Risale Haber-Haber Merkezi
(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Barla Lâhikası adlı eserinden bölümler.)
Eğirdir Müftüsüne son ihtar
(Bir kardeşimiz olan Hakkı Efendinin hatırı için lâyık olduğu şiddeti bırakıp gayet mülayim bir surette ihtar edildi.)
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ 1
Eski bir dost ve ilim noktasında bir arkadaş olmak üzere sizinle bir hasbıhal edeceğim. İkimize taallûk eden mühim bir musibet-i diniyeyi size haber veriyorum. Bunun telâfisine mümkün olduğu kadar beraber çalışmalıyız. Şöyle ki:
Zâtınız, herkesten ziyade hizmetimize taraftar ve hararetle himayetkâr olmak lâzım gelirken, maatteessüf, meçhul sebeplerle, aksimize tarafgirâne ve bize karşı soğukça rakîbane baktığınızdan, oğlunuzu bu köyde yerleştirip ona dost-ahbap buldurmak için çalıştınız. Neticesinde, burada öyle bir vaziyet hasıl olmuş ki, mahiyetini düşündükçe senin bedeline ruhum titriyor. Çünkü, Es-sebebü ke’l-fâil kaidesince, bu vaziyetten gelen günahlardan, seyyiattan siz mes’ulsünüz.
Zehire tiryak namı vermekle tiryak olmadığı gibi, zındıka hissiyatını veren ve dinsizliğe zemin ihzar eden bir heyetin vaziyetine, ne nam verilirse verilsin, Genç Yurdu denilsin, hattâ Mübarekler Yurdu denilsin, ne denilirse denilsin, o mânâ değişmez. Başka yerlerde, Genç Yurdu ve Türklük Meclisi, Teceddüt Mahfeli gibi isim ve ünvanlarla bulunan heyetler, başka şekillerde zararsız bir surette bulunabilirler. Fakat bu köyde, madem sekiz senedir ki, sırf esâsât-ı imaniye, usul-ü hakaik-i diniyeyle meşgulüz. Elbette, bu köyde bize karşı muannidâne bir heyetin takip edeceği esas, imansızlığa ve usul-ü diniyeye muhalif, hatta zındıka hesabına bir hareket yerine girer. Bilinsin bilinmesin, netice öyle çıkar. Çünkü, bu havalide umumca tebeyyün etmiş ki, siyaset cereyanlarıyla alâkadar değilim; belki yalnız hakaik-i diniyeyle meşgulüz. Şimdi burada birisi bize muhalif hareket etse, hükûmet hesabına olamaz; çünkü mesleğimiz siyasî değil. Hem yeni bid’alar hesabına da olamaz; çünkü hakikî meşgalemiz esâsât-ı imaniye ve Kur’âniyedir.
Hem resmî Diyanet dairesinin emirleri hesabına dahi değil; çünkü emirlerini tenkit ve muhalefet meşgalesi bizi kudsî hizmetimizden men ettiği için, o meşgaleyi başkasına bırakıp onunla meşgul olmuyoruz. Mümkün olduğu kadar o emirlere karşı temas ettirmemeye çalışıyoruz.
Öyleyse, sekiz sene bu cereyan-ı imanî merkezi olan bu köyde, bize karşı muhalefetkârâne ve mütecâvizâne vaziyet alan, ne nam verilirse verilsin, muhalefeti zındıka hesabına ve imansızlık namına kaydedilecek.
İşte, sizin ilminize ve makam-ı içtimaînize ve mensab-ı fetvanıza ve bu havalideki nüfuzunuza ve evlât hakkındaki müfrit şefkatinizden gelen teşvikkârâne muavenetinize istinad ederek, burada hem beni, hem seni pek ciddî alâkadar edecek bir vaziyet vücuda geliyor.
