Said Nursi’nin çok özel Cevşen notları

İçinde Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin imzası ve el yazısının bulunduğu bazı özel bölümler var ki...

Ahmet Bilgi’nin haberi:

RİSALEHABER-Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan’da 1943 yılından önce yazılmış bir Cevşen-ül Kebir kitabı var. Bu kitapçığın içeriği biraz farklı... Cevşen kısmı ebette aynı... Fakat içinde Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin imzası ve el yazısının bulunduğu bazı bölümler var. Ömer Özcan arşivindeki bu Cevşen’in sayfalarını tarayarak içeriğini Risale Haber okuyucuları ile paylaştı.

Ömer Özcan kitap hakkında şu bilgileri verdi:

“Yazan ağabeyin adı konulmadığı için hattatı bilinmiyor. Kitabın içinde Cevşen’in tamamı ile beraber, hep merak edilen Cevşen’in sevap ve faziletini anlatan kısım da var. Aslında bu bölümün Cevşen kitabının içine konulmasını Üstad Bediüzzaman Hazretleri arzu etmiyor. Fakat her nasılsa bu el yazması Cevşen’in içine -bir istisna olarak- bu kısım da ilave edilmiş. Üstelik hem Osmanlıca olarak, hem Hz. Üstad’ın kendi el yazılarıyla, hem de yeni yazı daktilo ile konulmuş...

“Bu kıymetli eser, 1943 Denizli Mahkemesi’nin fahri Avukatı Ziya Sönmez ağabeyin oğlu emekli Savcı Muslihiddin Sönmez’den intikal etti tarafıma. Yıllar evvel kitapları verirken şöyle izah etti Muslihiddin Ağabey: ‘1944’de Üstad’ımız beraat ettikten sonra avukatı olduğu için babama yani bizim evimize bir sandık dolusu kitap geldi. Ben bu kitaplardan bazılarını kendime ayırdım...’ 1921 doğumlu Muslihiddin Ağabey Hz. Üstad’ı da iki kere ziyaret etmiştir.”

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ HASSASİYETİ

Aziz, sıddık kardeşlerim!
“...Nazif büyük bir hayır yapmak için Nurcuların ehemmiyetli bir virdi olan Cevşen-ül Kebir’i makine ile teksir etmiş. Bunun sevabına dair, haşiyesindeki pek hârika ve müteşabih hadîslerden faziletine dair olan parçayı beraber teksir etmek için bana yazmıştı. Ben de dedim: Otuz beş seneden beri her gün Cevşen’i okuduğum halde o haşiyeyi üç-dört defadan ziyade okumadım. Onun için onun aynı münasib olmaz. Tâ muarız ve zındıklar itiraz parmaklarını uzatmasınlar. İnşâallah yakında o mübarek Cevşen-ül Kebir, Nurcuları şavkıyla tenvir edecek.” (Emirdağ Lâhikası II-40)

KİTABIN MUHTEVİYATI SAYFA SAYFA ŞÖYLE

Solda Cevşen kitabının kapağı. Ortada Cevşen-i Kebir’in ilk sayfası. Sağda, Cevşen duasının son sayfasında Bediüzzaman’ın el yazılarıyla dua... “Yâ Allah! İsm-i A’zam hürmetine, bu nüshayı yazan ve okuyanları sahib-i Cennet eyle... Âmin...” Cevşen’i yazan hattat ağabey belli değil...

***

Cevşen kitabının arka kapağından itibaren ilk üç sayfasında, Cevşen’in büyük sevap ve faziletinin Cevşen kitabı içine yazılmaması lazım geldiğini Bediüzzaman Hazretleri sebepleriyle beraber izah ediyor ve mektubun sonuna kendi el yazılarıyla ismini yazıyor.

***

Cevşen kitabının arka kapağından itibaren, tam beş sayfa Cevşen’in sevap ve faziletini anlatan Mecmuâ-tül Ahzab, Gümüşhânevî’den tercüme edilen ve yeni harflerle daktilo ile yazılan parça var (üstte 5 resim)... Hz. Üstad’ın konulmasın dediği kısım işte burası... Her nasılsa elimizdeki kitapçıkta bu parça hem yeni harflerle, hem de Osmanlıca olarak neşredilmiş...

