Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Gülay Pınarbaşı, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin ölmeden önce öldüğünü, kendi cenazesini, tabutunu gördüğünü söyledi.
Bir insanın ölmeden önce ölmüş gibi olmasının tam anlamıyla nasıl olacağını her zaman düşündüğünü belirten Pınarbaşı, Milli Gazete'deki yazısında, "Zira bu bakış açısı ve ruh hali kişiye bir güzellik, olgunluk ve derinlik katar. Her koşanın varacağı bir hedef, bir bitiş çizgisi, son noktası vardır. Her hayat sahibinin varacağı son nokta da ölümdür" dedi.
Ankebut Suresi'ndeki "Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra Bize döndürüleceksiniz” ayetini hatırlatan Pınarbaşı, "Biliyorum, bir çoğunuz ölümden bahsetmemi, ölüm hakkında düşünmeyi istemiyorsunuz. İnsan ruhunda sevilmeyen, istenmeyen şeyleri düşünmemek, yok kabul etmek gibi bir eğilim var. Bu durum özellikle ölüm söz konusu olunca iyice belirginleşiyor. Oysa bu bir kaçıştan başka bir şey değil" şeklinde yazdı.
Bediüzzaman Hazretlerinin "ölmeden önce öldüğü"ne dikkat çeken Pınarbaşı, yazısını şöyle sürdürdü:
"İmanını, derinliğini, Allah korkusunu ve sevgisini her zaman örnek aldığım Sevgili Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de ölmeden önce ölmüş, kendi cenazesini, tabutunu görmüştür:
“Yakın bir zamanda ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, senin dergâh-ı Rahmetinde, cenazemin lisan-ı hâliyle (cenazemin hal diliyle), ruhumun lisan-ı kaliyle (ruhumun söz diliyle) bağırarak derim: El-amân el-amân! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın hacâletinden (utancından) kurtar! İşte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin üzerine durdum. Başımı dergâh-ı Rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryad edip nida ediyorum (sesleniyordum): El-amân el-amân! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın ağır yüklerinden hâlas eyle! İşte kabrime girdim, kefenime sarıldım. Teşyî’ciler (uğurlayanlar) beni bırakıp gittiler. Senin afv ü Rahmetini intizar ediyorum (bekliyorum)...” (Lemalar, 120)