Habib Yaman'ın haberi:
Risale Haber-ŞANLIURFA
Yrd. Doç. Dr. Adem Ölmez, Sultan Abdülhamid’in Bediüzzaman Said Nursi ile anlaşamadığı noktayı anlattı.
Risale-i Nur Enstitüsü Şanlıurfa Şubesi tarafından düzenlenen “Hürriyet ve İsyan Günlerinde Bediüzzaman Said Nursi” seminerinde konuşan Ölmez, Bediüzzaman Said Nursi’nin 1907’de İstanbul’a gelişinden 31 Mart olayının sonrasında İstanbul’dan ayrılmasına kadar geçen süredeki tarihi olayları ve bu olaylar üzerinde Said Nursi’nin etkisini belgelere dayanarak anlattı.
BEDİÜZZAMAN’I MUHALİF KONUMA TAŞIYAN GERÇEK
Bediüzzaman’ın İstanbul’a ilk gelişinden itibaren, İstanbul’daki ulemaya, siyasilere ve hükümdara karşı kendine has üslubuyla alışılmışın dışında bir duruş sergilediğini belirten Ölmez, Bediüzzaman’ın bu farklılığının kendisini muhalif bir konuma taşıdığını belirtti.
Ölmez, “Bediüzzaman, her açıdan alışılmışın dışında bir görüntü veriyordu. Mesela, ulema ile ilişkilerinde klasik bir İstanbul uleması gibi değildi. Tavırları, kıyafeti ve ilmi vukufiyeti ile kısa sürede farklı ve mümeyyiz vasıflarını kabul ettirdi. Siyasiler önerdikleri parayı kabul etmeyen ve istedikleri biçimde davranış sergilemeyen Bediüzzaman’dan hiçte memnun kalmadılar. Hükümdar ise, doğudan gelmiş ve Doğu bölgelerinin kendisine bağlanması için bir fırsat olarak gördüğü Bediüzzaman’ın fikirlerinden kısa sürede tedirgin oldu. Yani başkentte üretilen statükoya karşı direnen Bediüzzaman, bazılarını rahatsız ederken bazılarını orijinal fikirleriyle etkiledi” dedi.
ABDÜLHAMİD ASKERİ, BEDİÜZZAMAN EĞİTİM ÇARESİ ÖNERDİ
Rahatsız olanlardan birinin de II. Abdülhamid olduğuna dikkat çeken Adem Ölmez, “Çünkü, Bediüzzaman Doğu Anadolu’da eğitim çalışmalarına hız verilmesini isterken II. Abdülhamid bölgedeki sorunların çözümünde öncelikli konu olarak kolluk güçlerinde görüyordu. Yani kendisine sadık aşiretlerin ödüllendirilmesiyle oluşan Hamidiye Alaylarını etkin kılınmasını istiyordu. Bediüzzaman Meşrutiyetin ilan edilerek sorunların bu yolla çözülmesi gerektiğini söylerken, II. Abdülhamid istibdatın devamından yanaydı. İşte bütün bu nedenlerden dolayı, II. Abdülhamid Bediüzzaman’ı İstanbul’dan çıkarmaya ve geldiği yere geri göndermeye karar verdi. Fakat çok geçmeden II. Meşrutiyetin ilan edilmesi ve buna bağlı olarak yeni bir dönemin başlaması Bediüzzaman’ın İstanbul’dan çıkarılmasına gerek kalmadı” şeklinde konuştu.
MEŞRUTİYET VE HÜRRİYETİN ÖNEMİNİ ANLATTI
Yrd. Doç. Dr. Adem Ölmez, seminerini şöyle sürdürdü:
“II. Meşrutiyet yıllarında Bediüzzaman kendisini, Meşrutiyet ve hürriyetin önemini ve İslami açıdan ne kadar önemli kavramlar olduğunu anlatmaya hasretti. Mabeynden gönderdiği telgraflarda Meşrutiyete sahip çıkılması gerektiğini belirtti. Bu çerçevedeki fikirlerini başta Selanik olmak üzere meydanlarda da tekrarladı. Ayrıca gazete yazılarında Meşrutiyetin dinin gereği olan bir yönetim biçimi olduğunu, dört halifenin de bu yolda gittiğini, Meşrutiyetin temel fikirlerinin dört mezhepten çıkarılabileceğini anlattı.
“Bu gelişmelerden sonra, bilindiği gibi 31 Mart olayı yaşandı. 31 Mart Olayına Bediüzzaman, müdahil olmadı. Uzaktan gelişmeleri seyretti. Çünkü gelişmeler istediği gibi değildi. İsyancıların şeriat isteme biçimini onaylamadı. İsyan eden askerlere nasihat ederek onların komutanlarına itaat etmelerini istedi. Bu çabaların sonunda askerlerin bir kısmı isyandan vazgeçti.
BEDİÜZZAMAN, MEŞRUTİYET KARŞITLARIYLA BİRLİKTE TUTUKLANDI
“İsyanın onuncu gününden sonra, Hareket Ordusunun İstanbul’a gelerek isyancıları bastırmasından sonra Bediüzzaman İstanbul’dan ayrıldı. Bu sırada İstanbul karmakarışıktı. Kimin suçlu kimin masum, kimin Meşrutiyetçi kimin istibdatçı olduğunu anlamak mümkün değildi. Olağanüstü bir durum yaşanıyordu. İstanbul’da isyancılardan sonra ikinci bir kasırga esiyordu. O da Hareket Ordusuydu. Böyle bir ortamda konuşmaların mantıklı çerçeve içerisinde gerçekleşmesi mümkün değildi. Bundan dolayı Bediüzzaman İstanbul’u terk etti.
İstanbul’da bütün varlığıyla meşrutiyeti savunan Bediüzzaman, meşrutiyet karşıtlarıyla birlikte İzmit’te tutuklandı. Bilahare İstanbul’a getirilerek bir süre Bekir Ağa bölüğünde tutulduktan sonra, mahkemeye çıkarıldı.
“Bediüzzaman mahkemede bugün bizim Divan-ı Harbî Örfî diye bildiğimiz o muhteşem savunmasını yaptı. Savunmadan sonra da beraat etti. Bilindiği gibi, bu mahkemelerde pek çok kişi idam edilmiş, pek çok kişide sürgüne gönderilmiştir.