İbrahim Mert-RİSALEHABER
İslam dünyasının en büyük isimlerinden ve kahramanlarından, düşmanlarının dahi adaletine güvendiği Selahaddin-i Eyyubi, bundan 833 yıl önce bugün Kudüs'ü Haçlılar'ın elinden alarak özgürleştirdi.
Kudüs 2 Ekim 1187'de Selahaddin Eyyubi komutasındaki Müslümanlarca Haçlılardan geri alındı. Bu vesileyle 'Şark'ın en sevgili sultanı' olarak da bilinen Selahaddin-i Eyyubi'yi rahmetle anıyoruz.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur'un bir çok yerinde Selahaddin-i Eyyubi'ye atıf yapar ve ona çok büyük değer verir.
İşte Said Nursi'nin Selahaddin-i Eyyubi hakkındaki sözleri
KÜRTLERE: MEDÂR-I FAHRİNİZ OLAN SELÂHADDİN-İ EYYÛBÎ
"Gayr-ı müslimlerle nasıl müsavi olacağız?" sorusuna verdiği cevap:
Müsavat (eşitlik) ise, fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise şah (padişah) ve gedâ (yoksul) birdir. Acaba bir şeriat, “karıncaya bilerek ayak basmayınız” dese, tâzibinden (eziyetten) men etse, nasıl benî Âdem’in (insanlar) hukukunu ihmâl eder? Kellâ...(Asla) Biz imtisal etmedik (emre uymadık). Evet, İmam-ı Ali’nin (r.a.) âdî bir Yahudi ile muhakemesi ve medâr-ı fahriniz olan Selâhaddin-i Eyyûbî’nin miskin bir Hıristiyan ile mürafaası (mahkemede yüzleşmek), sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim. (Münazarat)
İMAM-I ÖMER (R.A.), İMAM-I ALİ (R.A.) VE SELÂHADDİN-İ EYYUBÎ DÖNEMİ DELİL-İ ALENÎDİR
"Şeriat-ı garrâ (Nur parlak şeriat: İslamiyet) kelâm-ı ezelîden (Kur'an) geldiğinden, ebede gidecektir. Zira şecere-i meylü’l-istikmâl-i âlemin (ağaç gibi dal budak salan kâinattaki gelişme eğilimi) dalı olan insandaki meylü’t-terakkinin (ilerleme meyli) mahsul ve semeresi (meyve) olan istidadın telâhuk-u efkârla (düşünce ve tecrübelerin birikimi) hasıl olan netâicinin teşerrub (içme) ve tegaddî (gıdalanmak) ile büyümesi nispetinde, şeriat-ı garrâ aynen maddî zihayat gibi tevessü (genişleme) ve intibak edeceğinden, ezelden gelip ebede gideceğine burhan-ı bâhirdir (ap açık delil). Asr-ı Saadet olan sadr-ı evvelin (sahabeler dönemi) hürriyet ve adalet ve müsâvâtı, bâhusus o zamanda delil-i kat’îdir ki (kesin delil), şeriat-ı garrâ müsâvâtı (eşitlik) ve adaleti ve hakikî hürriyeti cemî (bütün) revabıt (bağlar) ve levâzımâtıyla câmidir. İmam-ı Ömer (r.a.), İmam-ı Ali (r.a.) ve Selâhaddin-i Eyyubî â’sârı (asırlar) bu müddeâya (iddia) delil-i alenîdir (açık delil). (Divan-ı Harb-i Örfî)
DÂHİ KAHRAMANLAR
İslâmiyet milliyeti denilen mâzi derelerinde ve hal sahrâlarında ve istikbal dağlarında hayme-nişin (göçebe) olan ve Selâhaddin-i Eyyûbî ve Celâleddin-i Harzemşah ve Sultan Selim ve Barbaros Hayreddin ve Rüstem-i Zal gibi ecdatlarınızdan emsalleri gibi dâhi kahramanlarla bir çadırda oturan bir aile gibi, herkesi başkasının haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve hayat-ı ulviyenin enmuzeci (model) olan İslâmiyet milliyeti size emr-i kat’î (kesin emir) ile emrediyor ki: Ta her biriniz umum İslâmın mâkes-i hayatı (hayatının aynası) ve hâmi-i saadeti (mutluluğun koruyucusu) ve umum millet-i İslâmın ferdî bir misâl-i müşahhası (somut örnek) olunuz. Zira, maksadın büyümesiyle himmet de büyür. Ve hamiyet-i İslâmiyenin galeyanı ile ahlâk da tekemmül ve teâlî eder. (Divan-ı Harb-i Örfî)
SELAHADDİN-İ EYYUBİ KİMDİR
Doğulu ve Batılı tarihçilerin ve yazarların eserlerinde kendisinden övgüyle söz ettiği Selahaddin-i Eyyubi, Hicaz bölgesine verdiği önem dolayısıyla "Hadimü'l-Haremeyn" unvanını kullanan ilk hükümdar oldu.
