Said Nursi’nin anlayışı liberallerden ileri

“Risale-i Nur ve siyaset” ilişkisini uzmanlara sorduk. 11. konuğumuz Siyaset Bilimci Muhammed Olgu

Röportaj: Kemal Benek-Risale Haber

“Risale-i Nur ve siyaset” ilişkisini uzmanlara sorduk. 11. konuğumuz Siyaset Bilimci Muhammed Olgu

ÜSTADIN DEMOKRATLIK ANLAYIŞI LİBERAL DEMOKRAT ANLAYIŞIN ÜSTÜNDEDİR

Risale-i Nur'a göre Demokratlık nedir?

Risale-i Nur’dan çeşitli mektuplarda ve Eski Said dönemindeki eserlerden anladığım kadarıyla demokratlık, demokrasiyi diğer yönetim biçimlerine nazaran bir toplumun temel yönetim biçimi olarak algılamış ve toplumsal taleplere katı determinist bir bakış açısıyla değil vicdanla yaklaşan bir kişi demektir.

Demokrasi dediğimiz şey “kratos”un yani siyasal iktidar şeklinde tezahür eden gücün, “demos”un elinde olması, yani halk tarafından gücün kullanılması demektir. Demokrat olan gücün halk tarafından temsilciler eliyle kullanılmasına taraftar olur. Üstad, eski Said döneminde Meşrutiyet-i Meşrua kavramını kullanır. Bu kavrama göre, kişi başkalarına ve kendine zarar vermediği müddetçe her istediğini yapmakta hürdür. Bu kavram bugünkü demokrasi anlayışının daha ötesinde olan bir kavramdır. Kişinin başkasına zarar vermeden her istediğini yapmak şeklindeki tanım yanlıştır. Aynı zamanda kendisine de zarar vermemesi gerekir. Buna göre kişinin özgürlüğünü kamusal anlamda kanunla ya da erk ile, bireysel anlamda da vicdanla sınırlamak gerektir.

Vicdanın dört önemli unsurunu zikreder Üstad Mesnevi-i Nuriye’de, İşaretül İcaz vs. yerlerde. Bunlar, adalet, merhamet, şefkat ve hamiyettir. Bu konu çok önemli. Bu anlayış son zamanlarda yeni yeni ortaya çıkan ve özellikle Etyen Mahçupyan gibi düşünürlerin de savunduğu demokratlık anlayışına uygun bir yaklaşımdır. Bu demokratlık anlayışı klasik liberal demokrat anlayışın farklı bir anlayışı yansıtır. Üstad demokratlık anlayışı liberal demokrat anlayışının üstündedir.

ÜSTAD AHRARLIĞI DİNE TARAFTAR BİR YAKLAŞIM OLARAK İFADE EDER

Risale-i Nur'a göre Ahrarlık nedir?

Ahrar, bilindiği üzere hürriyetçi bir yaklaşım tarzıdır. Despotluğa karşı hürriyeti, tek adamın yönetimine karşı halkın temsilcilerinin oluşturduğu meclisi, komiteciliklere karşı siyasal partileri, devletin kısıtları yerine ferdin teşebbüs hürriyetini savunan bir anlayıştır. Üstad’ın ortaya koyduğu anlayış Ahrar Fırkası’nın savunduğu klasik liberal görüşleri de aşar. Zaten “insanoğlu hür oldu ama yine Abdullahtır” der. Ki bu yaklaşım Ahrar Fırkası’nın yaklaşımını de eleştiren bir yeni bakış açısıdır.

Üstad ahrarlığı, demokrasiye taraftar, dine taraftar, anarşiliğe düşman, toplum için kişinin hakkını feda etmeyen yani azınlık haklarını çoğunluğa karşı koruyan, halka hizmeti esas alan bir yaklaşım olarak çeşitli yerlerde ifade eder.

“MÜSBET HAREKET” BU TARZ BİR SİYASETİN YÜRÜTÜLDÜĞÜ BİR HAREKETTİR

Risale-i Nur'a göre siyaset nedir ve nerede durulmalıdır?

Risale-i Nur’a göre siyaset, günlük politika anlamında menfaat temeline oturmuş, çıkarcı, tarafgir ve hakkın hatırı yerine kendi tarafgirinin hakkını ali tutan bir canavardır. Bu yaklaşım tarzı dışında bir de siyasete geniş bir açıdan bakan, siyasi partilerin dışında sivil toplum örgütü ve toplumsal temelli hak ve hakikat arama emelini ortaya koyan siyaset var ki, bu siyaset biçiminin esas tutulması gerekir. Bu siyaset biçiminde hak arama eksenli bir duruş sergilenir.

Esasen “müsbet hareket” bu tarz bir siyasetin yürütüldüğü bir harekettir. Bu harekette halkın ali menfaatleri hedef maksat ittihaz edilir. Ve siyasal iktidarı ele geçirme maksadı kesinlikle güdülmez. Dar, günlük politika manasındaki siyasetten uzak durulur. Makam ve mevkilere heves edilmez. Ama toplumun menfaatine uygun talepler her zeminde dile getirilir.

