Zamanında yetiştirilen ya da zaafları olanları kullanan komiteler, ihtiyaç duydukları an bunları piyasaya sunuyor. Maksatları bellidir. Gerçek dindarları zan altında bırakmak.
Geçmişten bugüne ta kıyamete kadar bu mücadele sürecek. Tarikat ve cemaat mensupları doğru İslam'ı yaşadığı müddetçe zarar görmeyecekler. Aksi halde saldırılar sürecek.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Risale-i Nur'da sahte şeyhlerin kimler olduğunu açıkça yazmıştı. Bunun için her zaman geçerli formülleri yazan Bediüzzaman'ın bazı sözleri şöyle:
O ŞEYH GÖRÜNÜMLÜ KİŞİ KOYUN POSTUNA GİRMİŞ BİR KURTTUR
Sual- Veli olan şeyhin, müddeî olan müteşeyyih (şeyh olmadığı halde bunu iddia eden sahte şeyh) ile farkları nedir?
Cevap- Eğer hedef-i maksadı, İslâmın ziya-yı kalb (kalpteki iman ışığı) ve nur-u fikriyle ittihad ve mesleği muhabbet ve şiarı (belirgin özelliği) terk-i iltizam-ı nefs (nefsin isteklerini yerine getirmeyi terk etmek) ve meşrebi (metot) mahviyet (tevazu) ve tarîkatı, hamiyet-i İslâmiye (İslam hakikatlerini insanlara ulaştırma çabası) olsa kabildir ki, bir mürşid ve hakikî şeyh olsun.
Lâkin eğer mesleği tenkis-i gayrile (başkasını kusurlu gösterme) meziyetini izhar ve husumet-i gayr (başkasına düşmanlık) ile muhabbetini telkin ve inşikak-ı asâyı (ayrılığı) istilzam eden (gerekli gören) hiss-i taraftarlık ve meyelan-ı gıybeti (başkalarının dedikodusunu yapmak) intac eden (netice veren) kendine muhabbeti, başkalarına olan husumete (düşmanlığa) mütevakkıf (bağlı) gösterilse; o bir müteşeyyih-i müteevviğdir (şeyhlik taslayıp ağa olmaya çalışandır), bir zi'b-i mütegannimdir (koyun postuna girmiş bir kurttur).
Din ile, dünyanın saydına (avlanmasına) gider. Ya bir lezzet-i menhuse (çirkin ve uğursuz bir lezzet) veya bir içtihad-ı hata (yanlış bir hüküm) onu aldatmış, o da kendisini iyi zannedip büyük meşayihe (şeyhlere) ve zevat-ı mübarekeye (mübarek zatlara) sû'-i zan (başkaları hakkında kötü düşünmeye) yolunu açmıştır! (Münazarat)
BU TİPLERİ BÜYÜK TANIMAYINIZ!
"Velayetin (veli ve mübarek bir zat olmanın), şeyhliğin, büyüklüğün şe'ni (özelliği) tevazu ve mahviyettir (kendisini büyük görmeme). Tekebbür (kibirlenme, büyüklenme) ve tahakküm (zorla hükmetme) değildir. Demek tekebbür (kibirlenen, büyüklenen) eden, sabiyy-i müteşeyyihtir (kendisini şeyh sanan çocuktur). Siz de büyük tanımayınız." (Münazarat)
SAPIK GRUPLARIN OLUŞMASINDA SAHTE ŞEYHLERİN ROLÜ
"Bir kısım dalalet (hak yoldan ayrılma, sapıklık) ve bid'at (dinde olmayıp sonradan çıkarılan dine zarar veren adetler) fırkalarının (grupların) teşekkülüne, bazı bidatkâr (İslam'ın özüne ve ruhuna ter davranışlara taraftar olan) müteşeyyihler (şeyhlik iddia edenler) sebebiyet vermiştir." (Münazarat)