Risale Haber-Haber Merkezi
Demokrasi Platformu Dergisi, 14 Mayıs 1950 seçimlerinin 60. yılında özel sayı ile okuyucuların karşısına çıktı. İki cilt halinde yayınlanan derginin Bahar 2010 sayısında yer alan yazılardan biri de "Said Nursi’den Menderes’e mesajlar" başlığını taşıyor. Dr. İsmail Benek tarafından kaleme alınan yazının ikinci bölümü:
Said Nursi’den Menderes’e mesajlar
2. BÖLÜM
Toplumun tahrip edilen manevi hayatını(23) inşa etmeye çalışan Said Nursi, maruz kaldığı işkence ve zulümler karşısında demokratik direncini korumuş ve yeni dönemin kapısını aralayan Demokrat Parti iktidarını desteklemişti.(24)
Demokrat Parti’nin operasyonel siyaseti, kışkırtıcı CHP’nin ortamı germesi(25) karşısında iki savaşın üzerinden geçtiği bir ülkenin kaynaklarını harekete geçirmeye yetmiyordu.
Said Nursi, CHP’yi, bir parti değil bir rejimin, cumhuriyetin kuruluşundan sonra baskın şekilde devleti ele geçiren zihniyetin kendisi olarak görüyordu. Rejimin bu yapısını ve köklerini çözmeden siyasetin hâkim olamayacağını, iktidarın yürüyemeyeceğini ve CHP karşısında istenen halk hâkimiyetinin sağlanamayacağını ısrarla ortaya koyuyordu. Bu konuda Demokrat Parti’ye, Adnan Menderes’e mektuplar yazan ,(26) onu ikaz eden Said Nursi’nin Menderes’le mürşit diyaloğunu görmekteyiz.
Aşağıdaki satırlar medyanın o günkü tutumunu, Demokrat Parti’nin algılama tarzını ve Said Nursi’nin maruz kaldığı şartları kompoze eden anlamlı bir metindir:
“Bu defa Afyon gazetecisinin iftirası münasebetiyle Başvekile ve Dâhiliye Vekâletine ve Nur talebelerine bazı meb'uslar söylemiş: Adnan Menderes ile Dâhiliye Vekili pek dostâne mukabele edip haber göndermişler ki, "Hiç merak etmesin ve meyus olmasın." Ve Afyon'daki gazeteci de, "Ben Emirdağına geleceğim ve Üstada iki dileğim var; bunları rica edeceğim ve özür dileyeceğim" demiş (…) Daha fazla yazacaktım. Rahatsızlığım dolayısıyla yazamadım ve vakit de dar olduğundan kısa kesiyorum. Umumunuza selâm.”(27)
BEDİÜZZAMAN MENDERES HÜKÜMETİNDEN NE TALEP ETTİ?
Adnan Menderes’in ilk icraatı, 1932 yılından beri Türkçe okutulan, daha doğru bir ifadeyle yasaklanan ezanı tekrar okutmak(28) olmuştur. 14 Mayıs’ta iktidar olunca,16 Haziran’da Ezanın aslına uygun okunmasını sağlar .(29) 18 yıllık karanlıkta ezan sesinin duyulamadığı manevi zindandan çıkılmış ve Anadolu’nun gök kubbesi ezan sedaları ile eski vicdanına dönmüştü. Halk, ezanı yasaklamak için milli mücadele vermediğini nihayet oylarıyla ve iktidarın hızlı kararı ve iradesiyle göstermişti.
Ezan kararı, Mustafa Kemal ve İnönü dönemi serisinin üçüncüsü olan Demokrat Parti kurucusu ve üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayar açısından biraz temkinli olunması yönünde bir kanaati oluştursa da, Menderes her türlü riski göze almayı ve yasağı kaldırmayı başarmıştı.
Said Nursi, atılan bu adımı çok önemser, tarihi bir karar olarak memnuniyetini belirtir. Anadolu’nun bağrına saplanan, kalbine isabet eden ve manevi gücünü imhaya yönelik geçen döneme karşılık yeni hamlelerin devamını ister.
Kendi ifadeleri şöyledir:
“Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya'yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir. Ve âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risale-i Nur'un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahati de onlara yüklenmez fikrindeyim.
Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki gün baktım ve bunu yazdım.”(30)
ZİHNİ DEĞİŞİMİN ÖNEMİNE YAPILAN VURGU
Ruhu ve içeriği dolu bir cumhuriyetten yana olan Said Nursi, Osmanlı sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nde de aynı tavrını devam ettirir.
“Bediüzzaman cumhuriyetçidir. Fakat bu, lafızdan, isimden ibaret bir cumhuriyet değil, “kanun”a, “adalet”e, “şura”ya yer veren bir cumhuriyet olmalıdır”(33)
Bediüzzaman’ın gerek sosyolojik derinliği, gerekse başarısı, İslam’ın zengin dinî ve kültürel dağarcığını anlamış olmasında toplanır.(34)
Bediüzzaman, bilinen parti siyaseti ve konjonktürel halk desteği ve muhalifini etkisizleştirici siyaset kavgalarının dışında ve ötesinde siyasete bir yol haritası vermektedir.
Kendisini, dini siyasete alet ediyor, diye suçlayanlara karşı dinin siyasete alet edilemeyeceğini, bilakis siyasi imkânların din lehine kullanılması yoluyla siyasetin dine alet ve hizmetkâr edilebileceğini kesinlikle ifade etmiştir.(35)
Rejimin aleyhinde olduğu ithamına karşı verdiği cevapta, “Her hükümette muhalifler bulunur. Asayişe, emniyete ilişmemek şartıyla herkes vicdanıyla, kalbiyle kabul ettiği bir metodu, bir fikri ile mes’ul olmaz” demektedir.(36)
Said Nursi’nin Menderes’e ve demokratlara mektuplar göndermesinin esas sebebi, onlara Kur’an’ın bazı “kanun-u esasilerini” hatırlatmaktı. Bu mektuplarında onları doğrudan şeriatı yürürlüğe koymaya çağırmıyordu. Fakat yeni kanunların bu temel prensipler doğrultusunda yapılmasını, yeni politikaların bu yolla belirlenmesini ve mevcut kanunların yine bu yolla uygulanmasını teklif ediyordu.(37)
Dini toplum hayatının değişmez bir ihtiyacı olarak görmekte, dinin hayattan izole edilmesinin mümkün olmayacağını şu ifadesiyle belirtmektedir: “Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhyâ-i dinle olur, şu milletin ihyâsı. İslâm bunu anladı.”(38)
BEDİÜZZAMAN’IN DÜŞÜNCELERİNDEKİ ŞEFFAFLIK
Said Nursi Menderes’e yazdığı mektuplarda, bir partiyle değil, devlete egemen olmuş, adeta devleti ele geçirmiş bir zihniyetle mücadele etmenin temel referanslarını vermektedir. Said Nursi, bir din âlimidir. Siyasetten istediği; toplumun yıkıma uğramış ve adeta damarları kesilmiş dini hayatının geri verilmesi, manevi dinamiklerinin ayrıcalıklı bir irade ile desteklenmesi ve yılların tahribinin bu şekilde önlenmesidir. Aksi halde DP’yi, kendisini bekleyen kaçınılmaz bir felaketten erken uyarı ile haberdar eder, CHP üzerinden: “Başkalarının zalimane kabahatlerinin onlara yükleneceği”(39) ikazında bulunur ki, diktacıların DP’yi diktacı görmeleri ve bu şekilde darbe yapıp Yassıada’ya kapatmaları bunun en bariz örneğidir.
BEDİÜZZAMANLA MENDERES YÜZ YÜZE GÖRÜŞTÜ MÜ?
Said Nursi’nin CHP karşında manevi himayesine aldığı Menderes’le(40) dünya gözü ile bir görüşmeleri olmamıştır. Her ne kadar yıllar yılı CHP ve yandaşları “Said Nursi’nin elini öptü”(41) deseler de, araştırmamızda böyle bir kayda rastlamadık. Sadece Adnan Menderes’in Emirdağ ziyaretinde, Said Nursi’nin çarşıya bakan evinin ikinci katından, uzaktan bir el sallama ve selamlaşmada bulundukları bilinmektedir.
Said Nursi’nin eli öpülebilirdi. Yaşça büyük ve bir din adamı olarak. Gelin görün ki, batıda kardinallerin eteğinin öpülmesi, ritüelin en çağdaşı kabul edilirken, bizde bir kabul ve saygı nişanesi olan el öpme, maddi bir bakışla, seküler yapının özgürlüğüne ve inanca başkaldırısına engelleyici bir figür olarak görülmüştür.
