Said Nursi’nin hakiki tercümanını bekleyen eseri: Kızıl İcâz
Mantık ilminde bir şaheser olduğunu belirten Bediüzzaman'ın bu eseri hakiki tercümesini bekliyor
16
(Kızıl İ’caz risalesinin, matbu birinci baskı nüshasının kapak ve birinci sayfaları)
Yunus İpek-Zehra
Kızıl İcâz, Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri’nin, “Eski Said” dönemine ait bir eseridir. Eserin dili, Arapçadır. Türü, mantıktır. Konuları, iman ve içtimaiyata dair muhtelif bahislerdir. Tarzı, “temsil” ve “bürhan-ı inni” (eserden müessire/neticeden sebebe) yöntemiyle “istidlal” (delil getirme) tekniğidir; kelam ilmi içinde, mantığın işletilmesidir. Ancak, bu mantık, klasik ve basit önermelere değil, Bediüzzaman’a has “kıyas” ve “ispatiyecilik”e dayanmaktadır.
Kitabın künyesinde (kapak bilgilerinde); “Kızıl İcâz Alâ Süllemin, Li-Bediüzzaman; Evkaf Matbaası, 1339” bilgilerini okumaktayız. Buna göre, Kızıl İcâz, Miladî 1920 tarihinde, “Süllem” (Süllemü’l-Münevrak) kitabı üzerine yazılmış bir “haşiye” eserdir. Ancak, haşiye olmakla birlikte, Süllem’in mantık kurgusundan çok ileri ve ikna düzeyi kıyaslanmayacak derecede üstündür. Süllem, Ebherî’nin “İsagoji” adlı mantık kitabının manzum şekli olup 100 beyitten müteşekkildir. Yazarı Cezayirli Abdurrahman Ahdarî’dir. (d. 1512, ö. 1576).
26
(Merhum Molla Muhammed Zahid Hocaefendi tarafından Şam’da Berekât Matbaası’da 1965’te basılan Kızıl İcaz risalesinin kapağı ile son sayfası. Bu baskıda, ayrıca Molla Abdülmecid Nursî’nin Arapça şerhlerine de yer verilmiştir.)
Kızıl İcâz’ın ilk sayfasında, “Saîd” imzasıyla yazılan “İfade”de, Bediüzzaman, kitabın yazılış gayesini şöyle dillendiriyor: “Sathi zihinleri dikkate alıştırmak için her nasılsa eskiden böyle bir eser yazmıştım. Mademki yazılmış, neşir de olunsun. Hiç olmazsa, ‘İ’lem’le başlayan mebahise bakılsın!” Bu ifadeler, kitabın asıl gayesinin, okuyuculara farklı bir perspektif kazandırmak; onları, yüzeysel bakış ve okumalardan kurtararak, dikkat, teemmül ve tefekküre sevk etmek istediği açıktır. Başka bir ifadeyle, alışılagelmiş okuma tarzını aşmak; bu alandaki ezberleri bozdurtmaktır.
36
(Karaşîzade Mahmud Nedim tarafından “Es-Senedü’l-Muhkem fî Tercümetü’s-Süllem” adıyla Türkçeye tercüme ettiği “Süllemü’l-Münevrak”ın kapak ve giriş sayfası.)
Said-i Nursî’nin, birçok yerde “Üstadım” dediği İmam-ı Gazali’nin, “Mantık bilmeyenin ilmine itibar edilmez” sözü dikkate alınırsa, mantık ilminin İslâmî ilimler içindeki yeri ve önemi anlaşılır, zannedersem. Her ne kadar reddedenleri olsa da… Bu itibarla, Üstad Hazretleri’nin Kızıl İcâz gibi, Gelenbevî’nin “Burhan” adlı mantık eseri üzerine telif etmiş olduğu “Ta’likat” eseri de bu sahada zikre değer çalışmalarındandır.
46
(Ma’muretu’l-Aziz (Elazığ) Vali-i Sabıkı Abdünnafi’ Efendi tarafından tercüme edilen İsmail Gelenbevî’nin “Mizan-ı Burhan” adlı eserinin kapağı ile Gelenbevî’nin İsagocî üzerine yaptığı şerhin ilk sayfası.)
