Bediüzzaman Said Nursî, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin, şimdiye kadar pek görülmek istenmese de, temel hakikatlerinden biridir. Tabir yerindeyse o milletin evvela gönlüne sonra da zihnine kazınmıştır. Üstelik tam aksi yöndeki neticeler için canla başla çalışılmasına rağmen böyle sonuçlanmıştır. Ancak gelinen noktaya kolay ulaşılmadığı da inkâr edilemeyecek bir gerçektir.
Bugüne değin Said Nursî ismine ve temsil ettiği hakikatlere gönlünü veren milyonlarca insanın sık sık dile getirdiği zorluklar ve dertler manzumesi Bediüzzaman’ın şahsında hiçbir zaman İlahî makama isyan bayrağı açtıracak bir mahiyet arz etmemiş tam tersine kurbiyetinin artmasına kapı aralamış, rububiyet-i ilahînin sırrına daha bir vâkıf olmayı tetiklemiştir. Bunları nereden mi biliyoruz?
Sadece Risale-i Nur muhtevalarıyla buna işaret edebilecek düzeydeyken kâfi gelmeyeceğini düşünenlere talebelerinin mektuplarından bahsetmekte fayda var. Çünkü ona yakınlığın vahim sonuçlar doğurduğu zamanlarda bile yanından ayrılmayan bu ilk halkanın temsilcileri ondan öncesini ve sonrasını satırlarına gayet sarih ve güzel aktarmıştır.
Necmeddin Şahiner imzalı “Bediüzzaman Said Nursî’den Denizli Hapishane Mektupları” bu minvalde bakılası son dönem çalışmalardan biri. Eser ana hattıyla iki bölümden oluşmakta. Birinci bölüm, kısmen Bediüzzaman Said Nursî’nin Denizli Hapishanesi’nde iken Kastamonulu talebesi Sadık Bey’e hususî yazdığı mektuplardan, kısmen de bazıları daha önce Lâhikalar’da yayımlanan mektuplardan müteşekkil.
İkinci bölüm ise, Sadık Bey’in, o sıralarda Afyon Hapishanesi’nde bulunan Üstadına hasretini ve Risale-i Nur’a sadıkane muhabbetini nazmın lisanıyla seslendirdiği ve kendi güzel el yazısıyla alfabetik olarak yazıp “Damla” adını verdiği bir divançesini, yine ona ek kendisine ait iki manzumesini ihtiva etmekte.
Çalışmanın belki de en özgün taraflarından biri hem Üstad Bediüzzaman’ın mektuplarının hem de Sadık Bey’in manzumelerinin Osmanlıca yazılan asılları yanında Latin harflerine çevrilmiş hâlleriyle okuyucu karşısına çıkartılması.