Said Nursi’nin ideali, Osmanlı değil, İslam’ın ilk üç asrıdır

Taraf Gazetesi yazarı Furkan Aydıner, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin siyasete dair ilkesel duruşunu yazdı

Risale Haber-Haber Merkezi

Taraf Gazetesi yazarı Furkan Aydıner, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin siyasete dair ilkesel duruşunu yazdı. Aydıner, Said Nursi’nin idealinin, Osmanlı değil, İslam’ın ilk üç asrı olduğunu ve ona “Doğru İslamiyet” dediğini hatırlattı.

Furkaner'in yazısı şöyle:

Jakoben Kemalizmin tüm baskılarına rağmen İslami kesimi şiddetten ve siyasetten uzak tutanların başında Said Nursi gelir. Sırf inançları için 28 sene maruz kaldığı hapis ve sürgüne rağmen şiddete meyletmemesi onu İslam âleminin Gandi’si yapmıştır. Hem militarist hem de siyasal İslam’dan dinî gerekçelerle uzak durmuştur. Onun Gönül İslam’ı eksenindeki fikirleri hem dinin modern hayattaki rolünü anlamaya hem de Cemaat- AK Parti kavgasını bitirmeye yardımcı olabilir.

Ruslara karşı savaşıp esir düşen Nursi, cihadın bu zamanda sadece hariçteki düşmana karşı olabileceğini söyleyerek silahla mücadeleyi reddetmiş. Müspet hareketi esas alıp dâhilde şiddet kullanımına hiçbir şekilde cevaz vermemiş. Hatta, manevi silah olarak gördüğü bedduayı bile kullanmamış. Bırakın müminlere, kendini haksız yere hapiste çürütüp idamla yargılayan dinsiz zalimlere bile “bir masuma zarar gelmemek için” beddua etmemiştir. Aynı şekilde, siyaset yoluyla iktidara gelip topluma şekil vermeyi peygamberî metoda aykırı gördüğü için Siyasal İslam’a da karşı çıkmış. Devleti ele geçirmek yerine kalpleri fethetmeyi hedeflemiş. Siyasi iktidar peşinde koşup dini yerele mahkûm etmek yerine, siyaset üstü kalarak dinin evrensel değerleriyle siyasete yön vermiş.

Nursi’ye göre, dini siyasete indirmek onu dünyevileştirmektir. Çünkü, siyaset dünyevi iktidarı, din uhrevi saadeti hedefler. Dünyevi şeyler ise uhreviye nikbetle camın elmasa nispeti gibidir. Dini siyasete indirgemek onu elmastan kırılacak cam seviyesine düşürür. Hem de din partiler üstüdür. Bir partinin tekeline girince tarafgirlik fikriyle öbür parti mensuplarınca kabul görmez. Onun için, Nursi siyasete girmek isteyen talebelerine bunu cemaat değil şahısları adına yapmalarını söylemiş. Topuza benzettiği siyasetin tehlikesine dikkat çekmiş.

Nursi, din için siyaset topuzunu kullanmayı ontolojik ve epistemolojik gerekçelerle reddeder. Ontolojik olarak hidayetin sadece Allah’tan geldiğini söyler. Ona göre, başkasına hidayet vermek mümkün olmadığı gibi hidayet vereceğini düşünmek bile şirktir. Çünkü, epistemolojik olarak, hidayeti bireyin özgür iradesiyle talebinden sonra Allah’ın kalbe verdiği bir nur olarak tarif eder. Yani, hidayet imanî marifetin kalbî boyuta taşınmasıdır. Kalp ise, sadece içeriden kapısı açılan bir saray gibidir. Zorlandıkça daha da kapanır. Sadece içeriden özgür irade ile açılabilir. Onun için müminin vazifesi yalnızca tebliğdir. Yani gönüllerin açılmasına vesile olmaktır.

Nursi’nin ideali, Osmanlı değil, İslam’ın ilk üç asrıdır. Ona “Doğru İslamiyet” der. İnsani değerler üzerine kalplere hükmeden hakiki İslamiyet’tir bu. Hz. Peygamber’in yaptığını inkılâb-ı azîm olarak tarif eder. Siyasi değil, gönüllerde yapılan bir devrim. Hz. Peygamber önce mahbub-u kulub olup kalpleri açmış, daha sonra muallim-i ukul olup akıllara hakikati anlatmış. Bu sevgi ve marifetle nefisleri terbiye ederek sultan-ı ervah olmuş. Yani, Peygamberî devrim önce kalpte başlamış, sonra akıl, nefis ve ruh düzlemine taşınmış. Allah’ın sevgilisi insanların da sevgilisi olmuş. Gönüllerini fethedip, akıllarını talim ve nefislerini terbiye ederek ruhlarda ebedi saltanatını kurmuş. Medine devrindeki siyasi iktidar hedef değil, bu manevi saltanatın doğal neticesi olmuş.

İslamiyet’i hakiki insaniyeti getiren değerler manzumesi olarak tanımlayan Nursi, sözkonusu değerlerin evrensel ölçekte hâkimiyeti için çalışır. Hürriyeti, adaleti, umumun hukukunu, meşrutiyeti, hatta fikrî çoğulculuğu İslami değerler olarak sahiplenir. Cemel savaşının iktidar değil adalet mefhumu için yaşandığını söyler. Ona göre, İslamiyet, bireyler arasındaki zulümlere mani olmayı hedef edinen ezeli adalettir. Hedefi umumun hukukunu müdafaa edip insanı insaniyet-i kübraya çıkarmaktır. Yani, İslamiyet aslında ilahi bir insaniyet projesidir. İnsan, İslam’ı gerçek anlamda yaşadıkça insan olur. Batı medeniyetinin insana kıymet kazandıran evrensel hak ve özgürlüklerini reddetmek yerine, insaniyet-i süğra (küçük insaniyet) diyerek takdir eder. Ancak onları yetersiz görür. Doğru İslamiyet’le insaniyetin zirve yapacağını söyler.

Nursi, insanları kategorize etmek (fişlemek) yerine sıfatları kategorize etmeyi önerir. Herkese layık olduğunu vermeyi (liyakati) adaletin gereği bilir. Meşrutiyetin ilanına azınlıklara aşırı haklar veriyor diye karşı çıkanları yatıştırır. İşin ehli olduktan sonra Ermeni birinin vali ve kaymakam olmasında bir beis olmadığını anlatır. Nursi’ye göre, asıl olan iyi vasıfları sevmek kötülerinden sakınmaktır. Mesela, dürüstlük mümin bir sıfattır. Kâfirde de olsa bu sıfatı sevmek lazım. Yani, kâfir ancak dürüst ve güvenilir birini bu sıfatları için sevmeli. Müslüman olduğu hâlde yalan söyleyen ve hile yapanı da bu sıfatları yönüyle sevmemeli. Daha da ilginci, Nursi fikrî çoğulculuğu Allah’ın isimlerindeki farklılığa bağlar. İnsanları tek kalıba koymayı ilahi isimlerdeki çeşitliliğe muhalif bulur.

Kısacası, Nursi dini siyaset üzeri tutup, evrensel boyutta gerçek insaniyeti getirecek değerler manzumesi olarak İslamiyet’i savunur. Sevgi, şefkat, hakikat, hikmet, marifet ve adaletle akılların ve gönüllerin fethini amaçlar. Cemaat, siyasetle ilişkisini yeniden Nursi’nin çizgisine getirip hizmetini siyaset üstü kılarsa belki siyaseten kaybedecek ancak gönüllerde galip olacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Bediüzzaman Haberleri