Risale Haber-Haber Merkezi
Risale Akademi, Münazarat Sempozyumu tebliğlerini yayınlıyor. Yrd. Doç. Dr. Yunus Emre Gördük'ün tebliğinde Münazarat eseri ve özgürlük kavramı ayrıntısıyla değerlendiriliyor.
Bedîüzzaman'ın sunmuş olduğu hürriyet ve özgürlük reçetesinin evrensel bir bakış açısıyla bütün dünyaya seslendiği gibi özelde Türkiye için ve Münâzarat'ın ortaya çıktığı coğrafyada yaşamakta olan Kürtler için ayrı bir anlam taşıdığını belirten Gördük, "Nitekim Bedîüzzaman, Müslüman Kürt halkı içinden çıkan, uzun yıllar "Kürdî" lakabını kullanan, Kürt toplumunu fevkalade iyi tanıyan ve onların sosyal psikolojisi yanında bireysel psikolojilerini de göz önünde tutarak konuşan bir şahsiyettir" dedi.
Bediüzzaman'ın gerçek özgürlüğü "sadece" Allah'a kul olmak olarak tanımladığını belirten Gördük, "Çünkü Allah'a hakkıyla kul olmak, O'nun dışındaki bâtıl mâbudların mâbudiyetlerini reddetmekle mümkün olabilir" ifadelerini kullandı.
Gördük'ün tebliğinden bazı cümleler ve öneriler şöyle:
Bedîüzzaman, "hürriyet ateştir" diyenlere karşı, Hürriyet Allah'ın atiyyesidir, çünkü İmanın bir gereğidir" demiştir.
Şiddete şiddetle karşılık vermek Bedîüzzaman'ın asla benimsemediği bir metottur.
a) Kürtler için büyük öneme sahip Bedîüzzaman Said Nursî'nin yeterince tanınmadığı ve fikirlerinin şimdiye kadar tam anlamıyla ve analitik bir gözle incelenmediği anlaşılmaktadır.
b) Hem Bedîüzzaman, hem de onun eserleri; özellikle de Münazarat, Kürt vatandaşlara tanıtılmalı, daha geniş platformlarda tartışılmalı ve üzerinde düşünülmelidir.
c) Irkçılık ve şovenizmin bu kadar yoğun bir şekilde damarlara işlediği bir zamanda; Bedîüzzaman'ın etnisiteyi değil, Müslümanca bir mantık ve muhakemeyi ön plana çıkaran bu ve benzeri eserleri, Türkiye halkları ve Kürt meselesi için bir yol haritası olmalıdır.
d) Tarihsel süreçte uygulanan ırkçı politikalar değiştirilmeli, etnik aidiyet sebebiyle kimse haksızlığa uğratılmamalıdır. Haksızlığa uğradığı kanaatini taşıyan kişi, grup, toplum ve milletler de, başkalarını haksızlık ve zulme uğratma hakkını kendilerinde görmemelidir. Nitekim haksızlığı başka bir haksızlıkla düzeltmeye çalışmak meselenin doğasıyla çelişki oluşturacaktır. Dolayısıyla, hiçbir insan ve topluma yapılmaması gerektiği gibi, ne Kürtlere haksızlık yapılmalı ne de Kürtler kimseye haksızlık yapmalıdır.
e) Eskiden beri dindarlıklarıyla ön plana çıkan Anadolu halkı ve özellikle Kürtler, dini hassasiyetlerinin dejenere edilmesine ve törpülenmesine izin vermemelidir. Çünkü Türklerle Kürtleri birbirine bağlayacak ve bu toprakları iki Müslüman millet açısından yaşanılır kılacak yegâne rabıta İslâmiyettir.
f) Hâkim etnik unsurun ve devlet erkinin etnik azınlıkları ezerek zulme alet olmamaları, ezilenlerin ise maruz kaldıkları zulümden kurtulmalarının tek yolu ve ilk basamağı: Her iki tarafı oluşturan bütün fertler için geçerli ve gerekli olmak üzere; şeytana ve nefse karşı, ruh ve kalp dağlarında yapılacak enfüsî savaştır. Bu mânevi savaş kaybedilerek kazanılacak olan maddî savaşların, ne dünya ne de âhiret boyutuyla kimseye rahat ve huzur getiremeyeceği anlaşılmaktadır.