Ben kendim burada muvakkatım; ıslahına da mükellef değilim; belki bir derece mesuliyetten kurtulabilirim. Fakat zâtınız hem sebep, hem nokta-i istinad olduğunuzdan, o vaziyetten gelen müthiş meyveler defter-i a’mâlinize geçmemek için, herşeyden evvel bu vaziyeti ıslah etmelisiniz. Veyahut oğlunu buradan çek. O daimî senin mânevî zararına günah işleyecek tezgâhı tebdil etmeye çalış. Zâtınıza bu tezgâhın mahsulâtından nümune olarak, sizin hesabınıza, bana muhalefet suretinde gelen yalnız iki küçük nümuneyi göstereceğim:
Birincisi: Beni haddimden çok fazla hüsn-ü zanda bulunan ve harekâtımı herkesten ziyade hak telâkki eden bir ehl-i ilim, sana itimaden, oğlunuza meslekçe dostluk etmiş. O adam birgün yanıma geldi. Hususî odamda namazımı kılmak vakti geldi. Benimle beraber cemaatle kılmak onun yanında çok ehemmiyetli olduğu halde, gizli ezân-ı Muhammedîyi işitmekten kulağı müteneffirâne, havftan gelen bir istikrah ile, kalktı, kaçtı. Bu işe sen fetva ver! Fahr-i Âlemin (a.s.m.) en nuranî, leziz, kudsî kelimâtını işitmekten kaçan bir kulağın altında olan kalbde bulunan iman, ne hale girdiğini sen söyle!
Bu böyle olsa, başka cahil yahut gençler, o meslekte nasıl boya alırlar, kıyas ediniz, benimle beraber bu işe ağlayınız.
İkincisi: Bir dostum vardı, takvâsı ifrat derecesindeydi. Benim yanıma geldiği vakit, âhirete ait en güzel parçaları bana gösteriyordu ve ihtar ediyordu. Zâtınız onu bir derece benden soğutmak ve senin oğluna dost yapmak suretinde onunla konuşmuşsunuz.
İşte o zât, o telkinattan sonra geçen Ramazanda birgün, bana Hülâgû ve Cengiz vâkıalarını okutmak için gösterdi. “Aman, bunları oku” dedi. Ben kemâl-i taaccüp ve hayretten dedim: “Kardeşim, sen divane mi oldun? Benim Delâil-i Hayrâtı okumaya vaktim yok. Böyle zalemelerin sergüzeşt-i zâlimânelerini bu Ramazan-ı Şerifte bana okutmak hissini nereden kaptın?” dedim. Haftada iki defa yanıma gelen o has dostumu, iki ayda bir defa daha göremedim. Fakat hakkında inâyet vardı, o halden kurtuldu.
Her neyse... Bu neviden olan elîm hâdiseler çoktur. Hakikatli bir kardeşimin neseben kardeşi olduğunuzdan, haşînâne değil, mülâyimane bir surette olan bu dertleşmekten gücenmeyiniz. HAŞİYE
Said Nursî
1 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
HAŞİYE : Hiç kimseye söylemediğim, hattâ düşünmesini de istemediğim, Kur’ânî hizmetimize zarar veren bir hâleti söyleyeceğim: Zâtınız, bir zaman bize dost göründüğünüzden, senin oğlun talebe gibi yanıma geliyordu. Ciddî istifadeye çalışıyordu. Değil bana sıkıntı vermek, belki ihtaratımı, ciddî telâkki ediyordu. Vaktâ ki zâtınız bana karşı rakibâne bir vaziyet aldınız; oğlunuz da o vaziyetin tesiriyle öyle bir şekle girdi ki, en muti talebeden, en merhametsiz bir düşman vaziyetine geldi. O zamandan beri çektiğim sıkıntıların ve hizmet-i Kur’âniyemize gelen zararların kısm-ı azâmı, oğlunuzun yüzünden ve senin o rakibâne vaziyetinden geldiğine şüphe kalmadı. Senin nüfuzun ve şerefin olmasaydı, oğlun böyle şeylere müdahale edemezdi. Her neyse... Sizi bütün bütün gücendirmemek için kısa kesiyorum. Kardeşim Hakkı Efendinin hatırı için ben hakkımı helâl ederim. Fakat bizi istihdam eden ve hizmetine kabul eden Kur’ân-ı Hakîmin darbesinden korkmalı; belki o helâl etmez.