***

Cevşen kitabının üst kapağından itibaren ilk altı sayfasında ismi bilinmeyen hattat ağabeyimiz tarafından Cevşen duasının fazileti Osmanlıca olarak yazılmış. Soldaki fotoğrafta görülen son, yani 6. sayfanın sonuna Hz. Üstad el yazısıyla “Umuma Selam. El Bâki Hüvel Bâki Said Nursi” şeklinde imza koymuş. Sağdaki iki sayfada ise yine Hz. Üstad’ın kendi el yazılarıyla Cevşen’in sevap ve faziletinin kitap içine konulmasının ihlâsı zedeleceğine dair izahları var.   

Bediüzzaman Hazretlerinin “Otuz beş seneden beri üç-dört defadan ziyade okumadım” dediği Cevşen’in fazileti

(Mecmuâ-tül Ahzab, Gümüşhânevî’den tercümedir)

Kıymeti ve tesiri çok yüce olan bu mübarek dua bize Ebu Ümame’den rivayet edilmiştir. O, Câfer-i Sâdıktan, O babasından, O dedesi Hazreti Hüseyin’den, babası Hazreti Ali (R.A.) kanalı ile rivayet edilmiştir.

Hazret-i Ali Efendimiz, oğlu Hz. Hüseyin Efendimize:

-Evladım, sana şânı çok yüce olan Allah’ın sırlarından bir sır öğreteceğim. Bu ilâhî sırları bana Resûl-ü Ekrem (sav.) öğretmiştir.

Bunun üzerine Hz. Hüseyin (R.A.) :

-Her şeyim size feda olsun, haber veriniz babacığım.

-Çok sıcak bir günde Resûlullah ile Uhud’a doğru orduyu naklediyorduk. Bir ara başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Allah’a dua ve niyazda bulunurken açılmış gök kapılarından Cebrail’i gördü. Cebrail Resûl-ü Ekrem’e:

-Allah Teâlânın sana selamı var. Zırhını çıkarıp bu duayı okumanı emir buyurdu. Onu okuyup taşıman senin için daha güç kaynağıdır.

Peygamberimiz (s.a.v.) sordu:

-Ey kardeşim Cebrail, bu hususiyet yalnız benim için mi? Ümmetim için de bir özelliği var mıdır?

Cebrail Aleyhisselam:

-Yâ Resûlullah1 Bu dua size ve ümmetinize Allah tarafından gönderilmiş bir hediyedir. Bunun sevabını Allah’tan başka kimse bilmez. Kim evinden çıkarken bu duayı okur veya taşırsa Allah Teâlâ onu güzel ameller yapmağa muvaffak kılar.

Kur’an’ı, İncil’i, Tevrat’ı, Zebur’u okumuş gibi ecre nâil olur. Her harfine mukabil de iki cennet hûrisi verilir

Cennette kendisi için bir ev bina edilir. Kur’anın, İncil’in Tevrat’ın, Zebur’un harfleri sayısınca Allah Teâlâ onlara İbrahim (a.s.) İsa Rûhullah (a.s.) ve Peygamberlerin sonuncusu Muhammed Habibullah (a.s.v.) ın sevabı kadar sevap ihsan edecektir.

Allah Teâlâ batıda beyaz bir yer yaratmıştır. Oradaki melekler Allah’a ibadet ederler, hiç karşı gelmezler. Allah korkusundan ağlarlar, yemezler, içmezler. Bu yüzden yüzlerinin etleri paramparça olmuştur. Allah onların işledikleri sevaplar kadar sevap ihsan eder.

Yedinci kat semada bulunan Beyt-i Mamur’u her gün 70 bin melek ziyaret eder. Bir daha ziyaret için kıyamete kadar sıra gelmez. Allah Teâlâ bu meleklerin adedi kadar da sevap ihsan eder.

Bu duayı okuyanın evine katiyyen hırsız girmez, yangın çıkmaz. Hasta bir kimse, bu duayı safran ve yağmur suyu ile yazar, aç olarak içerse hasta ise şifaya kavuşur.

Geceliğin okuyanda perdeler aralanır. Allah’ın tecellisine mazhar olur. Allah (C.C.) her muradını ihsan eder.

-Ey Cebrail! Bu duanın yüceliğini biraz daha anlatınız.

