Mustafa Akça bol okuyan, bol düşünen ve yazan bir tefekkür insanı. Çeşitli ulusal ve mahalli gazetelerde, dergi ve internet sitelerinde yazıları yayınlanıyor. Çeşitli radyo ve TV’lerde programlar yapıyor. Akça’nın “Bir Fitnenin Seyir Defteri” makalesi kitaplaştırıldı; genişletilmiş metin 2001 yılında “Via Moderna” adıyla basıldı. Tanrıyla Monologlar kitabı Lejand yayınlarından, son olarak da Modern Zamanlar kitabı Hiçbişey yayınlarından çıktı. Mustafa Akça ile Modern Zamanlar kitabı vesilesiyle modern insan, Said Nursi’nin modern zamanlara bakışını konuştuk:
Biraz kendinizden bahsetseniz?
Memleket Yozgat… tevellüt 1970 … İnşaat Mühendisi. Baba ve eş.
Kendinizi nasıl tanımlarsınız, bir kelimeyle…
Yolcu… Hakikat denilen şeyin özge mekanına doğru yola düşmüş gidiyorum. İnsanlar Felsefe ya da sanatla, bilim, aşk, spor, şiir veya herhangi bir şekilde hakikatin bilgisine erişmeye çalışıyorlar. Ben de hayatımın çook erken zamanlarından beri, kendime “Hakikatin bir ucundan da olsa ona nasıl erişirim” diye sormaktayım. Akla, ruha, sır ve hafaya hasılı beni ben yapan her parçama yönelik bir sözü olduğunu düşündüğüm mutlak bir hakikate yol bulmak için çabaladım, çabalamaktayım.
Yazma serüveniniz nasıl başladı?
Genç yaşlardan beri okuma tutkusu ile doluydum. Kısa şiirlerle başladı yazma işi, sonra okuduklarımı taklide yöneldim. Cahil cesareti, o zamanda başladı, hala devam ediyor.
Modernizm üzerine kafa yormak nereden çıktı?
Risale-i Nur’da, 5. Şua’da Ahirzamanın büyük fitnesi olan Deccal ile ilgili Bediüzzaman Said Nursi’nin yorumları beni modern dünyayı anlama konusunda zorunlu hissettirdi. Neredeyse her alandan okumalarımı sıklaştırdım. Bu okumaların ilk kez bir makaleye dönüşmesi Köprü Dergisi’nde yayınlanan mehdi olgusu üzerine bir değerlendirme metni oldu. Daha sonra Köprü Dergisinde devam eden birkaç makale serisi nihayetinde meyvesini verdi ve Via Moderna kitabımız Nesil Yayınları’nda basıldı. Yani 30 seneye yakın bir süredir, modernizm, modernleşme ve bunun özellikle Müslüman topluma, Türkiye’ye, Türk toplumuna olan etkileri üzerine bir tefekkür halindeyim. Okumak bir yere kadar, düşünmek kaçınılmaz. Modern Zamanlar kitabı, esasında Via Moderna’nın güncellenmiş, ekleme ve çıkartılma yapılmış yeni bir formudur diyebilirim.
Bu kitap üçüncü kitabınız yani. Bir de “Tanrıyla Monologlar” var?
Evet, “Tanrıyla Monologlar” geçen sene hitama erdirdiğimiz ve yayınladığımız bir metin. Daha önce Suad Alkan ağabeyle bir müddet çıkardığımız Elif Dergisi’nde bazı kısımlarını yayınlamıştık. Sonra, artık kitap olarak yayınlamanın zamanı geldi dedik ve yayınladık.
Esasında Modern dünyanın etrafını kuşattığı modern insanın temel sorgulamalarını ele aldığımız bu metin, Modernleşme çalışmalarımızın bir yan ürünü sayılabilir. Zira, Hümanizm üzerine tesis edilmiş Modern dünya, insanı yeniden üretmek ve tasarımlamak iddiasını materyalist felsefe odağında gerçekleştirmeye soyundu. Tanrıyla Monologlar, özelde modern insanın ve genelde tüm insanlığın sorguladığı varoluş problemlerini iç konuşma şeklinde dillendiren bir metin oldu.
Modern Zamanlar kitabının içeriği, konusu?
Kitap, temelde modernizm ile ilgili deneme metinlerinden oluşuyor. Modernizmin tarihî kökleri, Osmanlı ve Türkiye özelinde Müslüman Toplum üzerindeki etkileri ve Modernizmi oluşturan ve bana göre çok önemli olan bazı temel ideolojik ve felsefi yaklaşımlarını ele alıyor. Okuyucularına Madde, Materyalizm, Bilgi, Bilim, Determinizm, Rasyonalizm, Hümanizm, Sekülarizm, İlerleme, İktisat, Postmodernizm, Yabancılaşma ve değişen ve dönüşen İnsanlık çerçevesinde bir metin sunuyor.