Devam edecek
ÖNCEKİ BÖLÜMLER
Lâhika mektupları hizmet-i Kur’âniyenin esaslarını ders veriyor
Hulûsi Bey ve Sabri Efendinin mektuplarının Risale-i Nur'a dahil edilmesinin beş sebebi var
Üstadın vazifesinin bitmediğine dair burhanlar
Risale-i Nur mektuplarının bendeki tesirleri
Size bu eseri yaptırtan o Nurları ayak altında bıraktırmaz
Ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim
İhtiyaca ve hâl-i âleme göre yazdırıldığına asla şüphe kalmamıştır
Doğrudan doğruya nur-u Kur’ân olan mübarek Sözler
On Dokuzuncu Mektup ile yeniden hayata dönmüş gibi oldum
Eserleriniz güzel bir Üstad, ulvî bir mürşid olacak
Bu hakaikle Avrupa ehl-i dalâletine de meydan okunur
Allah bu Nurları âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir
Risaletü’n-Nur’un dinleyicileri arasında 88 yaşında bir hoca vardı
Bu eserler bütün cemaatlere daima mazhar-ı takdir oluyor
Yeğeni Abdurrahman'dan Said Nursi'ye: Aziz Mamo
On Dokuzuncu Mektup, ruh ve kalb-i âcizîyi gül ve gülistanlığa çevirdi
Müşrik ve münkirleri mağlûp ve ilzam eden son sistem malzeme-i cihadiye
Beşerin ayağını kaydıran şu asırda Nur fabrikasından her nevi teçhizat alınmalı
Avrupa meftunlarına atılan topun elmas güllelerini gördüm
Cenâb-ı Hak sancak-ı Muhammedî (asm) tahtında cümlemizi haşreylesin
O söz felsefenin çıkmazına sapan gafil ve âsilere müthiş bir darbe gibi çarpıyor
Otuz Üçüncü Sözünüzle kalbimi tedavi buyurmanızı istirham eylerim
Zaman olur ki herşey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor, işte ilacı
Nur deryasından içmek isteyen bunları alsa dahi kalp ve ruha kâfi
Sözlerinizi insafla okursa tevbeye mecbur olacağına kat’iyen ümitvârım
Güzellik yazılarımızda değil, i’câz-ı Kur’ân’dan olan nurlu Sözler’e aittir
Isparta’nın intibahına sebep olan Âdilcevazlı Bekir Ağanın duyguları
Onuncu Söz'ü aldığım dakikada bir ağacın altına gittim
Benim için buna ruhsat veren Cenâb-ı Hakka milyarlarca hamd ediyor ve şükrediyorum
Mirac gibi bir şâheser karşısında apoletleri sökülmüş bir kral vaziyetine düşer
Bendeniz, doktorların düşündüğü gibi düşünmüyorum
Bu kardeşinizde, Üstadının bazı hasletlerinden vardır
Risale-i Nur, Avrupa’ya karşı Kur’ân’ın parlak bir güneş olduğunu gösterecek
25. Söz 'Yaş ve kuru ne varsa Kur'an'da yazılmıştır' ayetini ispat ediyor
Envâr-ı Kur’âniye burhanlarından Sözler kalbimi nurlandırıyor
Bahtiyar kardeşim Hüsrev, o menzili çok güzel süslendirmişsin
Herkesten ziyade hasta olan, maddî ve gâfil doktorlardır
Şu tevafukat-ı acibe başka kitaplarda bulunur mu?
Cumartesi günü, saat on bir buçukta müjdeli ve mübeşşir eseri aldım
Bir zerrede kâinatın saltanatının küçük nümunesi mevcuttur
Hz. Muhammed’in (asm) muazzam mucizesi elimizde değil mi?
Yirmi Üçüncü Söz insanlara insanlıklarını ihtar ediyor
Aradaki hâinlerin engel olmaları, şüphesiz çok müteessir ediyor
O mektubu valideme okudum, gözlerinden yaşlar dökülüyordu
Risalelerin her birisinin nurları bir, güzellikleri ayrı
Gözlerimden dökülen yaşları risaleleri okumakla teskin edebiliyorum
Üstadıma kendi elimle Kur’ân-ı Kerîmi yazıp takdim etmeyi çok arzu ediyorum
Ey Üstad! Eserlerin seni nâmınla beraber yaşatacaktır
Manevî iplerle bağlanmış bir cemaat efradının sevini hissediyorum
Bazıları soruyor, Nur eczahanesinde ne gibi tedaviler var?