-Ey Allah’ın Resûlü! Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben bu duanın sırrını İsrafil (a.s.) dan sordum, o bana şöyle anlattı :

İzzetime, Celâlime, vücuduma, keremime, yüceliğime yemin ederim ki, kim bana îman eder, Muhammed (a.s.v.) ın Peygamberliğini tasdik edip bu duanın gereğini yerine getirirse onu çok büyük bir mülke nail edeceğim. Çünkü vermekle benim hazinemden hiçbir şey eksilmez.

Ey Muhammed! Kim hâlis bir niyet, temiz bir nefesle bu duayı (70) defa okursa sedef, cüzzam ve delilikten emin olur. Kâfur ve misk ile bir cam tabağa yazılarak su ile imha edilip ölünün kefenine serpilirse kâlplerine yüzbin nur iner, münker ve nekir korkusundan ve kabir azabından emin olur.

Allah Teâlâ kabrine yetmişbin melek gönderir. Her meleğin elinde bir tabak nur bulunmaktadır. Bu nurlar o kişinin üzerine dökülür. Cennetlik olduğunu da müjdeler. Rabbimden işittim, Rabbim şöyle buyurdu:

-Bu dua dünya yaratılmadan (500) sene evvel arşın üzerine yazılmıştı. Hangi kul Ramazan’ın başında, sonunda veya her gece veya Cuma günü veya gecesi bu duayı okuyarak bana dua ederse, Kadir Gecesi ona gösterilir. Kadir Gecesi, Allah Teâlâ 70 bin melek yaratır. Her semada 70 bin melek bulunur. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de, Maşrıkta, Mağrib’de 70 bin melek vardır. Her meleğin çeşitli dilleri vardır. Cenab-ı Hakk’ı tesbih ederler. Hâsıl olan sevabı bu mübarek duayı okuyana bağışlarlar. Böylece oradaki bütün perdeler ortadan kalkar. İşte bu esnada Allah’tan (C.C.) ne istenirse dileği kabül edilir.

Üç defa okunur veya bir defa okuyup gereğini yerine getirenin vücuduna cehennem ateşi haram, cennete girmesi vacip olur. İki melek vazifelendirilir. Mâsiyete dişmekten onu korurlar. Onun için Allah’ı tesbih ve takdis ederler, kötülüklerden korurlar.

Bu duanın Allahın hazinelerinden bir hazinedir. Cenab-ı Hakk’ın 1001 ismi mevcuttur.

Bu duayı okuyanı AllahTeâlâ dünya ve âhiretin her türlü âfatından emin kılar. Dünya ve âhiret saadetine nâil olur

Hazret-i Peygamber buyurdu:

-Ey Ali! Bu duanın fazîletini bana Cebrâil (A.S.) bildirdi. Allah Teâlâ semada şerefi yüce bir deniz yaratmıştır. Onun üzerinde hava, havanın üzerinde de melekler yarattı. Onların vasıtası ile yağmur damlaları yeryüzüne iner. Onlar da Mikâil, Sadâil, Demhâyil, Kefyâil ve Zemzâyil’dir. Duayı okuyan bir yardıma muhtaç veya müşkül bir durumda ise bu meleklerden biri bulunduğu yerden aşağıya inip başındaki keramet tacını çıkarır, Allah’a secde eder, bütün işlerinde onun şefaatçısı olur. Önden arkadan gelecek afatlardan korur.

Bu meleğin yukarısında bin melek daha vardır. Semanın kapılarında vazifelidirler. Birinci kapıda olanların isim- leri; Hevkîl, Hemkîl’dir, ikinci kapıda bulunanların isimleri; Kezkîl, Kayîl, Kehyîl, Dâyih, Seîdîl, Beryîl, Mesmîl, Muyîl, Busel, Baîl, Eraktakîl, İsrafîl, Hâhiy, Evkîl, Beriynahîl, İsmail ve Kerkildir. Üçüncü kapıda olanlar; Matıyail, Setûniyail, Arâfiy, Muyûsail isimli meleklerdir. Dördüncü semanın kapısında görevli olan melekler; Herkîl, Kaba- yıl, Tarkıyasil, Vahyayasil. Beşinci semanın kapısında Tûtîl, Tarkîl, Erkil, Sâhil, Masil, Semhil isimli melekler vazife lendirilmişlerdir. Altıncı semanın kapısında, Basîl, Bâhiyl, Ferkîl, Recîl, Fersîl, adlı melekler vazifelidirler. Yedinci semanın kapısında, İsmail, Evyâsil, Retyâîl, Astafrayâil, (Allah’ın selâmları üzerlerine olsun) vazifelendirilmişlerdir.