Said Nursi, siyasetçilerle, devlet adamlarıyla ve muhalif/muvafık, yani taraftarı ve karşıtı olduğu yetkililerle açık iletişimi tercih etmiştir.(42) “Kapalı kapılar ardında” bir diyalog ve iletişimi olmamıştır. Genelde, toplumun geleceğini ve hayati değerde mukadderatını ve mukaddesatını ilgilendiren konularda görüşmüş veya mektup yazmıştır.(43)
Gazeteci Serdar Murat, 27 Mayıs’a giden son ayları şöyle anlatır: “Ankara’da, demokrasi darağacına çekilmeye hazırlanırken, çıka geldi Bediüzzaman. Fünyesi çekilmiş, patlamaya hazır bombaların arasına daldı. Elinde ateş yoktu, ama telaşlıydı. Ankara’yı sarsmak istiyor, birilerine bir şeyler anlatmak için çırpınıyordu. Ama Başkent’in, kör dövüşünden başını kaldırıp, kimseyi görecek hali yoktu.”(44)
Said Nursi, açık siyasi diyalogu ,(45) yazdığı mektuplar üzerinden kamuoyuna mal etmiştir. Bu mektupları aynı zamanda eserlerine de koymuştur.
DİPNOTLAR:
23-Markham Ian, Hakikat ve Hoşgörü, Said Nursi’nin Başarısı, 7. Uluslar arası Sempozyum, 2004.
24-Kaya M. Ali, Bediüzzaman ve Adnan Menderes, fikirbahcesi.org, Erişim: 03.04.2010
25-Selvi Abdülkadir, Bediüzzaman’ın Fırtınali Vedası, 1996.
26-Nursi Bediüzzaman Said, Emirdağ Lâhikası, 386
27-A.g.e, 302
28-Köprü Dergisi, Sayı: 66, s. 102
29-ener Abdülhalim, Ezanın Aslına Çevrilmesi ve Basındaki Yankıları (5-18 Haziran 1950), Köprü, Bahar 99, 66. Sayı
30-A.g.e, 387
31-Ferşadoğlu Ali, Demokratların kökeni: Osmanlı Ahrar Fırkası, 09.06.2007, Yeni Asya, Erişim: 04.04.2010
32-Sönmez Selim, II. Meşrutiyet Bediüzzaman Bilinmeden Anlaşılabilir mi? Köprü, Güz 2008, 104. Sayı
33-Canan İbrahim, Bediüzzaman’ın Fikri Programı, Nesil Yayınları, İstanbul 2008.
34-Mardin Şerif, Kolektif Hafıza ve Şuur, İslam Düşüncesinin 20.Asırda Yeniden Yapılanması ve Bediüzzaman Said Nursi, Milletler Arası Sempozyum, Yeni Asya Yay. 1992.
35-Mürsel Safa, Bediüzzaman Said Nursi ve Devlet Felsefesi, Yeni Asya Yayınları, 1995.
36-Çelik Hüseyin, Bediüzzaman’a göre Cumhuriyet ve Demokrasi, Türk Düşünürlerin gözüyle Said Nursi, Nesil Yayınları, Ocak 2004, İstanbul.
37-Weld Mary F., Bediüzzaman Said Nursi Entelektüel Biyografisi, Etkileşim Yayınları, 2006, İstanbul.
38-Nursi Bediüzzaman Said, Sözler, 656
39-Nursi Bediüzzaman Said, Emirdağ Lâhikası, 1998, s.393
40-Vakkasoğlu Vehbi, Başkasının Günahına Ağlayan Adam, Nesil-2009-235nci Baskı
41-Çalışlar Oral, “Adnan Menderes Said Nursi'nin elini öptü mü?”, Oral Çalışlar, Radikal, 20.01.2010. Erişim: 15.04.2010
42-Erdoğan Mehmet, Bediüzzaman ve Siyaset, Nesil Yayınları, Ocak 2008, İstanbul.
43-Serdar Lütfü, Hak Arama Hürriyeti ve Said Nursi, Gündönümü Yayınları, 2005.
44-Murat Serdar, Ankara Siyaseti ve Said Nursi, Yeni Asya Neşriyat, 2001
45-Beytar Emrullah, Said Nursi’ye Göre Din ve Vicdan Özgürlüğü, www.risalehaber.com, Erişim: 15.04.2010
(Devam edecek)