrasi üzerine açık bir görüş getirmeyi başaran ilk kişidir.
Namık Kemal, bir yandan kanunlar önünde tüm vatandaşlara eşit haklar tanıyan Osmanlıcılığı, diğer yandan özellikle Batıdan alınacak maddi kalkınma vasıtalarıyla bütünleşerek terakki edecek olan İslam İttihadını savunmuştur. O’na göre siyasi ve ekonomik yönden kalkınmış olan Asya ve Afrika kıtaları batıya alternatif teşkil edecektir. Fakat, bütün bunları gerçekleştirirken milletin iradesinin üstünlüğü esas alınmalıdır. Çünkü bu sayede sağlanan manevi destek kalkınmamıza güç katacaktır. Dahası, Namık Kemal iradenin çoğunluk tarafından uygulanmasını da istibdat saymaktadır.
ŞERİATA MUTLAK BAĞLILIK
Namık Kemal’in bütün görüşlerine esas teşkil eden faktör ise ‘Şeriata mutlak bağlılıktır. Tanzimatçıları da özellikle bu konudaki sapmalarından dolayı eleştirmiştir. Adalet, eşitlik ve hürriyet konuları üzerinde önemle duran Namık Kemal, hukuk konusunda Tanzimatçıların din devlet ayırımı yapmalarını şiddetle eleştirmiş ve bu yüzden dini temelin zedelendiğini ifade etmiştir. Ona göre yapılan hukuki reformlar bu zedelenmeyi arttırmıştır.
Geri kalmışlığın ve ilerleyememenin sebepleri arasında, Avrupa’nın ekonomik ve siyasi nüfuzu karşısındaki yanlış tutumları sayar. Ona göre Osmanlı devleti ebed-müddettir. Bu itibarla İbn-i Haldun’un, devletleri; doğan gelişen ve sonunda ölen canlıya benzeten tezine karşı çıkar ve kabul etmez. Çünkü Osmanlı Devletinin bir gün çökeceğine kesinlikle ihtimal vermez.
ESERLERİ
Şair kimliğiyle tanınmakla beraber gazeteci kimliği ve fikri cephesi ön plandadır. Ölümünden sonra şiirleri bir kitapta toplanmıştır. Vatan yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Celâleddin-i Harzemşah ve Kara Bela adlı tiyatro oyunlarını yazmıştır. İntibah ve Cezmi adlı iki de romanı mevcuttur. Osmanlı tarihini yazma çalışmalarının yanında Fatih, Yavuz ve Selahaddin-i Eyyubi gibi ünlü simaları işleyen Evrakı Perişan, Kanije Savunması gibi tarihi eserler de vermiştir.
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ VE NAMIK "KEMAL’İN RÜYASI"
Bediüzzaman Hazretleriyle Namık Kemal’in ortak özelliklerinin başında hürriyet aşkı gelir. Bediüzzaman, ’Münazarat’ adını verdiği ve Hürriyet, Meşveret, Anayasa, kalkınma gibi konuları sual-cevap şeklinde işlediği kitabında, "II. Meşrutiyetten on altı sene evvel Kemal’in "Rüyasıyla uyandığını" yazar. Orada bahsi geçen Kemal, Namık Kemal’dir.
O zamanın şartlarında siyasi görüşlerin rüya şeklinde sembolik ifadelerle anlatılması bir gelenek halini almış ve bu sayede sansürden kurtulmanın bir yolu da bulunmuştu. Eserde bahsi geçen ‘Rüya’ ise Namık Kemal’in hürriyet, demokrasi, vatan, milliyet ve kalkınma gibi kavramlar çerçevesinde siyasi görüşlerini kamuoyuna sembollerle sunmaya çalıştığı ‘Rüya’ adlı makalesidir. Namık Kemal güya bu rüyayı 1289 yılı Sefer ayının 14. gecesi (24 Nisan 1872) görmüştür. Orijinal nüshasının ilk defa hangi tarihte ve nerede yayınlandığı bilinmemekle birlikte bu Rüya 1908’de Mısır’da İçtihad Matbaasında bir risale şeklinde basılarak yayınlanmıştır.
‘RÜYA’DAN BİR ÖZET VE KISA BAZI PARÇALAR (BÜTÜNÜ 40 SAHİFEDİR):
Namık Kemal bir akşamüstü Boğaziçinde denize nazır bir köşke gider. Garibane pencerenin köşesine oturarak denizi seyre dalar. Yavaş yavaş güneş batar, etraf kararır. Düşüncelerin yoğunluğu, fırtınanın kopmasıyla başlayan yorgunluk sonucu uykuya dalar. Rüyasında kendini bir sahrada bulur. Güneş doğmak üzeredir. O sırada bir bulut belirir ve bir kız içinden doğrulur. Kız hiddetle ufukta görünen dağdan aşağı iner ve vatan evlatlarının yaklaşık yarısının toplandığı topluluğun yanına gelir. Bu kız onun meftun olduğu hürriyetin semavi timsalidir. Hürriyet yüksek bir kayanın üstüne çıktıktan sonra nutka başlar:
Ey sefalete düşmüş insanlar gözlerinizi mahşer sabahında mı açacaksınız?...
Çektiğiniz hakaret yüküne kıyamet günü terazide ağırlığını göstermek için mi tahammül edersiniz?
Heyhat!.. Sani-i Kudret rahmetini temaşa için nazar vermiş. Siz o hakikat maşrıkını setr ediyorsunuz da hayalinizle veya kulağınızla görmeğe çalışıyorsunuz, gözünüz açık iken kör oluyorsunuz… ölü haline gelmişsiniz… fikirlerinizi uyandırmak için sarf ettiğiniz fedakarlık çarşaflarınızı yıkamak için sarf ettiğiniz paraya tekabül etmez…Vücudunuzu rahat döşeğinden uzak tutmayınız…uyuyunuz, uyuyunuz!..
Azizi Zülcelal sizleri dünyevi ve uhrevi saadete mazhar olacak şekilde yaratmış, siz karnınızı doyurmak için evladınızı aç bırakmaya tevekkül adını veriyorsunuz; çalışanlar İlahi sevgiye mazhar iken az bir gıda ile geçinmeyi kanaat zannediyorsunuz; İnsan için her şeyin çalışma ile hâsıl olduğu açık iken çalışmadan el çekmeyi dini ve dünyevi maksat biliyorsunuz. Sürününüz, çok sürmez süründüğünüz yerde toprak olursunuz!
Bu ne haldir ki hanginizle konuşulsa halinizden şikâyet ediyorsunuz. Ama yine hiç biriniz halinizi muhafazadan başka bir şey düşünmezsiniz!
Hürriyet bu ikazlardan sonra çalışkan ve meslek sahibi vatan evlatlarına seslenerek şimdiki çalışmalarının gelecekteki neticelerini göstermek istediğini söyler. Kalabalığın gözleri önünde bir hayal belirmeye başlar:
Şehirler ve yollar aydınlıktır. Köyler, saraylar kadar süslü, kaleler kadar sağlam evlerden meydana gelmiştir. Demiryolları ve caddeler çoğalmıştır. Halkın refah düzeyi çok yüksek olup huzur içinde yaşamaktadır. Milletvekilleri vardır. Mahkemeler adaletle hükmediyor. Herkes her gün yeni bir fikir icat etmektedir. Her isteyen evinde telgraf bulundurabiliyor…
Namık Kemal, bu rüyadan büyük bir lezzet alarak uyanır. O derece hoşuna gitmiştir ki, rüyayı görebilmek gayesiyle tekrar uyumaya çalışır amma; bir daha göremez.
Risale-i Nur Enstitüsü