İşte bütün bu melekler bu mübarek duayı okuyana nazar ederler. Oturdukları kürsülerinden kalkıp Allah için secdeye kapanırlar. Dua sahibine her bakımdan ve her hâceti için; rızkının genişlemesi, afiyet içinde yaşaması için yardım ederler ve şöyle derler.

-Ey rızk kapılarını açan Rabbimiz! Bu kuluna rızk ve fazilet kapılarını aç, onu her halûkarda koru. Bütün hastalık ve marazları ondan kaldır. Dünya ve âhirette karşılaşacağı musîbetlerin tümünü ondan gider. Ey acıyanların en merhametlisi Allahım! Bu duayı taşıyanı her türlü afattan ve azgın şeytandan koru. Ona gizli lûtfunla muamele kıl. Onu af örtünle setret. Çünkü sen çok affeden kerem sahibisin.

Kur’an’da geçen melekler hakkında Allah Teâlâ:

“Cebrail Peygamberimize bizden her melek için belli bir makam vardır. Ve biz Allah’ın yüceliği karşısında saf bağlayanlardanız.” Der (453/164–165) buyurmuştur.Bunlar 12 sınıftırlar. Her sınıfın bir milyar mânevî askeri ve bir milyon sancağı vardır. Her sancağın altında yetmişbin saf mânevî silahlarla mücehhez melekler bulunmaktadır. Bu melekler bu duayı okuyana nazar ettikleri zaman bulundukları kürsülerinden hürmetle inip başlarındaki keramet taçlarını çıkarır, secdeye kapanırlar. Duanın sahibine yardımcı ve şefaatçı olup, Cenab-ı Hakk’a da:

-Ey yerlerin ve göklerin aydınlatıcısı Rabbimiz! Seni tesbih ederiz. Zalimlerin belini kıran padişahlar padi- şahı Rabbimiz, bu duayı okuyanı her türlü şiddetten, afâttan ve fakirlikten koru. Mülkün sahibi sensin. Zalimleri zelîl eden sensin. Sabîlerin rızkını veren sensin. Ey merhametlilerin en merhametlisi, her şey senin rahmetinin içindedir:

Allah (C.C.)ın azamet kapılarında; Serâtil, Sekâtiyl isimli melekler vazifelidir. Onlar bütün meleklerin reisleridirler. Her birisinin bir komutanı vardır. Her komutanın emri altında bir milyonsekizyüzbin saf melek bulunmaktadır. Her birinin elinde bir sancak, her sancağa bağlı yetmişbin cenah vardır. Her cenahta bir milyon yediyüzbin melek mevcut olup, bir an bile Allah’tan gafil olamazlar. Ne emrolunursa onu hemen yaparlar. İşte bu meleklerin bu duayı okuyana karşı boyun bükerler. Başlarındaki keramet taçlarını çıkarıp Rablerine karşı secdeye kapanırlar. Secdelerinde şöyle niyaz ederler:

“Allahım! Zat-ı Ecelli ve âlanı tesbih ederim. Hamd ancak sana aidtir. Ey Hânnân, Mennân Rabbim! Senden başka bir ilâh yoktur. Semaları ve yerleri yoktan var eden ancak sensin. Ey Celâl ve ikram sahibi Allah’hım! Ey bilinen Rabbim! Bu duayı okuyan kulunu her türlü gam, keder ve sıkıntılardan koru. Güzellik hicabınla, rahmetinle, lûtfunla ve kereminle onu ört ey ikram edenlerin ve merhametlilerin en merhametlisi Allah’ım! (Mecmuâ-tül Ahzab, Gümüşhânevî’den tercüme edilmiştir.)

