Arif Akpınar'ın yazısı:
Bediüzzaman'a Afyon Cezaevinde Yapılan İşkence
Afyon’dayız.
Afyon denilince aklıma hep Bediüzzaman’ın Afyon cezaevinde gördüğü işkence gelir.
Birkaç yıl önce Bediüzzaman’ın hayatını biyografik bir roman olarak ele almıştım. Onun ıstıraplı hayatını kaleme alırken hayatındaki beni en çok etkileyen sahnelerden birisi Afyon cezaevinde gördüğü işkence sahnesi olmuştu.
Bediüzzaman’ın Milli Şef döneminde Afyon cezaevinde gördüğü işkence öyle böyle değildir. Daha önce Eskişehir ve Denizli mahkemelerinden beraat almasına rağmen aynı suçlamalarla bu kez de Afyonkarahisar cezaevine getirilir.
Şevket Süreyya Aydemir de aynı cezaevinde yatmaktadır. Suyu Araya Adam isimli hatıra türündeki eserinde; "Avluya hava almak için çıkarıldığımızda cezaevine sarıklı bazı mürteciler getirildi. Ama hiç buradan çıkma ihtimalleri yok! Bunlar da diğerleri gibi idam edilirler." diye bahseder. Şevket Süreyya’nın mürteci diye bahsettiği kişiler Bediüzzaman ve öğrencileridir.
Bu niyetlerle Afyon cezaevine getirilen Bediüzzaman, öğrencilerinden ayrı bir koğuşa konur.
O yılki kış, bu seneki kışa rahmet okutacak cinstendir. O yılki şahitlerin anlattığına göre Afyon, son kırk yılın en dehşetli soğuklarını yaşamaktadır. Dışarıda alabildiğine bir tipi vardır ve Bediüzzaman’ın kaldığı koğuşun camları kırıktır. Kırık camlı pencereden içeriye tenleri bir jilet kesiği gibi acıtan kar soğuğu dolmaktadır. Zemin ıslak betondur. Geceye doğru pencerenin kenarları buz tutar. On dokuz defa zehirlendiği halde öldürülemeyen Bediüzzaman’ın, adeta donarak ölmesi istenmektedir.
Bediüzzaman o gece, vücut ısısını korumak ve donmamak için çıplak zeminde zıplar. Uyuduğu an donarak öleceğinin farkındadır. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar namaz kılar. Uzun süre ayakta kaldığı için ayaklarının altında donma emareleri başlayınca, yeniden beton zeminde zıplamaya başlar. Takati kesilince çömelir. Beton zeminde kaz yürüyüşü yaparak vücut ısısını korumaya ve hayatta kalmaya çalışır.
Aylardan Ramazandır. O gece aç olarak sabahlar ve o şekilde orucuna niyet eder. Sabah kapı altından bırakılan bir tabak yemek akşama doğru buz tutar. Buz tutan tabağı koltuğunun altında ısıtarak buzunu çözer sonra da birkaç lokmayla iftarını açmaya çalışır.
Üçüncü günün sabahında takati iyice kesilmiştir. Kapı aralığından bakan gardiyan esefle söylenir:
‘’Bu adam daha ölmedi mi be?’’
Gardiyanın bu sözleri, Bediüzzaman’ı camı kırık ve içeriye kar dolan bir hücreye neden koyduklarını anlatmaktadır.
Gardiyan biraz sonra yine kapı altından bir tabak yemek bırakır. Akşama doğru tabaktaki yemek donmuştur. Camı kırık pencereden içeri dolan kar soğuğunu içeri dolan akşam ezanı ısıtır. Bediüzzaman donmuş yemek tabağını koltuğunun altında ısıtarak buzunu çözer. Artık vücudu kaskatı kesilmiştir. İbadetini daha rahat yapabilmek ve hayatta kalabilmek için buzu çözülen yemekten bir iki lokma alır ve yere yığılıp kalır.
Yemek zehirlidir!
Soğuktan donmadığını görenler bu kez onu zehirleyerek emellerine ulaşmak isterler. İşte bu zihniyetin devamı olan 28 Şubat’taki zihniyetin dindarlara bakışı da aynen böyleydi.
"Öyleyse bütün bunlara rağmen Bediüzzaman nasıl mı hayatta kaldı?’’
Hiçbir zulüm uzun süre devam etmez. Hele bin yıl hiç devam etmez!
Ve dahi: ‘‘Allah’ın verdiği ömrü ondan başka alacak yoktur!’’
Haber7.com