Emsâli görülmemiş hakikatleri Hazret-i Kur’ân’dan istiyor
Kötü alimlere çok mükemmel ve manevî tokat aşk ediyorsunuz
Binbaşı Âsım Beyin Risale-i Nur şiiri
Bu Sözler, şükür nehrinin menbaına şükür dağının tepesine götürüyor
Rahmet-i İlâhiyeye, Üstadımız elyak ve elhak memur ve vasıta olmuştur
Nur talebelerinin bu hali bir alâmet-i muvaffakiyettir
Üstadım, imanımı balyozuyla kırarak kurtardı
Üstadım, Kur’ân denizindeki definelerini meydana çıkarmıştınız
29. Mektuptaki o bölüm beni derin derin tefekküre sevk eyledi
Kâinatın sırlarını açan anahtarları bu fakire veren o risalelerdir
Hattat ve şair Ahmed Galib'in Sözler ve Bediüzzaman şiiri
Zahiren otuz üç adet, mânen otuz üç milyon elmas, inci ve mücevherat
Bazan yoruluyorum, nefsimi ruhum vazifeye davet ediyor
Medar-ı tesellîmiz Erhamü’r-Râhimîn’in bize kavuşturduğu hakikatlerdir
Tarikatı anlatan bu risaleyi çok ehemmiyetli buluyorum
Üstadım, Kur’ân-ı Hakîmin son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz
O risale Ulemâü’s-sû’ ahzâbına şedit bir tokattır
Bu hafta sevincim ve şevkim pek ziyade idi
Kur’ân-ı Azîmüşşâna fedâ olan bu baş, başka yere eğilmeyecek
Nasuhîzade Şeyh Mehmed Efendiden Bediüzzaman'a şiir
Gönül şöyle arzu ediyor: Bu fakir, siz Üstadımdan evvel kabre girsin
Hafız Ali'nin şehid olacağını hissettiği yazısı
Bu nurlu eserler hem okşamak, hem korkutmak gibi iki zıt tesiri hâizdir
Rica ederim gücenmeyiniz hediyenizi bunun için kabul edemedim
Bediüzzaman Said Nursi'den talebelerine ciddi kardeşlik uyarısı
Ancak ve ancak i’câz-ı Kur’ân’ın o büyük denizinin reşhasıdır
İki haftadır Sırr-ı inna ateyna risalesini okuyor ve elimizden bırakmıyoruz
Müftü 'Hiç kimsenin muktedir olmadığı hakaiki Kur’ân’dan bulup çıkarmışlar” diyor
Sözler ve Mektubat'ın en harika vasfı bu ince noktada
Nasıl o Hâlık-ı Zülcelâle nihayetsiz bir minnettarlıkta bulunmayalım ki
Üstadımın tavsiye buyurdukları kestirme, Kur’ânî ve nurânî caddedir
Bu Sözün en son tevafukatını göstermesi de ayrıca bir tevafuktur
Bu risale zulümatlı günlerin veda etmekte olduğunu ihbar ediyor
Bediüzzaman: Hatâmı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım
Risaletü’n-Nur'un herbirisi birer mürşid-i ekmeldir
O ibare, Eski Said’i Yeni Said’e çevirmesine sebebiyet vermiştir
Koca bir dairenin maddî ve manevî ağır yükü altında tek başıma kaldığımdan çok bunalmıştım
Risale-i Nur’u görseler, kabul edip sarılacaklar
Asrın yaralarından, mânevî doktora muhtaç bir gencin mektubu
Ehl-i tarîkatla birleştik, şimdi Sözler’i çok okuyoruz
İns ve cin canavarlarından kurtulmak için Sözler’in herbiri tahassungâh
Hazret-i Mevlânâ Hâlid ile Üstad Bediüzzaman'ın 100 yıllık tevafukları
Sûre-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu, yağmur kâfi miktarda yağdı
Risale-i Nur’un şakirtleri öyle bir caddeye girmişler ki
İttiba-ı sünnet risalesinde akıl açılan kapılardan içeriye giriyor
Hazret-i Kur’ân hadimlerini muhafaza ve himaye ettiğini gösterdi
Bu risale, hüdhüd-ü Süleymanî tarzında, kalbi biaynihî gösteriyor
Bu ilaçlarla mânevî yaralarımızı o kadar güzel ve çabuk tedavi ediyorsunuz ki
Bu nurlar öyle manevî gıdalar ki, herkesi, her an doyurmaya kâfi
Ah Üstadım ne vardı, insanlar ya göründüğü gibi yahut olduğu gibi görünselerdi!
Akıl ve kalb 'Sadakte ve bilhakkı natakte' diye tasdik ediyorlar
Sünnet-i Seniyye'yi anlatan risaleler okunmaya doyulmaz
Fatiha'daki sır öyle bir düğme olarak gösteriliyor ki
İşte o vakit secde-i şükrana kapanarak ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor
Şimdi hayatım çok zevklidir Sözler’in tetkikatıyla meşgulüm
Kur’ân-ı Azîmüşşândan aldığım nurlu ilham-ı İlâhîden doğmuştur
Mü’minim, Elhamdülillâh Müslümanım diyen ittibâ-ı sünnet etmeli, sünnete yapışmalı
Gayemiz neşr-i envâr-ı hakaik-i Kur’ân’dır
Şems-i hidayetten neşr-i envâr eden Sözler hakikat âleminin çarşısıdır