Risale Haber-Haber Merkezi
Tâhirî Mutlu ağabey 3 Nisan 1977 tarihinde vefat etmiştir, rahmetle anıyoruz. Bu vesile ile kendi sesinden birebir olarak çözdüğümüz, 1943 Denizli hapishanesini anlatan hatıralarından bir kısmını Risale Haber okuyucuları ile paylaşmak istiyorum.
Ömer Özcan
Tâhiri Mutlu 1943 Denizli hâdisesini anlatıyor
Denizli mahkemesini başlatan Vali’nin babası Hâfız ve Kurân Hocası, Savcı ise vaktiyle medrese hocasıydı
Denizli hâdisesi malûm biliyorsunuz ki Beşinci Şua’nın sebebiyle meydana geldi. Beşinci Şua Denizlinin Homa Nahiyesinde ele geçiyor. Sonra baş Müdde-i Umumi’nin ve Vali’nin haberi oluyor, Homa’ya gidiyorlar. Denizli baş Müdde-i Umûmisi vaktiyle medrese hocası imiş. Vali de Ispartalı, babası Faik Hoca derler onun oğlu ve hafızdır da. Mütemadiyen Kur’an yazar, onunla meşgul olurdu. Öyle mübarek bir zattı babası.
Müdde-i Umûmî Valiye, “efendim bunda bir şey yok, ehemmiyeti yok bunun. Bu ufak bir sivilcedir, biz bunun başını kopartırsak bu büyür” diyor. Vali “Yook! Bak Süfyan demiş, deccal demiş” diyor. Neyse 9 Ramazan günü beş kardeşimize tevkif kesiyorlar. Başta Üstad Hazretleri, Hüsrev, Rüştü, Nuri Benli… Ondan sonra peyderpey bizleri de topluyorlar. Biz hep Isparta’da birikiyoruz. Vakta ki Üstad geldi, Kastamonu’dan evraklar tekemmül etti; bir gün sabah “sizi Denizli’ye sevk ediyoruz” dediler. Herkes yükünü sırtına aldı, hapishaneden istasyona gidiyoruz, neyse istasyona vardık. Bir gün evvelden içinde saman gelen bir vagona doldurdular bizi, 65 kişi hepimizi birden, bütün eşyalarımız da içeride. Kapattılar demirini. Tavanda küçük pencere var tâ yukarıda, oradan rüzgârın tesiriyle saman geliyor üzerimize. Bu bir şey değil de insan büyük hacetini tutabilir bir dereceye kadar; fakat ufak zarureti imkânı yok tutamaz. Bereket versin ki bir kardeşimiz Allah’tan bir testi almış. Biz onu bir yere koyduk zarurî olanlar orada def ettiler.
Akşama yakın Denizli’ye vardık. Bizi hapishaneye götürüyorlar, atın üstünde böyle gidip-gelen kumandandı herhalde. Denizli hapishanesi şehrin içindeymiş, yeni bir tane yapılmış, şehrin çok dışına çıkarmışlar. Hazret-i Üstad 75-80 yaşlarında ihtiyar Hasan Bey var onunla kelepçelendi. Hazret-i Üstadın sırtında gibi gidiyordu, yürümeye vakti yoktu Hasan Bey’in, o kadar ihtiyar. Neyse vardık hapishanenin önüne oturduk, eşyaları taharri ediyorlar, ekmek filan götürmüştü bazı kardeşler. Bunların hepsini bir torbaya kovuverecek hale getirdiler.
Denizli Hapishanesindeki hizmetler
Hapse girdik, ilk işimiz akşam namazını kılmak oldu orada. Bazı kardeşler, sabahtan akşama kadar abdestini tutabilenler kılmışlardı. Olmayanlar zaruri bekledik. 32 kişi bizi bir koğuşa verdiler, bir yer bölünmüş orada. Hapishane aynı tayyare biçiminde; iki tarafı mevkuf, hafif ceza; arkası kuyruğu ağır ceza; önü gardiyan, müdür vs. Biz orada üst üste yattık. Sabahleyin ezan, namaz, ezkâr olarak: Salât-ı Nârîye hatim, 4444 kere, 32 kişiyiz, herkes okuyabildiği kadar okurdu. Santral Sabri Hoca âlimdi o duasını yapardı.
Bizim için demişler: “Bunlar toplu isyan edecekler; şöyle adamlar, böyle adamlar...” diye bizim aleyhimizde mahpuslara propaganda yapmışlar. Mahpuslar bakıyorlar; bunlar ezan okuyorlar, namaz kılıyorlar, yiyorlar, yatıyorlar. “Bunlardan ne zarar gelecek” diyorlar. Bunlar “biz de Müslümanız, biz de namaz kılalım” demeye başladılar. Biz koğuşumuzda diz dize duruyorduk. “Sizin odanız var mı?” “Var” dediler. “Bizde imam çok, siz hazırlanın size beş vakit kıldırsınlar” dedik. Onlar da başladılar Elhamdülillah namaz kılmaya. “Efendim biz Kur’an okuyacağız” “buyrun hemen” dedik. O idamlıklar falan çoğu beraat etti çıktı, bu halde Elhamdülillah günden güne ilerliyordu.
Bizi oraya; o zamanın Reis-i Cumhuru 1944’de onun planı varmış hakikaten. Fakat Cenab-ı Hakkın inayeti ile biz girdikten 5-10 gün sonra “Turancılar” diye bir şey çıktı, onlar girdi, bizi unuttular. Kendi kendilerine uğraşmaya başladılar.
Mahkemede akşam namazı gireli hayli müddet oldu. Hz. Üstad yerinden kalktı dedi: “Ben namaz kılacağım.” “Efendim kaza…”
Nihayet mahkeme başladı. Bizi bahçelerden götürüyorlardı. Hemen adliyenin önüne çıkıyoruz, hemen bizi içeri sokuyorlardı, bizi halka göstermiyorlardı, korkuyorlardı. 65 kişiyi böyle ikişer ikişer...
Mahkemede akşam namazı gireli hayli müddet oldu. Hazret-i Üstad yerinden kalktı dedi: “Ben namaz kılacağım.” “Efendim kaza…” “Olmaz!” dedi, doğruldu ve gitti. Hâkim mübaşire dedi, “Git, namaz kıldır getir.”
En çok hoşuma giden Hazret- i Üstad gece kalkar ezkârını okurdu. Hapishanede çatı bir olduğundan ses… Üstad biraz sesli okurdu. Ben de giderdim kapının önüne, demir kapının önüne, orada yanında gibiymişim gibi... Yani ben dinlerdim çok muhrik bir sesi vardı, çok fevkalade idi. Bundan 26 sene evvel. Vefatından 13 sene daha evvel. Ondan çok istifade ederdim Elhamdülillah.