İbrahim Mert'in haberi:
RİSALEHABER-Araştırmacı-yazar Müfit Yüksel, Bediüzzaman hazretlerinin ağabeyi Merhum Molla Abdullah'ın el yazısı hattı İle yazdığı "Ma'fuvât Şerhi"ni yayınladı.
Risale Haber'e konuşan Yüksel, Molla Abdullah'ın söz konusu yazıda, daha çok Süleymaniye ve Erbil'de yaşayan ve Mekke Medine ulemalarından da olan Berzenci'lere sorular sorduğunu belirtti. Yüksel, "Ma'fuvât Şerhi"nin fıkıhla ilgili konuların istisnalarını içerdiğini söyledi.
Molla Abdullah'ın hattının okunaklı ve düzgün olması dikkat çekti.
MOLLA ABDULLAH VE BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ HAKKINDA
Risale-i Nur'un çeşitli yerlerinde Said Nursi Hazretleri, Molla Abdullah'tan bahseder. Tarihçe-i Hayat'ta daha küçük yaşlarda aralarında geçen ilmi kıyaslamayı aktaran Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikası'nda da "Hayali Ziyaeddin" bahsini anlatır:
BÜYÜK KARDEŞİNE DERS VERDİ
Şirvan’daki biraderinin yanına gitti. Orada büyük kardeşiyle ilk görüşmede aralarında şöylece kısa bir muhavere cereyan etti.
Molla abdullah: “Sizden sonra ben Şerh-i Şemsî kitabını bitirdim, siz ne okuyorsunuz?”
Bediüzzaman: “Ben seksen kitap okudum.”
Molla abdullah: “Ne demek?”
Bediüzzaman: “İkmâl-i nüsah ettim ve sıranıza dahil olmayan birçok kitapları da okudum.”
Molla abdullah: “Öyleyse seni imtihan edeyim.”
Bediüzzaman: “Hazırım, ne sorarsanız sorunuz.”
Molla abdullah, biraderini imtihan eder. Kifayet-i ilmiyesini takdir ile, sekiz ay evvel talebesi bulunan molla Said’i kendisine üstad kabul etti ve talebelerinden gizli olarak küçük biraderinden ders almaya başladı. Ve bittabi, daha evvel okuttuğu kardeşini kendisine üstad yaptığını sezdirmiyordu. Nihayet talebeler, molla abdullah’ın molla Said nezdinde ders okuduğunu kapıdan, anahtar deliğinden gizlice görünce taaccüp ederek sormuşlarsa da, Molla abdullah cevaben, “Nazar değmemek için, ben ona ders veriyorum” demiş ve talebelerini aldatmıştı.
HAYALİ ZİYAEDDİN OLAYI
Bundan kırk elli sene evvel, büyük kardeşim molla abdullah (rahmetullahi aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum.
O merhum kardeşim, evliya-i azimeden olan Hazret-i Ziyaeddin’nin (k.s.) has müridi idi. Ehl-i tarikatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse makbul gördükleri için, o merhum kardeşim dedi ki:
“Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılâı var.” Beni onunla raptetmek için çok harika makamlarını beyan etti.
Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübâreki senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünkü, Sünnet-i Seniye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana hâlis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak, bilâkis daha ziyade hürmet ve takdirle bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.”
Benim o kardeşim insaflı ve müdakkik bir âlim olduğu için, benim nokta-i nazarımı kabul edip takdir etti.