Mesela, Ayasofya Caminin ibadete açılmasını, doğuda üniversite kurulmasını, dindarlara özgürlük getirilecek kanun değişikliklerin yapılmasını Üstad da talep eder. Bu durum esasen, siyaset bilimi açısından siyasal taleplerin dile getirilmesi şeklinde bir siyasettir. Ama bu talepleri bir siyasi parti kanalıyla değil, toplumsal talep ile sivil toplum ile yapar. Dolayısıyla siyasete olan yaklaşım da siyasal partileşerek iktidarı ele geçirmek, devleti ele geçirmek gibi bir emelin güdülmesi Risale-i Nur açısından mümkün değildir. Ama bunun dışındaki toplumsal taleplerin, bireysel hakların talep edilmesi ve bunlar için girişimde bulunması en temel hak olan kabul edilir.

CEMAAT NAMINA SİYASETTEN UZAK DURMALIDIR

Risale-i Nur'a göre cemaat-siyaset mesafesi nasıl olmalıdır?

Risale-i Nur’a göre, özellikle Emirdağ Lahikası-2’de yer alan mektuplara göre, Cemaat yukarıda tarif ettiğim siyasal erki ele geçirmeye dönük bir siyasetten kesinlikle uzak durmalıdır. Bu tarz bir siyasete taraftar olmamalıdır. Siyasal partiler ile kendisi arasında kalın çizgiler çizmeli ve sadece bireylerin bireysel olarak o çizginin dışına çıkmasına izin vermeli ama cemaat namına siyasetten uzak durmalıdır.

Siyasetten uzak durmayan her cemaat siyasetin necasetine eninde sonunda bulaşır. Bu sürece giren bir daha elinde nur olduğuna kimseyi inandıramaz. Mektubat’taki bahiste de söylendiği gibi, mütehayyir olanlar her zaman “bu cemaat acaba beni nur ile cezp edip topuz ile başımı mı ezecek” diye endişe eder. Bazıları da yürüyüşe başlarlar “endişeliyiz” diye. Hiçbir cemaatin hiç kimseyi bu manada haklı bir endişeye sevk etmeye hakkı yoktur.

NUR TALEBELERİ, İTTİHAD-I İSLAM VAZİFESİNİ ÜSTLENMİŞLERDİR

Risale-i Nur'da, Hac bahsinde geçen "Siyaset-i Aliye-i İslamiye" ışığında, Nur talebelerinin siyasete bakışları hangi çerçevede olmalıdır?

Siyaset-i Aliye-i İslamiye, islamiyetin yüksek hakikatlerine hizmet edecek yaklaşım tarzlarını takip etmektir. Üstad, Emirdağ lahikasındaki bir mektupta “nur talebeleri, ittihad-ı İslam vazifesini üstlenmişlerdir” der. Bu vazife farzı kifaye mesabesindedir. Mutlaka birilerinin İttihad-ı İslam’a sahip çıkması gerekir. 1900’lerin başında tamamen dinin yüksek gayelerine hizmet için kurulan İttihad-ı İslam Cemiyeti siyasete karıştığından çok büyük bir zarara neden oldu. Halbuki bu yüksek gayenin siyaset ile başarılması mümkün değildir. Çünkü bunun altyapısı ittihad-ı kulub ile olur. Yani öncelikle kalbi kazanacaksınız. Sonra kalblerinin bir atmasını sağlayacaksınız. Hangi siyasi parti, hangi ordu, hangi devlet kadrosu kalplere hükmedebilir?

Dolayısıyla İttihad-ı İslam’ı düz manada devletlerin birliği olarak algılamak yüksek bir siyasete zıtlık teşkil eder. Buradaki mana milletlerin birliği yani tek millet olması ve bu tek milletin de İlay-ı Kelimetullah maksadına hizmet etmesidir. Yani tüm Müslümanlar tek millet olunca ordu kurup batıyı fethedecek değildir. Müslümanların birlikteliğindeki maksat cennete adam kazandırmaktır.

Lokal siyasete ya da küresel siyasete nazar ederken İlay-ı Kelimetullah vechesinden nazar etmemiz ve kesret-vahdet dengesi ile hareket ederek Rububiyette şirke düşmeden ve müteharriki bizzat olarak yerinde sağlam durarak çevremize himmetimizi hasr etmemiz gerekir. İşte ali siyaset budur. Asr-ı Saadet ve hulefa-i Raşidin dönemindeki siyaset de buydu.

Bunun için şu prensipleri esas almalıyız.
1-Siyasette topuzu ele geçirerek kimsenin kalbini ıslah edemeyiz. O halde topuz beyhudedir. Beyhude olan zararlı bir şeyden uzak durmak evladır.
2-İttihad-ı İslamın kültürel ve sosyal bir birliktelik olduğu hakikatini nazardan uzak tutmayarak kültürel ve sosyal ağları çoğaltarak dünyanın her yerindeki kardeşlerimizle imani ve maddi bağları güçlendirmeliyiz.
3-İlayı kelimetullah maksadı ile her daim hemhal olmayız.
4-Küresel dinamiklerin projelerine payanda olmamak için bastığımız yerlere dikkat etmeli ve batmaktan korkmalıyız. Başkalarına iplerimizi kaptırmamak için ihlası tammeden ayrılmamaya gayret sarf etmeliyiz.

www.RisaleHaber.com

Röportaj Haberleri