Selahaddin-i Eyyubi 1138 yılında Tikrit şehrinde dünyaya geldi. Babası Tikrit, Ba'lebek ve Dımaşk (Şam) valilikleri yapmış Necmeddin Eyyub, amcası Nureddin Zengi'nin ordu komutanı Esedüddin Şirkuh'tu.
Bir şehzade gibi yetişen ve iyi bir eğitim gören Selahaddin, genç yaşlarda Haçlılar'a karşı yapılan seferlere katılarak Şam şahneliğine kadar yükseldi.
Amcası Şirkuh'un kumandasında 1164 ve 1169 yıllarında Fatımi egemenliğindeki Mısır’a yapılan seferlere katılan Selahaddin, usta bir kumandan ve devlet adamı olarak sivrildi. 1169'da amcasının ölümünün ardından 'el Melikü'n-Nasır' unvanıyla vezir oldu.
Nureddin Mahmud Zengi'nin Mısır'daki ordusunun kumandanı olan Selahaddin, aynı zamanda Fatımi halifesinin veziri olarak bu iki önemli görevi üstlendi. Selahaddin, daha sonra Nureddin Zengi'nin vekili olarak Mısır'ı ve Mısır'a bağlı yerleri müstakil bir hükümdar gibi yönetmeye başladı.
Selahaddin, Mısır'a hakim olunca kendisine ve Türkler'e karşı direnen Fatımi çevreleriyle, onları destekleyen Haçlılar ve Bizanslılar'la mücadeleye girişti.
Mısır'a tam anlamıyla hakim olan Selahaddin orduyu yeniden teşkilatlandırdı. Sünni medreseleri ve yeni kurumlar açtı. Fatımi bürokrasisini kademeli olarak tasfiye etti. Nureddin Zengi'den gelen emir üzerine 1171'de Fatımi hilafetine son verdi.
1170 ve 1173 yıllarında Selahaddin, Kudüs Haçlı Krallığı'na karşı seferlere çıktı.
1173'de ağabeyi Turan Şah kumandasında Yemen ve Hicaz'a düzenlediği seferlerle bu şehirler devletin birer eyaleti haline getirildi.
Nureddin Mahmud Zengi 1174'te ölünce yerine on bir yaşındaki oğlu el-Melikü's-Salih İsmail geçti. Selahaddin, el-Melikü's-Salih'e bağlı kaldı ve onun adına hutbe okuttu, para bastırdı.
Melikü's Salih'in de genç yaşta ölümünün ardından Selahaddin, 1181'de Fırat'ın doğusuna geçti; Urfa, Harran, Rakka, Habur, Re'sül'ayn, Dara, Nusaybin gibi el-Cezire bölgesi şehirlerini ele geçirdi. Ardından Diyarbakır'ı alıp Nureddin Muhammed'e verdi.
HAÇLILAR'LA MÜCADELESİ
1183'te Halep'i ele geçirerek muhaliflerini etkisiz hale getirdiği gibi büyük bir stratejik avantaj sağladı ve Kudüs yolu kendisine açılmış oldu. Bu sebeple Halep'in Selahaddin'in eline geçmesi Haçlılar'ı telaşlandırdı.
