Risale Haber-Haber Merkezi
Dün akşam vefat eden Said Nursi'nin son avukatı Hüsamettin Akmumcu, hatıralarını Ömer Özcan'ın Ağabeyler Anlatıyor-4 kitabına anlatmıştı.
Av. Hüsameddin Akmumcu anlatıyor:
Doğum tarihim nüfus kaydında 1923 (1339) yazar. İstanbul doğumluyum. Ben İstanbul’da doğmuşum ama ceddim Uluborlulu... Babam kurmay subaydı. 1955 Ankara Hukuk Fakültesi me-zunuyum. Avukatlığa Ankara’da başladım. Isparta’ya ellili yılların sonlarında geldim. Risale-i Nur davalarına girmek için... 1960 İhtilali’nden sonra da Isparta’dan çıkarıldım ve Adana’ya gittim. Vilayet olarak Kars ve Erzincan dışında bütün illerde davalarım oldu. Yalnız bu iki vilayete gitmedim. Bu davaların tamamı 163. madde ile ilgili İslamî davalardır.
Ben Eğirdirli Hakkı Tığlı’nın damadıyım. O, Üstad’la beraber 1935 Eskişehir hapsinde kalıyor... Üstad zamanında Eğirdir müf-tülüsü olan Hüsnü Tığlı’nın kardeşidir. Tevfik Tığlı’nın da amcası-dır. Müftü Hüsnü Tığlı Efendi Bediüzzaman Hazretleri’ne dost ve talebe, oğlu Tevfik Tığlı ise muarızdır. Üstad’ı Barla’da iken çok üzmüştür. Lâhika mektuplarında bunlar vardır. Hatta kayınpede-rim rahmetli Hakkı Tığlı vefatına kadar onunla konuşmazdı bile.
Evlilik işim geç oldu benim. Adana’dan döndükten sonra oldu. Hakkı Ağabey’in yakınları Eğirdir’den Uluborlu’ya gelin olarak gelmişti. Onun akrabaları, benim için “Kızını isteyelim” dediler. Tabii o sıralar benim yaşım epey ilerlemişti, yaşlı başlıydım. Kızı da o zamana kadar vermemişlerdi. Ben de kabul ettim; istediler...
ZİYARETİNE GİDENLERİ GEÇMİŞİYLE BİLİRDİ
Üstad Hazretleri’ni ilk görüşüm şöyle oldu:
Sene 1950 veya 51... Demokrat Parti’nin ilk iktidar yılları... Uluborlu ile Senirkentliler arasında bir mesele çıkmıştı. Senir-kentliler illa diyorlardı ki, “Uluborlu’nun nüfusu az, Senirkent kaza olsun.” Bizim Uluborlular da kazalığı bırakmak istemiyor-lardı. Uluborlu o zaman kazaydı; eski, tarihî bir kaza...
İşte bu ihtilaf sırasında Uluborlular otobüsle Ankara’ya gidi-yorlardı. Ben de aynı otobüsteydim. Emirdağ’ında mola verildi. Otobüsteki arkadaşlardan biri “Üstad Bediüzzaman Emirdağ’da, ziyaret edelim” dedi. Demokrat Parti Başkanı Hidayet Ulukaya da vardı aramızda. Hidayet’in eskiden beri Üstad’a muhabbeti vardı. Diğerlerini tam hatırlayamıyorum. Biz vardık Üstad Hazretle-ri’ne. O sırada Ankara Dil Tarihte okuyan Ziya isminde bir arka-daş Üs¬tad’a hizmet ediyordu. Üstad Hazretleri hasta olmasına rağmen bizleri kabul buyurdu. İşte ilk defa o ziyarette gördüm kendilerini.
Üstad Hazretleri bize İslam’ı yaşamaktan bahsetti. “Namazlarınızı kılın, ibadetten, Allah’a kulluktan ayrılmayın” dediğini ha-tırlıyorum. Ayrıca herkese tavsiye ettiği gibi bize de, “Risale-i Nur’u okuyun” dedi. Üstad hastaydı, yanında fazla kalmak olmazdı.
ÜSTAD’IN VERDİĞİ VEKÂLET
Yine 1950’li senelerde, şimdi müze olan evde bir ziyaret daha yaptım. Karyolasının bulunduğu kendi odasındaydı. Sırtına bir yastık koymuşlar... Ayaklarını uzatmış, ama ayakları yorganın dışında... Ben, Asrın Müceddidi’ni böyle görünce ayaklarına öpmek için balıklama atladım hemen. O arada heyecanlıyım ben tabii. Üstad Hazretleri hemen elleriyle yüzümü tuttu, şefkatle okşamaya başladı. O da benim yüzümü öptü.
Ziyaretlerimin sayısını bilemiyorum; çoğu, hizmet meselelerini görüşmek için olurdu. Mustafa Sungur veya başka bir talebe iki dizi üstüne çöker, Üstad’ın buyurduklarını bize naklederdi.
1960’ın Şubat ayında bir gün yine Üstad Hazretleri’ne ziyarete gittim. Vefatına bir aydan az kalmıştı. O gün vekâletini verdi bana. Bu vekâlet verme işi şöyle olmuştu:
Yine aynı ev... Ben farkında değildim, sonradan fark ettim. Kapıda iki tane jip, içlerinde de sekiz tane sivil polis bekliyormuş... Ben kapıyı çaldım, pencereye Zübeyir Ağabey çıktı ve “Geliyorum” dedi. Öyle der demez sekiz polis birden üzerime atladı. Beni karga tulumba doğruca emniyete götürdüler. Isparta Hükümet Binasının birinci katında, emniyetteyim... “Bir daha oraya gitmeyeceksin” diye baskı yapıyorlar bana. Ben de, “Beni buradan çıkarmazsanız zaten gidemem. Ama bırakırsanız giderim” dedim. Bir müddet sonra beni bıraktılar.
Ben emniyetten çıkınca doğruca Üstad Hazretleri’ne gittim. Baktım, noter, daktilosunu hazırlamış, Üstad’ın söyleyeceklerini bekliyor. Üstad Hazretleri beni göstererek, “Benim avukatımdır, yazın” dedi. “Ahz-ı kabz” geçiyor ya noter kâğıdında... Yani, malında tasarruf etmek... Noter, Üstad Hazretleri’ne, “Sizin adınıza alışveriş yapabilir mi?” diye sordu. O da “Yaz, yaz... Yapar” dedi. Ve böylece Üstad Hazretleri’nin avukatı olmuş olduk.
Meğer Zübeyir Ağabey, polislerin beni götürdüğünü Üstad Hazretleri’ne söylemiş. Üstad Hazretleri de, noteri çağırmalarını söylemiş. Niyetini tam olarak bilemem; ama Üstad, vekâletini vermekle beni korumuş oldu. Zaten bir ay kadar sonra vefat etti. Son vekâlet verdiği Avukat da biz olmuş olduk.