Uzun yıllar herhangi bir spor dalıyla meşgul olmuş ve neticede altın madalyaya kavuşmuş bir sporcunun döktüğü teri bir kavanozda biriktirseydik kim bilir kaç kavanoza ihtiyacımız olacaktı! Sadece bir madalyanın bedeli bu ise ebedi mutluluk ve huzur kaynağı olan cennet yurdunun bir bedeli olmayacak mı?
Rabbimiz cennet karşılığında bizden ne istiyor?
Uzun yıllar atletizm veya uzak doğu sporlarıyla meşgul olmuş bir insanın döktüğü teri bir kavanozda biriktirmek mümkün olsaydı kim bilir kaç kavanoza ihtiyacımız olacaktı! Sadece bir madalyanın bedeli bu ise ebedi mutluluk ve huzur kaynağı olan cennet yurdunun bir bedeli olmayacak mı? Sinema koltuğuna oturup bir filmi seyredebilmek için bile bir ücret ödemesi gereken insan, ebedi bir âlemde cennet koltuğuna oturup, O Güzeller Güzeli'nin cemalini temaşa etme karşılığında bir bedel ödemeyecek mi?
Elbette ödeyecek. Peki bu bedelin adı nedir? Kulluk. Cennete ehil hale gelmenin tek yolu kulluktur. Nasıl ki altın, sarrafın elinde posa ve tortusundan ayrılıp yirmi dört ayar saf altın haline geliyorsa mana âlemimizde saklı bulunan gerçek madenimizi ortaya çıkarmamız, Rabbimizin huzuruna çıkıp Cemalini müşahede etmeye liyakat kazanmamız ve cennete girmeye ehil hale gelmemiz için Allah bizi kullukla mükellef kılmıştır.
İBADET ÇOK MU ZOR?
İbadet etmenin zor yanları vardır ama karşılığında büyük nimetler lütfedildiği için ne kadar zor olsa da değer. Mesela biz ebediyete talibiz. Ebediyyet dediğimiz şey sonsuzluktur. Ve işte biz başta buna talip olmuşuz. Bediüzzaman Hazretleri'nin ifade ettiği gibi bir insana deseler ki sana bin sene mesut yaşayacağın bir ömür verilecek o insan sevinir ama o bin seneden sonra öleceksin dense seneler birer birer kopup gittikçe ve hele hele ilk beş yüz aşıldıktan sonra şimdi baş aşağı gidiyorum der, vicdanı ölümün kıyısına girme havası içinde ah u vah eder, inler. Çünkü insan vicdanı ebed duygusu ve Ebedî Zat'tan başka bir şeyle teselli olamıyor.
Siz bir kuyumcuya gidip, denizin derinliklerindeki bir mercan yatağından çıkarılmış ve dünyada eşi-emsali bulunmayan bir mücevhere talipseniz ve o antikacı sizden bir trilyon istiyorsa o mücevher için herhangi bir çarşı-pazarda satılan incik-boncuk değerinde bir fiyat teklif edemezsiniz. Size, yaptığınız kulluğa bedel dünyanın binlerce sene mesut hayatı bir saat mesut hayatına karşılık gelmeyen cennet hayatı ve bu cennetin de binlerce mesut geçen hayatı bir dakikalık seyrine karşılık gelmeyen bütün güzelliklerin, lezzetlerin kaynağı Cenab-ı Hakk'ın cemalini seyretmeye talipsiniz. Demek ki siz çok pahalı bir şeye talip olmuşsunuz.
ZAHMETSİZ RAHMET OLMAZ
Aslında neredeyse yarısı uykuda geçen bir hayatın çok az bir kısmını Allah'a, ibadet ü taata veriyoruz. Bir bakıma Allah'a bir testi su veriyoruz. Ama O'nun lütfuna bakın ki, buna bedel bize testiler dolusu altın veriyor. Talip olduğunuz şey çok pahalı olduğu için tabi bunun biraz sıkıntısı olacaktır ama testi testi altına karşılık bir testi su taşıma zahmetine de katlanmak gerek.
Mesela ibadetlerin şahı beş vakit namaz, yirmi dört altın seviyesinde olan günlük yirmi dört saatin sadece bir saatini alır. Fakat ebedi bir cennet hayatını insana müjdeler. Günlük sermayesinin yirmi üç saatini bu kısa dünya hayatı için harcayıp da onun bir saatini ebedi hayatı için vermeyen insanın ne kadar zarar edeceği malumdur. O yüzden ibadetlerin zahiri ağırlığı, alınacak karşılık düşünüldüğünde hiç hükmünde kalır.
Malum zahmetsiz rahmet olmaz. Sizce de öyle değil mi?