İsminden de anlaşıldığı gibi, Kızıl İcâz’ın cümleleri “veciz”dir; kısa cümleciklerle büyük anlamları ifade etmektedir. Eserin bir yerinde, “Zihinleri, mülahazada dikkatli ve nazarda im’anı alışkanlık haline getirmeleri için, ala külli hal bu eseri yazdım” demektedir. Benzer bir cümle ise, “Ey okuyucu! Zihinleri dikkate teşvik için, bu risaleyi veciz yazarak sizleri aciz bıraktım” şeklindedir. Dolayısıyla, Kızıl İcâz, dil, muhteva ve kurgusuyla nev-i şahsına münhasır bir telifattır, Bu itibarla, yazıldığı tarihten bu güne değin, hakiki tercümanını intizar etmiştir. Denilebilir ki, bu mütercimin de Risale-i Nur’daki genel mantığa hâkim olması kaçınılmaz bir şart gibidir.
56
(Muhammed Nezir et-Torî el-Halilî tarafından “Ta’likat”la birlikte “Matbaa-i Terakkî”de basılan Kızıl İcaz’ın Arapça ikinci baskısı)
Kızıl İcâz’ın şimdiye kadar bilinen tek şarihi, müellifin kardeşi Abdülmecid Nursî’dir. Malum, Abdülmecid Nursi, aynı zamanda “İşaratü’l-İ’câz” ve “Mesnevi-i Nuriye”nin de mütercimidir. 1965 tarihinde yaptığı Kızıl İcâz şerhi, günümüzde, ilk olarak merhum Abdülkadir Badıllı tarafından, kendisinin yeniden tercüme ettiği Mesnevi-i Nuriye’nin ahirine ilhak edilmişti. Daha sonraları ise, Sözler Yayınevince, 1995 tarihinde, “Ta’likat” nam risaleyle birlikte tab edilmiştir. Ancak, şunun bilinmesinde fayda vardır; bu tercüme tam değildir; Badıllı Ağabey’in ifadesiyle, “umuma faydalı olacak çok mühim yerler”in tercümesiyle iktifa edilmiştir.
66
(Molla Fenari'nin, mantık ilmine dair “İsagoci” metni üzerine yaptığı şerhi ile adı geçen kitabın tercümesinin Latinize edilmiş nüshalarının kapakları.)
1918’de aza olarak Darü’l-Hikmetü’l-İslamiye’ye seçilen Üstad, bu kurumda kendisinden istenilen özgeçmişinde, Kızıl İcâz’ı da anarak, şu bilgiyi vermektedir: “Birinci Arabiyü’l-ibare olarak te’lif gerdem olan İşarat-ül İ’caz nam tefsir-i şerif ve mantıkta Talikat ve Kızıl İ’caz nam risalelerle El-Hutbetü’ş-Şamiye nam risale-i Arabî…” Bu bilgiye ek olarak, Kastamonu Lahikası’nda mezkûr esere dair şu medihkâr ifadelerini okumaktayız:
“Hem Eski Said’in ilm-i mantık noktasında bir şaheser hükmünde bulunan gayr-ı matbu Ta’likat’tan süzülen i’câzlı bir îcâz-ı harikada müdakkik ulemaları hayret ve tahsinle dikkate sevk eden matbu Kızıl İ’caznamındaki risâle-i mantıkiye Risâle-i Nur’la bağlanmasına ve şakirtlerinin, âlimler kısmının nazarına göstermek lâyık gördüm; fakat çok derindir. Bugünlerde, Feyzi’ye bir parça ders verdim. Belki bir zaman Feyzi kendisi, başkasının da anlaması için dersini Türkçe kaleme alacak…”(s. 27)
Merhum Mehmed Feyzi Ağabey’in bu temenniyi tahakkuk ettiremediği malum… Demek, Nurlardaki üslup ve mantığa vakıf biri ya da birilerince bu eserin tercüme edilerek Nur Külliyatı’na idhal edilmesi, bir murad-ı Üstadane olarak beklemektedir…