Pazar günü, Said Nursi'nin 50. Ölüm Yıldönümü Sempozyumu'na katıldım. Özgürlüklere duyarlı, farklı kimliklere saygılı insanlarla karşılaştım. Bediüzzaman'ın öğretisi, onları, demokratik ilkeleri samimiyetle benimsemeye sevk etmişti. İslâm tarihinden kıssalar, hadisler, Said Nursi'nin yorumuyla birleşmişti:
-Benim kavmimin efendisi, onun hizmetkârıdır.
-Benim için hürriyet, ekmek kadar önemlidir.
-Din siyasete alet edilemez; edilirse din yozlaşır.
-Hz. Muhammed, zorlayan değil, tebliğ eden olmuştur.
-Kölesi Zeyd'i azat etmiştir.
-Hz. Muhammed halife tayin etmemiş, ehil ve liyakatlı olanın seçilmesini istemiştir.
Nur cemaati, demokrasi düşüncesiyle bütünleşmiş; bununla beraber, cumhuriyetin dine karşı tavır almasını ve farklılıkları gözetmeden Türk milliyetçiliği üzerine oturmasını eleştiriyorlar.
Bir başka tesbitim de şu: Mehmet Kutlular, eskiden olduğu gibi, Demirel ile yakınlığını ve Demokrat Parti çizgisini sürdürmekle birlikte, cemaat, 28 Şubat'taki kırılmadan sonra, çoğunlukla, AK Parti'nin yolunu benimsemiş.
***
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra, Said Nursi'nin mezarı açılıp, naşı bilinmeyen bir yere nakledildi. Devlet, eserleri ve düşünceleriyle konuşan ve zamanına göre çok ileri fikirler ortaya atan bu kişiden yaşarken korkmuş, onu cezaevine göndermiş, sürgüne yollamıştı. Öldüğünde de, rahat bırakmadılar. Kabrinin bir ermiş türbesine dönüşmesinden endişe duydular. Mezarını yok ettiler ama, düşüncelerinin yaşamasını engelleyemediler.
Sabah