Said Nursi’nin İbrahimvari tavrı

Emrullah BEYTAR

Bu topraklarda ulus devlet anlayışının ve militarizmin resmi ideolojinin dayatmaları, istibdat ve tek parti diktatörlüğünün hayat bulduğu bir dönemde egemen güç tarafında sürgüne gönderilerek zorunlu ikametgaha tabi tutulmuş bulunan Said Nursi, milliyetçiliği eleştiren bir mektup yazar ve onu talebelerine gönderir.

O esnada bir talabesi bu mektubu lüzumsuz bir ihtiyata binaen gizlemeyi tercih eder. Bunu duyan bir diğer talebesi ise bu lüzumsuz ihtiyatı doğru bulmaz. Said Nursi bir şekilde bu duruma muttali olduktan sonra talebelerine bir mektup yazar. Mektubunda “kardeşimiz Abdulmecid’in Yırmi Altıncı Mektubun üçüncü mebhasını, lüzumsuz bir ihtiyata binaen ziyade görmesini, sen de onun ziyadesini ziyade görmekliğin beni ziyade sevindirdi” şeklindeki manalı ifadeleri dile getirdikten sonra “Allah’ın hakkında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri ona ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım” diyen Hz. İbrahim’in kavmine vermiş olduğu cevaba atıf yapar ve Kur’an’ın takdirine mazhar olan Hazret-i İbrahim (a.s)’a tabi olmakla mükellef olduğumuzu işaret eden –İbrahim’in hanif olan İslam dini- sırrına mazhar olduğumuzu bilmeliyiz” diyerek  talebelerine hakkı gizlememe tavsiyesinde bulunur.

HAKSIZLIKLAR KARŞISINDA SUSAN BİR TOPLULUK

Siyasal eşitsizlikler ve antidemokratik uygulamaların neticesinde doğmuş bulunan Kürt sorunu, son çeyrek asırda, Türkiye cumhuriyeti ekonomisinden, siyasal sisteminden ve en önemlisi halktan çok önemli kurbanlar almıştır. Homojen olmayan Türkiye toplumu ve bilhassa kendini “dindar Müslüman” olarak tanımlayan insanlar 1930’ların Türkiye’sinde yaşayan Said Nursi’nin o İbrahimvari tavrını sistemin dayatma ve yanlışları karşısında gösterebilselerdi belki Türkiye toplumu bugün kaybettiğinin çok az şeyini kaybetmiş olacaktı. Ancak dinle araya mesafe koymadığını söyleyen insanların çoğu resmi ideolojinin başta kendileri ve diğer etnik ve dini unsurlar için biçmiş olduğu gömleğe itiraz etme iradesini gösteremediler. Hatta bırakın bu dayatmaya itirazı bunların önemli bir kısmı bu gömleğe “emevi din anlayışının boyasını” sürerek savunmaya, bir kısmı da resmi ideolojinin bu dayatması karşısında sessiz kalmayı tercih ettiler. Sessiz kalmayı tercih etmeyen bir grup ise “Kürtçü ve irticacı” damgasıyla damgaladılar.  Bu tutum ve tercihler çeyrek asrı aşan bir savaşın devam etmesinde doğrudan veya dolaylı olarak önemli bir rol oynamıştır.

Egemen zihniyet bunların bu dolaylı destek veya sessizliğinden cesaret alarak bu anlamsız savaşı devam ettirerek kendi iktidarlarının yaşam sürelerini uzatma gayreti içerisinde olurlarken, diğer taraftan gariban Türk ve Kürt ailelerinin evlerinde ise her gün yas havası esti/esmeye devam ediyor.  Halbuki toplumun önemli bir kısmını oluşturan muhafazakarlar ve bilhassa dindarlar Nursi gibi haksızlığa ve inkara karşı Hz. İbrahim gibi davranmış olabilselerdi ne 1915’in o acı olayı yaşanabilir, ne 6-7 Eylül olayları, ne başörtüsü sorunu ve ne de çeyrek asrı aşan bu savaşın sebebi olan Kürt sorunu yaşanılırdı.

Bu topraklarda resmi ideolojinin dayatma ve yönlendirmeleriyle birçok farklı kimliğe sahip insanlara ve topluluklara haksızlıklar ve zulümler yapıldı. Ve halende yapılmaya devam etmektedir. Bu zulüm ve haksızlığın karşısına ilk karşı çıkmaları gereken kişilerin başında kendilerini İbrahim milletinden sayanlar olmaları gerekirken ne acıdır ki bu fotoğraf bugüne kadar oluşmuş değildir. Ancak bu fotoğrafın bugüne kadar oluşmamış olması bundan sonrada oluşmayacak anlamına gelmez.

İSTİKBALDEKİ GÜR SEDA İÇİN YENİ BİR NESİL LAZIM

Nursi’nin tarif ve hayal ettiği yeni bir nesil, haksızlık ve zulüm kimden/kime geliyor olursa olsun o haksızlığa karşı dik tavır takınabilen bir ibrahimi topluluğun oluşması kuvvetle muhtemeldir. Ancak bunun için öncelikle Nursi’nin gençlik yıllarında yaptığı ve insanları yapmaya davet ettiği “tevhid-i kıble” olayını, kendini dindar olarak tanımlayan kesimin yapıp zihinlerin Kur’an’la barışması ve böylece bir zihniyet değişiminin yapılması gerekir.

Böyle bir zihni değişim, düşüncede Kur’an felsefesini, hayatta ittiba-ı Kur’an-ı, siyasette İttihad-ı islam’ı ve Cemahir-i Müttefika-i İslamiye’yi esas edinmeyi sağlar. Böyle bir zihni değişim özelde ümmeti, genelde ise insanlığı sahili-i selamete çıkarmayı gaye olarak kabul eder. Böyle bir zihni değişim bu çeyrek asrı aşan savaşın barışla neticelenmesine katkı sunabilir. Ölüm yerine hayatın, savaş yerine barışın, husumet yerine dostluğun, düşmanlık yerine kardeşliğin, yasakların yerine özgürlüğün, haksızlığın yerine adaletin tesisi mümkün olabilir.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.