1185'te çıktığı ikinci doğu seferinde Erbil ve Meyyafarikin gibi önemli yerleri topraklarına kattı. Musul Atabegleri onun hakimiyetini tanıdı.
Selahaddin bir yandan devleti dağılmaktan kurtarmak, Ortadoğu'da İslam birliğini sağlamak için uğraşırken bir yandan da Haçlılar'la mücadele etmek zorunda kalmıştı. Onun bu dönemde Haçlılar'a karşı ilk önemli seferi 14 Kasım-9 Aralık 1177 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Gazze-Askalan seferi oldu.
Sultan, Mısır'dan yapılan bu sefer sırasında düşmanın direncinin az olduğunu görünce hemen Remle'ye doğru ilerledi. Bu esnada Kral IV. Baudouin ile Renauld de Chatillon kumandasındaki Kudüs Krallığı güçlerinin ani baskınına uğradı ve savaşarak geri çekildi. Bu arada Haçlılar, Flandre Kontu Philippe d'Alsace kumandasında Hama'yı kuşattılar ancak kuşatma püskürtüldü.
Selahaddin, Remle yenilgisinin yaralarını iki ay gibi kısa bir zamanda sarıp Kahire'den Dımaşk'a hareket etti. Harim'i kuşatan Haçlılar onun gelmesi üzerine geri çekildiler.
Haçlıların, Şam yoluna hakim bir noktadaki Beytülahzan denilen yerde kurdukları kaleyi kuşatarak 24 Ağustos 1179'da ele geçirdi. Haçlılar barış istemek zorunda kaldı.
3-4 Temmuz 1187'de Hittin denilen yerde Haçlılar’la yaptığı meydan savaşında büyük bir zafer kazandı. Haçlı ordusu imha edildi, bir kısmı esir alındı. Esirler arasında Kral Guy de Lusignan ve Kerek-Şevbek bölgesi hakimi Renauld de Chatillon da vardı.
KUDÜS'ÜN FETHİ
Selahaddin, bu zaferden sonra hızlı bir fetih hareketine girişti. Filistin'de Akka, Taberiye, Askalan, Nablus, Remle, Gazze dahil birçok kaleyi ele geçirdi. Birkaç hafta içinde büyüklü küçüklü elli iki şehir fethettikten sonra 20 Eylül 1187'de Kudüs'ü kuşattı.
Mirac mucizesinin yıl dönümü olan 2 Ekim 1187 Cuma günü Kudüs'ü fethetti.
1187'de Trablus Kontluğu ve Antakya Prinkepsliği'ne karşı sefere çıkan Selahaddin, Trablusşam'a ait birkaç kale ile Antakya Prinkepsliği topraklarının çoğunu ele geçirdi.
Diğer yandan Kudüs'ün ve birçok kalenin düşmesi üzerine bütün Batı Avrupa ülkelerinin katıldığı yeni bir Haçlı seferi düzenlendi. Haçlılar, 1189'da Akka'yı kuşattılar. Selahaddin ile Haçlılar arasında Akka önünde 2 yıla yakın süren şiddetli savaşlar yapıldı. Fransa Kralı Philippe Auguste, Alman İmparatoru Barbarossa, İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard orduları ve donanmalarıyla gelip savaşa katıldılar. Akka, 12 Temmuz 1191'de Haçlılar'ın eline geçti. Ancak Selahaddin, Haçlılar'ın Kudüs'ü almak için yaptıkları teşebbüsleri boşa çıkardı.
1 Eylül 1192'de iki taraf arasında 3 yıl 8 ay süreli barış antlaşması imzalandı.
Selahaddin, Haçlılar'la antlaşma yaptıktan kısa bir süre sonra 4 Mart 1193'te Şam'da vefat etti. Bu tarihte Mısır, Libya, Yemen, Filistin, Suriye ile Malatya ve Ahlat'a kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ve Hemedan'a kadar Kuzey Irak'ta onun adına hutbe okunuyordu.