Bediüzzaman Hazretleri, hassas ve dinsizlerle görüşen bir adamın, Cevşen-ül Kebir’in sevap ve faziletine dair düştüğü şüpheye binaen şu izahatı yapmaktadır:

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Bir bîçare vesveseli ve hassas ve dinsizlerle görüşen bir adam, meşhur dua-i Nebevî olan Cevşen-ül Kebir hakkında ve akıl haricindeki sevab ve faziletine dair bir hadîsi görmüş, şübheye düşmüş. Demiş: "Râvi, Ehl-i Beyt'in imamlarındandır. Hâlbuki hadsiz bir mübalağa görünüyor. Meselâ içinde der: Bu duaya Kur'an kadar sevab verilir. Hem göklerdeki büyük melaikeler, o dua sahibini gördükçe, kürsîlerinden inip ona pek büyük bir tevazu ile hürmet ederler. Bu ise, aklın ve mantığın mikyaslarına gelmez." diye, Risale-i Nur'dan imdad istedi. Ben de Kur'andan ve Cevşen'den ve Nurlardan gayet kat'î ve tam akıl ve hikmete mutabık bir cevab verdim. Size gayet kısa bir icmalini beyan ediyorum. Şöyle ki, ona dedim:

Evvelâ: Yirmidördüncü Söz'ün Üçüncü Dalında on aded usûl var, böyle şübheleri esasıyla keser, izale eder. Ona bak, cevabını al.

Sâniyen: Her gün bütün ümmet kadar hasenat ona işlenen ve bütün ümmetin saadetlerine yardım eden ve ism-i a'zamın mazharı ve kâinatın çekirdek-i aslîsi, hem en mükemmel ve câmi' meyvesi olan Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, o duanın kendi hakkında o azîm mertebesini görmüş, ona haber veren Cebrail Aleyhisselâm'dan işitmiş, başkalarını kendine kıyas etmiş veya edilmiş. Demek o pek fevkalâde ve acib sevab, Zât-ı Ahmediye'nin (A.S.M.) velayet-i kübrasından ona gelmiş. Küllî, umumî değil. Belki o duanın mahiyetinde böyle hârika bir kıymet var ve ism-i a'zam mazharı olan zâtın tebaiyetiyle başkalara dahi o sevab mümkündür; fakat gayet ehemmiyetli şartları var, yalnız okumak kâfi gelmez. Yoksa müvazene-i ahkâmı bozar, farzlara ilişir.

Sâlisen: O dua, nasılki Zât-ı Ahmediye'ye baktığı vakit mübalağadan münezzeh ve ayn-ı hakikat oluyor; öyle de, o duadaki yüzer esma-i hüsnanın hakikatlarına baktığı zaman değil mübalağa, belki onların nihayetsiz tecellilerinden gelmesi mümkün ve gelebilen feyizlerin nihayetsizliğini göstermek için pek az bir kısmını Muhbir-i Sadık (A.S.M.) haber vermiş ve teşvik için mübhem ve mutlak bırakmış. Sonra mürur-u zamanla o kaziye-i mümkine ve mutlaka, bilfiil vaki' ve külliye telakki edilmiş.

Râbian: "Yirminci Lem'a-i İhlas"ta bir adama beşyüz senelik bir genişlikte bir Cennet verilmesine dair olan bir haşiye var. Ona da bak, gör ki; o koca Cennet'in verilmesi, bilmediğimiz tarzda bir mâlikiyet değil, belki insan nasıl hususî hanesine çok cihetlerle mâliktir, sahibdir; öyle de zemin yüzündeki şeylere çok duygularıyla bir nevi mâliktir, tasarruf ve istifade edebilir.

Hem koca dünyayı, benim hanemdir, bana vermiş ve güneş lâmbamdır diyebilir. Demek bazı fevkalhad, hârika ve akıl haricindeki bir kısım sevablar, bu mezkûr hakikata bakar.

Hem İslâmiyette her sevabın, her fazilet-i a'malin en evvel mazharı ve bizlerin bir duada, bir zerre sevabımızda, o duada bir dağ kadar sevab ve feyzi kazanan Zât-ı Ahmediye (A.S.M.), hususî virdler ve dualar ve şeriat ve risalet cihetiyle değil, belki velayet-i Ahmediye noktasında ve umumî olmayan derslerinde, kendine verilen en yüksek mertebeyi beyan eder. Kendine tam tebaiyet eden has vârislerini, o noktalara teşvik eder. ­yÁV7!öެ!ö«`²[«R²7!ö­v«V²Q«<ö«žö¬yÁV7!ö«G²X¬2ö­v²V¬Q²7!«: dedim. O vesvese edip şübhelere düşen adam, lillahilhamd kurtuldu, tam kanaatı geldi. Belki sizin bazılarınıza faidesi var diye size de gönderdim. Umumunuza binler selâm.” (Emirdağ Lâhikası 162)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Özel Haberleri