Modernleşmeyi nasıl tanımlarsınız?
Modernleşme, esasında yeni bir dünya görüşünün çerçevesini ifade etmektedir. Tarih boyunca din ve inanç eksenli olarak inşa olunmuş dünya düzeninin, din ve inançtan arındırılmış ve sadece insan rasyonalitesine dayandırılmış bir şekilde tekrar yapılandırılma çalışmalarına modernleşme denilmekte. Modernleşmenin esasında tam da kendisinin hedef aldığı bir mekânda yapılan tartışmalardan doğduğunu gözlemliyoruz. Modernleşme bir durumun sürekli olarak gelişmesi, yaygınlaşması olarak görülebilir: Kilisenin içinde ortaya çıkan Nominalist düşüncenin Kilisenin dışına taşması ile doğan bir Hristiyanlık eleştirisini gözlemlemekteyiz. Daha sonra, bu eleştirel durum Hristiyanlığı aşarak tüm eskinin tüm dini otorite ve argümanlara karşı bir hümanist muhalefete dönüştü. Yani Skolastik yönteme getirilen eleştiriler bugünkü modern dünyaya erişmemizin temel sebebidir diyebiliriz.
Böyle bir yöntemin bütün dünyayı kuşatmasının sebebi nedir?
Şüphesiz öncelikle Avrupa’nın Kiliseyle olan hikayesiyle beraber Avrupa’da sanayileşmeye yol açan sömürgeleştirme faaliyetleri, profan bilimin gelişmesi, burjuvanın siyaseti ele geçirmesi, tabiatperest materyalist felsefenin yaygınlaşması ve bütün bunların ortasında yükselen bir teknolojik gelişmenin insanlık tarihine kıyasen çok kısa bir sürede ortaya çıkması dünyanın kuşatılmışlığının sebebidir. Daha 18’inci yüzyılda kendi dünya görüşünü tamamlayan modernleşme hareketi, kendisine karşı bir muhalefet gelişmesine bile müsaade etmemiştir. Askeri güç, üretim gücü ve teknoloji ile büyülenen bir dünyada var olan kültürel, dini ve felsefi çeşitlilik tümüyle baskılanmış bir durumdadır.
Modernizmin geleceğini nasıl görüyorsunuz; mesela bi Postmodernizm olayı var?
Modernizm insanlığa çok şey kattığı gibi insanlığın arasında çok zararlı düşünceleri de yaydı… Sanayileşme, teknoloji ve modern bilim insanlığı önemli bir kısmının acıları ve sömürülmesiyle ortaya çıktı. Hiçbir dönemde rastlanılmayacak ve hayal edilmeyecek büyüklükte iki büyük dünya savaşına sebep oldu. Bu iki savaş sürecinde modernizmin bütün büyük anlatılarına olan güven sarsıldı; kendi içinde bir sorgulama dönemine girildi, bu sorgulama dönemine Postmodernizm demekteyiz. Ancak Postmodernizm de modernizm gibi rasyonalizmi aşamadığından artık insanlık ideolojilerden de sıyrılmış ve sadece ekonomiye ve insan hayatının uzaltılmasına odaklanmış durumda.
Said Nursi’nin modernizme bakışı konusunda ne dersiniz? Sizce Said Nursi modernist midir?
Eğer modernizmi, hümanist yaklaşımın bir sonucu olan dünya olarak göreceksek onu modernist olarak görmek mümkün olmaz. O, modern dünyanın insanlığa sunduğu haseneler ile hümanizmin bu haseneleri kullanarak insanlığı Allah’ı inkara zorlaması arasında bir çizgi çizer. Mesela semada süzülen bir uçağı gördüğünde “nev’imle iftihar ediyorum” diyecek kadar insanlığın başarılarını, kimden gelirse gelsin alkışlarken; öte yandan medeniyetin mehasinlerini insanların Allah’ı reddetmeleri için bir sebep ve illüzyon olarak kullanmaya çalışan inkârcı modern felsefeye de eserleri ve cevaplarıyla karşı çıkar.
Said Nursi bir medrese âlimidir ancak hem dini ilimlerin hem fen ilimlerinin beraber okutulması gerektiğini düşünen ve bunu bir üniversite olarak kurgulayan kişidir; çağın ideolojilerini tanıyan çok iyi bir entelektüeldir; davası için idamı göze alacak bir dava adamıdır, mümindir ve en parlak şekilde görüldüğü üzere o bir müfessir, müceddittir. Bu kadar özelliği olan bir kişinin modern dünya eleştirisi yapmaması mümkün değildir.