BÖLGEDEKİ İDEOLOJİK PARÇALANMAYA SON VERDİ
Selahaddin-i Eyyubi, geniş bir alanı kapsayan bir siyasi birlik kuran büyük bir devlet adamı olarak tarihe geçti. Bu siyasi birlik Eyyubiler'in ardından Memlükler'le devam etti, 1517'de Yavuz Sultan Selim'in Kahire'yi ele geçirmesiyle son buldu. Selahaddin, kuvvetli bir ordu, iyi çalışan bir devlet teşkilatı kurup, Fatımi hilafetini yıkarak bölgedeki ideolojik parçalanmaya son verdi.
Onun diğer büyük başarısı, Kudüs'ü ve Haçlılar'ın elinde olan birçok yeri kurtarması olarak tarihte yerini aldı. Kudüs'ü geri alması İslam dünyasının en ünlü kahramanları arasında yer almasını sağladı.
İmar faaliyetleriyle yakından ilgilenen Selahaddin'in devrinde Filistin, Mısır, Hicaz ve Yemen’de çok sayıda medrese, zaviye, cami, köprü, kale, hamam inşa edildi. Bunların en önemlileri Kahire surları ile kalesi, Nil nehri üzerine yaptırdığı köprüler, Bahr-i Yusuf denilen kanallar, Akka ve Kudüs'ün tahkimi, Amr bin As Camisi, Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın tamiri, Kahire'deki Salahiyye Hankahı ve Salahi Hastahanesi olarak biliniyor.
Bu dönemde İslam dünyasının her tarafından Eyyubiler ülkesine akın eden alimler ve talebeler çok sayıda ilmi eser kaleme aldı.
Onun faaliyetleri kendisinden sonra gelen devlet adamlarına örnek teşkil etti, Suriye ve Mısır İslam dünyasının önemli ilim merkezleri haline geldi. Hicaz bölgesine, özellikle Mekke ve Medine'ye önem veren Selahaddin-i Eyyubi, "Hadimü'l-Haremeyn" unvanını kullanan ilk Sultan oldu.
İstiklal Marşı Şairi Mehmed Akif Ersoy onu "Şark'ın en sevgili sultanı", Fransız tarihçi Champdor "İslam'ın en saf kahramanı" diye niteledi.
"HULEFA-Yİ RAŞİDİN DEVRİNİ YENİDEN CANLANDIRAN SULTAN"
Selahaddin, kaynakların ittifakla belirttiğine göre dindar, merhametli, cömert, güler yüzlü, vakur, sağlam iradeli, mert ve heybetli bir kişiydi. Her konuda Nureddin Mahmud Zengi'nin takipçisi, onun başlattığı eserlerin tamamlayıcısı olarak, yeni bir devlet kurduğunu bile iddia etmedi. Müslümanlar onun şahsında ideal bir sultan, Haçlılar gerçek bir İslam kahramanı gördü. Doğulu ve Batılı tarihçilerin, yazarların eserlerinde kendisinden övgüyle söz edildi.
Sultanlığı döneminde aynı kişilerle çalışıp, onlara değer verdi. Emirlerinden hiçbiriyle bir ihtilafa düşmedi ve danışmanlarının görüşlerine daima önem verdi. Danışmanlarından Üsame bin Münkız onu Hulefa-yi Raşidin devrini yeniden canlandıran kişi olarak anar.
Tarihçilerin anlattığına göre Selahaddin zamanını ya ilim ya cihad veya devlet işleriyle geçirirdi. Kur'an-ı Kerim'i ezberledi ve iyi bir eğitim gördü. Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe biliyordu.
Selahaddin verdiği sözü ne pahasına olursa olsun tutar, affetmeyi severdi. İbn-i Cübeyr onun, "Af konusunda hata etmek haklı olarak cezalandırmaktan daha çok hoşuma gider." dediğini nakleder. Eman verdiği kişileri kesinlikle cezalandırmadı. Haçlılar onun bu yönünü çok takdir etti.
Aşırı derecede cömert olan Selahaddin, öldüğünde özel hazinesinden sadece 1 Mısır dinarıyla 36 Nasıri dirhemi çıktı.